Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '13

 
Kategori
Güncel
 

Açınmasak olmaz mı?

Açınmasak olmaz mı?
 

Ne var? Aynı be! Sen de ne var?


Can Dündar dünkü yazısını TRT deki giyim kurallarına ayırmış.

Ben de okudum ve bundan bir yazı konusu çıkardım.

İddiaya göre, devletin televizyonunda açık yaka, yırtmatçlı etek, askılı bluz, tayt, sandalet, aşırı yüksek topuk yasaklanmış. Bayanlar, bacaklarının dizden yukarısını ve göğüs çatalını göstermeyecek kıyafet giymek mecburiyetinde bırakılmış. Ha, bir de başları açık olacakmış!

Fakat bazı sanatçılar bundan, yani yeterince açık giyinememekten rahatsız olmuş. Önceki gün, Amerikan televizyonlarında da benzer kuralların olduğunu okumuştum. O nedenle ben, bu uygulamayı makul gördüm de bir kadının, illa da transparan giyinme isteğine pek anlam veremedim. Artık konumuza girelim.

Şimdi bir kısmınız, (başları açık tabiri hariç) ne var bunda diyorsunuz değil mi? Doğrusu ben de öyle düşünüyorum. Fakat Can Dündar'ı takip eden kitle (başları açık tabiri hariç) bu durumu pek hoş karşılamayacak, bundan ciddi biçimde tedirgin olacak, hatta belki de korkacaktır. Bu gidişin, zamanla yaşam alanlarını daraltacağına inanacaktır.

Başları örtülü kadınların geçmişte ve halen, resmi ideologlardan, saplantılı elitlerden neler çektiğini/çekmekte olduğunu hatırlarsak, bu rahatsızlığın pek te yabana atılamayacağını anlayabiliriz. Eğer siz, kendiniz için seçtiğiniz hayat tarzını başkalarına dayatır ve bu konuda tavizsiz olursanız roller değiştiğinde, karşınızdakilerin de size aynı şeyi yapacağını öngörürsünüz. Yani kendiniz nasılsanız başkalarını da öyle tanımlarsınız.

Başka bir deyişle, eğer ön yargılıysanız hiç kimseye güvenmezsiniz. Herkesten ve herşeyden şüphelenirsiniz. En candan, en samimi teklifleri bile ihtiyatla karşılarsınız. Yabancıların, sizin gibi düşünmeyenlerin durmaksızın başınıza çorap örmeye çalıştığını sanır hep teyakkuzda kalırsınız. Yaşadığınız ortamda farklı fikirlerin yayılmasını, hele hele sizinkinin üstüne çıkmasını asla kabul edemezsiniz.

Hoşlanmadığınız insanların acıları, düştükleri haksız durumlar, onlara yapılan hukuksuzluklar sizi hiç mi hiç etkilemez ve üzmez. Tersini yaptığınızda, yani ötekilere müsamaha gösterdiğinizde kendinize rakip yarattığınızı bilirsiniz. Onun için karşınızdakilerin acılarını görmezden ve duymazdan gelirsiniz.

İşte son altı yedi yılın öncesinde, toplumun bir kesimi aynen böyle yaşıyordu. Mahkemelerce tutuklanan zanlıların, nasıl muamele gördüklerini, kaç yıl içeride kaldıklarını hiç merak etmiyordu. Ne zaman bu kesimin elitleri cezaevlerine düşmeye başladı, işte o zaman birilerinin ayakları suya erdi. Hep birlikte ayağa kalktılar, "bu ne biçim hayat, simitler de çok bayat!" (1) diye bağırmaya başladılar.[(1) Sadri Alışık'ın sözüdür.]

Aslına bakarsanız kılık kıyafet özgürlüğü de bundan farklı değildi. Anadolunun kızları üniversite kapısına gelip dayanıncaya kadar başörtüsü kimsenin pek umurunda olmadı. Ondan sonra ise, tehlikeli bir silah gibi anılmaya başladı. Zira yıllardır sürdürdüğümüz, "şeklen batılı olma" hevesi bize ne yaptığımızı, nerede durmamız gerektiğini unutturmuştu. Batıdan aldığımız kıyafetler ve adetler, kadim değerlerimizi çiğneyip yutmuştu. Milletin kahir ekseriyeti, bir avuç elitin oluşturduğu bu yapay manzaranın altında kaybolup gitmişti. Kimse, "ne oluyoruz!" diyememişti. Çünkü kimseye bu fırsat veya hak verilmemişti.

Belki o zamanlar, işlerin bu noktaya geleceği yani giyinmenin, teşhirciliğe doğru evrilebileceği öngörülememişti. Ancak şimdilerde durum değişti. Artık neyin ne olduğunu, gidişin hangi istikamette seyrettiğini gözlemleyebiliyoruz. Gerçek şu ki, hatırı sayılır miktarda kız ve kadın, hemcinsleriyle önü alınamaz bir üstünlük yarışına girmiş bulunuyor. Bu onlar için masum bir çekişme, medeni bir mücadele olabilir. Cinselliği çağrıştıran uzuvlarının görünmesinde özel bir kasıt bulunmayabilir.

Yani kadınlar açık saçık giyinip, bacakalarını sıfır noktasına, gögüslerini de yarıdan fazlasına kadar açarken cinsel amaç gütmeyebilir. Bu doğrudur. Zira bir çok araştırma seksin, kadınlar için birincil önem taşımadığını gösteriyor. Büyük ekseriyet buna, karşı tarafın (yani erkeğinin) hatırı için katlandığını söylüyor. Evet, kadın böyle düşünüyor olabilir ya da "kadın bu," olabilir ama mesele bununla bitmiyor. Çünkü bu dünyada adına "erkek denen" bir yaratık daha var.

"Cehennemin yolu iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir" derler. İyi niyetli biriyseniz, herkesi kendiniz gibi sanırsınız. Karşınızdakine güvenir, söylediklerine inanırsınız. İnsanların vaadlerinde duracaklarını, ahitlerini yerine getireceklerini düşünürsünüz. Böyle davranırsınız ama yazık ki, kaybedersiniz. Giyinme adabı dahil, tüm ahlaki değerlerin erezyona uğradığı, maddi çıkarların her türlü ihaneti mubahlaştırdığı bu berbat vasatta kazığı yersiniz.

Onun içindir ki, haris insanlar, fanatikler, bencil ve saplantılı tipler iyi niyetli olamazlar. İçi dışı bir, sözünde samimi insanları anlayamazlar. Başkalarının da kendileri gibi çıkarları gerektirdiğinde kimsenin gözünün yaşına bakmayacaklarını sanırlar. Yanıldıklarını söyleseniz dahi size asla inanmazlar. O yüzdendir iyi niyet, sahibi çoğu kez zararlı çıkar. Demem o ki, kadın erkek ilişkilerine ya da transparanlığa ne kadar iyi niyetle bakarsak bakalım, cinsler arası etkileşime zemin hazırlayan bu aşırı serbestliğin ahlaki sorunlar doğurması kaçınılmazdır.

Şimdi de açık saçık giyinme eğiliminde olan kadınları, "özgürlükler" adına savunduğunu iddia eden erkeklere gelelim. Üst paragrafta konunun hanımlarla ilgili kısmından bir nebze bahsetmiştim. Kanatimce kadının, sıradışı bir kıyafetle sokaklarda arz-ı endam etmesi, başkalarının dikkatini üzerine çekmekten haz duymasıyla yakından ilgilidir. Aslında şuh (giyinen) bayanların, erkekleri tahrik edip yoldan çıkarma gibi bir niyeti yoktur. Onların giyim konusundaki rakipleri er kişiler değil, kendi hemcinsleridir. Buna rağmen dikkat çekmek amacıyla giyinip süslenmiş bir kadın, herkesin alaka ve övgüsüne açıktır.

Sanılanın aksine, istek, arzu ve eğilim açısından kapalı kadınla açık arasında bir fark yoktur. İkisi de havaya, tepeden bakmaya, gösterişe bayılır. İki tür de süsü, pahalı kıyafet ve takıları sever. Aralarındaki fark, birinin örtünün altında, diğerinin meydanda olmasıdır. Altmışüç yıllık gözlemimden çıkardığım sonuç budur.

Kadının etek boyunun, göğüs dekoltesinin başta TRT olmak üzere, bazı kurumların "kıyafet kurallarına" kurban gittiğini düşünerek güya demokrasi adına üzülüyor görünen erkeklere gelince... onlara şunları söylemek isterim.

Eğer bunula gerçekten kıyafet özgürlüğünü savunuyorsanız, aynı şeyi neden başörtülü öğrenciler için de yapmadığınızı anlatmalısınız. Bazı barolarla mahkemelerin hala ve inatla, neden türbanlı bayan avukatlara zorluk çıkardığının/çıkarmaya devam ettiğinin makul bir izahını yapmalısınız. Ayrıca bir kısım meslek odalarının, türbanlı görevlilere istedikleri belgeleri vermememek için neden direndiklerini açıklamalısınız.

Sonuçta, dekolte giymek belli yerleri açmak dini, ahlaki ya da sosyal bir mecburiyet değildir. İnsan isterse, orasını burasını açmadan da mutlu bir hayat sürebilir. Açınmak belki, (modaya uyma, başkalarına öykünme, özenti veya heves şeklinde) bir tercih olabilir. Ama kimsenin açınma zorunluluğu yoktur. Halbuki tesettür böyle değildir. O, inananlar için bir gerekliliktir. O zaman, insanların dini anlayışları gereği örttükleri başörtüsünü kaale almayan, hatta ona karşı olan ancak, transparan giyim tarzının engellendiği vehmiyle ağıtlar yakan erkeklerin amacı nedir, diye sormamız ve buna bir cevap bulmamız gerekiyor.

Esasen kadının, akla gelebilecek her alanda dikkat çekici biçimde varolması erkek milletinin hoşuna gitmektedir. Anladığım kadarıyla karşı taraf ta bundan pek rahatsız görünmemektedir. Normal şartlarda sürdürülen bu birlikteliğin (ev hanımlığının ve çocuk doğurmanın küçümsenir hale gelmesi dışında) bir mahzuru olduğu söylenemez. Kumaş yokluğundan ortada kalmış göğüslerin, nerdeyse kalça hizasına kadar açılmış bacakların erkeklerin ruhunda, yalnızca masum bir estetik imaj olarak kaldığını/kalacağını zannetmiyorum. Son cümlem şu olsun.

Acaba, transparan kıyafetlerin yasaklanmasına karşı çıkıyormuş gibi görünenler kadının özgürlüğünü mü, yoksa kendi libidolarını mı savunmaktadırlar! Anlayan beri gelsin. 

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..