Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ağustos '10

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

ABD Neden Batacak?

ABD Neden Batacak?
 

ABD Üzerine Kehanetlerim Tutuyor mu?

Üretim Artışı – Enerji talebinin artması- enerji fiyatlarının artması, emeğe olan talebi artırmakta ve bunun sonucunda teknoloji kullanımı emeğe oranla asimetrik şekilde artırmaktadır.

Kısaca üretim artışı demek, enerjinin yarattığı kapital birikimine, emeğin ve teknolojinin artı değerlerini ekleyince karşımıza devasa bir sermaye stoku çıkarmıştır. Kapitalizm hiçbir dönemde bu kadar birikime asla sahip olamamıştır.

2001’den sonra dünyayı saran düşük faiz politikasının ana nedeni de burda yatmaktadır. Bu devasa kaynaklara ve değerlere belli bir sınıfın el koymakta olduğu bir düzenin çırpınışları ve sancılarıydı bunlar.

2007 netleşen dünya ekonomik krizi gibi görünen ancak özde ABD, AB ve Japonya’nın yani batının krizi ile ilgili bazı öngörü ve kehanetlerde bulunmuştum.

Bu krizin dünyanın geri kalan kısmına aynı ölçüde yansıdığını söylemek zordur. Bunun nedeni de yüksek faiz sarmalında kıvranan 2. dünya ülkelerinin üretimlerinin bu zincirden kurtulup, batıyı düşük faiz sendromunun sonucu olarak sermayenin bizzat kendini pazarlayan kurmlarla bu bölgelere gelmesi ile üretimlerine yüksek ivme vermesi bu ülkelerin rekabet gücünü artırmış, ücretli emeğin düşük olduğu bölgelerin avantajı olarak kendini göstermiştir. Aynı şekilde batı paralarının değerlerinin ve emeğin ücretlerinin yüksekte kalmasının artık faiz indirme enstrümanı ile regüle edilememesi, batı ülkelerinin rekabet gücünü azaltmış bu sayede cari açık ve borçlanma kısır döndüsüne giren batıli devletler tam anlamıyla çıkamaz girmişlerdir.

Bu krizi batının asla halledemeyeceğini söylemiştim. Çünkü gerçekten bugünkü ekonomik bilgiler ve öğretilerle bu sorunu aşmak olanaksızdır.

Bunlardan dünyanın kalanına ilişkin sonuçlar çıkarılabilir mi? Çok emin değilim. Çünkü, 2007+ kriziyle birlikte ABD'nin küresel ekonomiyle eklemleşme biçiminde bazı değişiklikler oluyor. Bunların ABD'nin dünya ekonomisinin kalanını etkilemesi ve onlardan etkilenmesini nitel olarak değiştirip değiştirmediği hakkında bir yargıya varmak zor.

ABD'de işler kötü gidiyor. Kapanan dükkânlar, boşalan iş merkezleri epeyce artmış. Ülkenin güneyinde bu sıkıntılar biraz daha fazla. İşsizlik önemli bir sorun. İşsiz kalma korkusu en az onun kadar önemli. Dolayısıyla insanlar tedirgin. Gelirini aşan harcama yapmasıyla meşhur Amerikan aileleri gelecekle ilgili kaygıları nedeniyle artık tasarruf ediyor. Kabaca kriz öncesinde sıfır düzeyinde olan hanehalkı tasarruf oranının yüzde 6'ya fırladığı tahmin ediliyor. Çin hanehalklarının yüzde 50 dolayında.

ABD’de özel yatırımlarda da pek canlanma yok. 2009 başından bu yana hafif de olsa artmakta olan ihracat, haziran ayında yüzde 1, 5 düşmüş. Ancak ithalatta artış sürüyor, hatta hızlanıyor. Haziranda dış ticaret açığı 49.9 milyar dolara ulaşmış.


Federal Açık Piyasa Komitesi'nin haziran ayı toplantısının açıklaması ilginç; komite haziranda, nisan ayına oranla daha kötümser görünüyor. Bu nedenle de ekonominin toparlanabilmesine katkı yapabilmek amacıyla FED'in bilançosunu küçültmeyi erteliyor. Elindeki kamu kâğıt miktarını değiştirmeyecek. Özetle ABD'nin, şimdilik, kamu açığını düşürmek gibi bir yola gitmeyeceği anlaşılıyor. Bu bazı iktisatçıları korkutuyor. Örneğin Lawrance Kotlikoff, ABD'nin borcuna bakıyor ve İflas etmişiz de haberimiz yok diyor. IMF de ABD'nin kendisini toparlayabilmesi için Yunanistan'ınkini mumla aratacak bir program uygulaması gerektiğini ima ediyor. Kotlikoff'un IMF'nin bu imasının, ABD'de herkesin ödediği tüm vergilerin iki katına çıkması anlamına geldiğine dikkati çekiyor. Vergilerin iki katına çıkması demek sermayeye artık bu ülkeden pılını pırtını topla git demektir. Ücretliler açısından ise tüketimin bir hayli baskı altında olduğu bu durumdan daha beter bir baskı ve tüketemezlik hastalığını doğuracağı bu durum ise ücretliler açısından bile ABD’de yaşama demektir. Durum AB ülkelerinde çok farklı değildir. Ancak AB piyasasını koruyan en önemli unsur AB’ye yeni girmiş ülkelerin BRICS-T ülkelerinin özelliklerine sahip olmasıdır. Bu bağlamda ABD’nin Meksika gibi ülkelerin ekonomileriyle tamamen entegre olması ve onların para birimine geçmesi en doğru çözüm gibi görünüyor.

ABD'de kamu borcu çok yüksek; hele ‘örtük taahhütler' (toplumsal güvenlik, sağlık vs) hesaba katılırsa. Bunun altından kalkmanın kolay bir yolu yok. Üstelik, kısa dönemde sonuç alabilmeyi sağlayacak bir çözüm kâğıt üzerinde bile mevcut değil. Dolayısıyla ABD için uzunca süren bir durgunluk olasılığı üzerinde ciddi olarak duruluyor. Bu sure ise 10 yıldan fazladır.

Piyasalar çok şeyi göstermektedir. Dolar ve Avro paritesi korkunç dalgalanmalar yaşamaktadır. Bunun nedeni bu iki para birimine güvenin kalmadığını göstermektedir. Kapital sahipleri ve yatırımcılar ikisinden de korkmaktadır. Bu durum altının sürekli yükseldiğinin en net açıklamasıdır. Aynı şekilde BRICS-T borsaları da mucizevi olarak yükselmek durumunda olacaktır. Çünkü Dolar ve Avro kendi aralarında dalgalanırken reel olarak 2.Dünya ülkelerinin paraları karşısında yüksek derecede değer kaybetmek zorundadır.

Dünyada statüko değişecek, yeni dünya düzeni de işte tam olarak budur. Roller ve rollerin sahipleri de el değiştirecek. İşte bu yeni dünya düzeninin neresinde olacağımıza karar verme zamanı gelmiştir.

ABD devletinin çırpınışlarının içinde kıvranırsak ve onların projelerinin içinde olursak, kaosun da içinde olacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
 
Toplam blog
: 105
: 3914
Kayıt tarihi
: 05.11.08
 
 

İ. Ü. İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler 1989 mezunuyum. 1993'ten beri uluslararası fındık ..