- Kategori
- Blog
Acele etmeyin arkadaşlar!

Çok siparişim var. Nasıl yetiştireceğimi bilemiyorum. İnanın afakanlar basıyor, gece rüyalarıma giriyor. Sadece girmekle kalsa gene iyi, sabaha kadar uyuduğumu zannetsem de, uyumayıp iş güç peşinde geziyor, yataktan sopa yemiş gibi kalkıyorum.
Hanım her sabah uğurlarken dua ediyor benim için.
Geçen sabah “Fransa ihracatınızı kolaylıkla yetiştirirsiniz inşallah. Hammadde temini için bir de ithalatçılarla konuşun” dedi…
Ben de öyle düşünüyordum. İç piyasadan istediğim kalitede hammadde bulamayınca “bir de ithalatçılarla konuşun” diyecektim arkadaşlara. Dün bulduk!
İyi de hanım nasıl akıl etti böyle bir şeyi?
Bu da bir şey mi?
Bahçeden çıkarken kayınvalide pencereden seslendi:
- Evladım, sözleşmeyi imzalamadan önce müşavirle bir daha konuşmayı ihmal etme…
Buyur buradan yak!
Kayınvalide haklı. Aklıma takılan bir madde vardı, iş yerime gider gitmez müşavirle bir kez daha konuştum. Sözleşmenin bir maddesindeki açığı bulduk. Herhangi bir olumsuzluk durumunda başımız çok ağrıyabilirdi. Düzelttikten sonra imzaladık.
İmzaladıktan sonra dayanamadım, eve döndüm. Giderken de bir hediyelik eşya mağazasına uğradım.
- Anacım, ne iyi ettin de müşavirle görüş dedin. Allah senden razı olsun. Beni gelecekteki bir dertten kurtardın. Bak teşekkür için bu tesbihi sana aldım.
- Estağfurullah oğlum. Takıldığın bir yer olursa gene sor. Elimden geleni yaparım.
Buyur buradan yak…
80 yaşındaki kayınvalide neler söylüyor!
Hanım lafa karıştı:
- Hammaddeyi buldunuz mu?
- Ever karıcığım, senin dediğin gibi ithalatçılarla konuştum. Şıp diye buldum. Sana da teşekkür ediyorum. Bak bu kolyeyi de sana aldım.
- Bir şey değil adam… Soracağın bir şey olursa çekinme gene sor…
Al bakalım… Nereden yakarsan yak!
Oğlan küskün bir tavırla konuştu:
- Geçen günkü makine arızası hidrolik devreden mi çıktı, elektrik devresinden mi?
- Ha, o mu? Biz Hidrolik devresinde arayacaktık ama senin dediğini yaptım. Elektrik devresinden çıktı. En az iki gün kazandırdın bana. Sana da teşekkür ederim. Bak bu 100’ lük de senin.
- Ben de bana bir şey yok mu diyecektim. Takıldığın bir arıza olursa gene sor babacım. Her zaman arkandayım, bunu böyle bil…
Ve lahavle çekerek çıktım evden… Ama ailemle gurur duydum! Ailecek sanayici ruhu taşıyormuşuz da haberim yokmuş.
İşe gidince durumu patrona anlattım; “onları da burada işe alsak, ne kadar ücret isterler acaba” dedi. Çok sevindim ama sonrasında şok oldum:
- Onlar senden iyi demek ki! Seni göndersek onları alsak daha ucuza mal olurlar diye düşünüyorum.
Sessizce sıvıştım odasından…
Patron az sonra odama geldi:
- Şu İngiltere sözleşmesini kayınvalidene göndersek de bir baksa…
- Gerek yok patron. Ben az sonra bakarım. Akşam gösteririm kayınvalideye.
- Bir de şu yeni gelen parçanın hammaddesini nereden temin ederiz diye hanıma sorsan.
- Tamam, akşam konuşuruz, sabaha buluruz merak etmeyin.
Buyur buradan yak…
Ne diye anlatırsın ki? İşimden olacağım…
Akşamı zor ettim. Bir an önce eve gidip sormak için sabırsızlanıyordum.
Eve gider gitmez konuyu açtım. Hanım “sen yorgunsundur, yat uyu, sabah söyleriz” dedi.
Televizyonun karşısındaki kanepeyi hazırladı.
- Sen dizilerini seyret, keyfine bak. Seyrederken de uyursun nasıl olsa… Biz de bu arada çalışalım…
Oh, keyfe bak… Aile dediğin böyle olur! Gece yarısı uyandırdılar;
- Haydi, yatağına yat, burada tutulup kalacaksın gene…
- İşler ne oldu?
- Hallettik. Sabaha konuşuruz, sen keyfine bak…
Mışıl mışıl uyudum. Sabah erkenden uyandım. Duşumu alıp, tıraşımı oldum. Hanım kahvaltıyı hazırlarken bu gün neler yapmam gerektiğini söyledi bana.
- Hammaddeyi yurt içinde bulmak zor! En az 80 ton almak gerekiyor. Oysa size 20 ton lazım. Gereksiz yere para bağlarsınız. Bence ithal edin. Ama ne olur, ne olmaz, sen bir de Serkan’ a sor. O bulabilir belki.
- Ana! Sen Serkan’ ı nereden biliyorsun?
Kayınvalide dantelinden kafasını kaldırıp söze karıştı:
- Evladım, bu sözleşme uluslararası hukuka göre hazırlanmış. Değiştirecek bir şey yok. Ama ödemeler konusunda biraz zorlayın, peşin akreditif ile verebileceğinizi söyleyin.
- Abo! Ben de öyle düşünmüştüm…
Oğlan da çayını şıkır şıkır karıştırırken söze girdi:
- Aman dikkat! Yatırım gerektirebilir. Benden söylemesi. Sizin kapasite yetmez! Vardiya bile kurtarmaz sizi. Adetler çok yüksek. Bir kaç ay sonra zora duruma düşmeyin. Sözleşmenin “gecikme cezaları” bölümüne dikkat edin. Yan sanayiye açılmak gerekebilir.
- Ana! Aferin len… İyi görmüşsün bu detayı. Babasının oğlu be… Aslan parçası… Artık sana bir iş kuralım. Koçum benim!
- E, kimin oğluyuz, olacak o kadar… Şu haftalığı da bir ara konuşsak diyorum.
- Sen takma kafana. Hallederiz…
- Kafana takılan olursa gene sor babacım… Dedim ya, daima arkandayım…
Neşe içinde çıktım evden. Kedinin yemeğini kapıya bırakırken karşı komşum Nurten’le rastlaştık. Elinde sıcacık ekmekler vardı.
- Ne o? Perhiz bozuldu mu? Nedir bu ekmekler?
- Size ne benim perhizimden sayın hocam? Sizin yüzünüzden ağız tadıyla perhiz yapıp bozamıyorum. Hep sobelemek zorunda mısınız?
- Yapmayı! Perhiz merhiz, istemiyorum! Benim hanımı da kandırıyorsun, o da başlıyor rejime, sonra evcek aç yatıp kalkıyoruz…
- Üstüme iyilik sağlık! Çocuk mu kandırıyoruz? Kocaman kadın ayol…
- Zaten seninle görüşmesini yasakladım ya, kaç gündür başımı dinliyorum.
Kocaman bir kahkaha attı.
- Nasıl yasaksa bu? Her akşam birlikte değil miyiz?
- Nasıl yani? Sen bize mi geliyorsun akşamları?
- E hocam aşk olsun, dün gece de beraberdik.
- Kızım dalga geçme sabah sabah…
- Hocam iyice garipleştin yahu. Her akşam bizi masanın etrafında topluyorsun, bir sürü direktif veriyorsun ya… Dün akşam da bana “sen çaycı ol, biz yönetim toplantısı yapalım” diye şaka yaptın ya. Oğlan proje müdürü oldu, hanım Satınalma müdürü oldu. En komiği de kayınvalide ihracat, ithalat müdürü oldu ya, gülmekten çatladık. Akreditif dedirteceğim diye uğraştınız durdunuz. Ne âlemsiniz…
- Eee?
- Ee’si… Siz söylüyorsunuz, herkes evet efendim, sepet efendim diyor. Gül gül çatlıyoruz. Fakat size hayranım, nasıl oluyor da gülmüyorsunuz?
- Ha… Ben, şey… Gık…
O sırada pencereye gözüm ilişti. Bizim ev ahalisi pencereye dizilmişler, ellerini kollarını sallayarak Nurten’ e bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı.
Nurten de fark etti.
- Ne diyorsunuz ayol, bir şey anlamıyorum…
Hanım:
- Nurten’im hemen gel de birlikte kahvaltı yapalım diyorum. Çay kararmasın…
- E zaten dün sözleşmiştik ya, bak sıcak ekmek aldım…
Kayınvalide:
- Sabah ezanı okundu mu diye soruyorum kızım.
- Annecim bu saate sabah ezanı mı kalır. Öğlen olacak neredeyse.
Oğlan:
- Dilini eşek arısı soksun diyorum Nurten Teyze. Gitti benim zamlı haftalık…
- Edepsiz! Kızımla görüşmeni yasaklıyorum…
***
İşe geldim, hemen doktor arkadaşımı arayıp durumu anlattım.
- Durum böyleyken böyle ve ben hiç bir şey hatırlamıyorum Aykut…
- Size demedim mi hocam? Mutlaka tatil yapmanız gerekiyor. Durum ciddi…
- Sana diploma verenin! Alçak herif! İşbirlikçi! Dönek! Tatil iyi bir şey olsa yaparız tabi!
Telefonu hırsla kapattım. O sırada mesaj geldi.
- Babcim bu gün blog siparişlerini yazcaktın. Unutma dedim. Ben hep arkanda olcam. Mucuks. Biricik oğlun…
Ha, ben de onu diyecektim:
Siparişim çok derken, blog siparişlerimi kast etmiştim ama aklım gene işe kaymış…
Siparişim çok; blogdan arkadaşlar siparişler verdiler:
Kimisi “haftada bir mizah yazın Haluk Bey” diyor… Bu arkadaş ciddi yazdıklarımı da mizah zannediyor kanımca…
Kimisi “bana bir Ankara anlat baba, içinde ille de hasret olsun” diyor… Ankara’ nın anlatacak hali kalmadı ki, ne anlatayım?
Kimisi “anılarını yaz ihtiyar, sana bu yakışır” diyor… Tamam, Trablus cephesinden başlayayım anlatmaya, olur mu? Ahlaksız!
Kimisi “Bozkırdaki çocuğun öyküsüne devam edin” diyor… Çocuğu bulsam edeceğim de…
Kimisi “madem bozkır çocuğusun inekli bir yazı yaz” diyor. Ne alakaysa…
Kimisi “içinizdeki çocukla sohbetlerinizi yazın” diyor… Ben yazarım ama ağzı çok bozuk keratanın, editör kızıyor…
Kimisi “öyküler yazın” diyor… Sanki okuyorsunuz da!
Kimisi “blog kategorisinde yazma da nerede ne yazarsan yaz” diyor… Bakın en doğrusunu bu arkadaş söylemiş…
Birisi de “cesaretin varsa editörler hakkında yaz” demiş!
Kim korkar hain editörden, yazarız be! Birisi bana editörlerin isimlerini fısıldasa, görecek onlar günlerini…
Daha sayamadığım pek çok talep var… Acele etmeyin arkadaşlar, hepinize yetecek kadar konu var… Sakin olun! Tartışmayın, itişip kakışmayın, hepsini yazacağız…
Lafın özü; meşhur olmak kolay değil arkadaşlar, neler çekiyor insan, baksanıza!
Sakın, benden daha fazla, meşhur olmayın… Kıskanırım!