Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '20

 
Kategori
Deneme
 

Adalet Duygusu Üzerine

Eksik olmasın, bundan önceki blogum; Beriki(ler) - Öteki(ler) 2’yi yorumlayanfisun gökduman kökcü hanım, güzel bir noktaya değindi.

26 Kasım 2020’de:

İstese de, istemese de herhangi bir konuda taraf olmak zorunda kalıyor insan. Önemli olan, adalet duygusunu kaybetmeden bunu yapabilmek. Bunu yapabilen insanı tebrik ederim. Saygılar değerli yazarım...dedi.

Ben de ona 30.11.2020’de:

Sanırım yeni bir bloguma daha fikir anneliği yapmak üzeresiniz. Bunun yanıtı buraya sığmaz çünkü. Ama ne zaman biter bilemem :) Teşekkürler. Saygılar benden…dedim.

 

İşte o yazı, bu yazı. Beğenir misiniz bilemem.

 

***

Ekşi’den:

Başka bir blogumda da yazmıştım. Ekşi sözlüğü severim. Her ne kadar, düzenli bir müdavimi olmasam da işim düştüğünde ilk baktığım yerlerdendir. (Önceki yazımdaki fıkrayı da oradan almıştım.) Kendisine özgü biçemiyle [(=üslubuyla) örneğin, büyük harf kullanılmaz orada,] yazarlarının zekice esprili anlatımlarıyla forumlarla birlikte, DOS ortamındaki haber gruplarından, bugünkü Sosyal Medyaya geçişin ara halkası(dır diyebiliriz, sanırım,) bir web efsanesi…

Tabii, benzeri her ortam gibi orada da, zaman zaman çıkıyor saçmalayanlar, ama kısa sürede aklı başında yazarlardan gerekli dersi alıyor. Bu da, işin başka bir güzelliği…

 

Gugul amcaya bir sözcük ya da bir kavram sorduğumda Ekşi’ye bağlantı çıkarsa ziyadesiyle sevindirik olurum,. :) Bu yazıya başlamadan önce de aynı şeyleri birebir yaşadım. "adalet duygusu" diye arama yaptım ve Ekşi’de buluverdim kendimi.

Konuyla ilgili üç güzel Entry'i [orada, başlığın altındaki mesajlara öyle diyorlar] blogum için kapıverdim:

(Bu bölümde, normal yazılar bana ait,italikler Ekşi’den alıntı.)

 

 

adalet isimli şiirinde şöyle diyor özdemir asaf:

"insansız adalet olmaz
adaletsiz insan olur mu?
olur, olmaz olur mu!
ama, olmaz olsun"

olmaz olsun adalet duygusu olmayan, empati yapamayan, dünyayı sadece kendi bildikleri gibi sanan insanlar.

20.11.2015 21:38'de demiş epistemofili nickli arkadaş.

 

 

yönetim kademelerinde mutlak olması gereken; ancak binlerce dolar verilip, liderlik veya insan yönetme sanatı adı altındaki kurslara gidilmesine ya da hukuk fakültesi bitirilmesine rağmen, sahip olunamayan ve büyük ihtimalle yaradılıştan gelen bir duygu.

adalet bazı insanlar için sadece bir kadın isminden ibaret olsa da beşeri ilişkilerin yapı taşı birimidir.
maddenin yapı taşı biriminin atomlar olması gibi.

olmadığı yer her neresi ise orada sistem çökmeye mahkumdur.

31.07.2018 15:08 ~ 15:09'da demiş edistate nickli arkadaş. 

 

Buraya bir virgül atıp bir şeyler ekleyeceğim…  “büyük ihtimalle yaradılıştan gelen bir duygu”denmiş. Ana rahminden başlatan da var. Ben, daha da gerilere gideceğim. Yıllar önce yazdığım “Miras” başlıklı blogumda şunları demiştim:

 

“… Milyonlarca yıldır insanın kendi atalarının kazandığı ve kaybettiği tüm duygular, düşünceler, inanç vb.genetik olarak kodlanmış.. Daha sonra hayatta karşılaşılan olaylar, o kodlara yeni biçimler vermiş.. 

"Kana çekim" diye bir şey var Anadolu'da.. Genetik mirası böyle açıklamışlar.. Mizaç (=huy, yaradılış, tabiat, karakter) diyoruz.. …

 

“Tamam, "insan, çevre yaratığıdır!" demiştim ama -yine deyim yerindeyse- bir yatay, bir de dikey çevre var! "Yatay" olanı günümüzde yaşayanlar, "dikey" olanı da "bizden önce geçenler!" 

 

“İnsana ait tüm özellikler: Dikey çevreden genler tarafından taşınıyor! Yatay çevrenin elemanları tarafından da ya geliştiriliyor, ya da köreltiliyor. Bir sonraki kuşağa yine genler tarafından aktarılıyor! 

 

“Bu gelişim ve köreltişim, çok önemli! Bir önceki kuşaktan alınanlar; eğitim-öğretim yoluyla tekrarlandığında unutulmamış, artı yeni şeyler katıldığında geliştirmiş oluyor.. Tersi de doğru bu teorinin. Bir önceki kuşaktan alınanlar beslenmezse ve unutulursa köreltilmiş oluyor. Ve -bazı özel durumlar dışında- zamanla ömrünü dolduruyor. Bir kaç kuşak sonra aktarım duruyor.”

 

Ekşi’ye dönelim yine:

 

beyindeki [duyguları] kontrol noktası amigdaladır. adalet duygusu güçlü insanların daha stresli ve depresyona daha yatkın olduğu gösterilmiştir. örneğin bu insan toplum ortalamasından daha fazla kazanıyorsa bundan dolayı suçluluk duyduğu ve amigdalasında aktivasyonun arttığı saptanmıştır. adalet duygusu güçlü olmayan insanların ise sadece haksızlığa uğradıklarında amigdalalarında aktivasyon artışı gözlemlenmiş fazla kazanmak gibi durumlarda ise herhangi bir değişiklik gözlemlenmemiştir.

07.12.2019 08:43'de demiş rainberry nickli arkadaş da. 

 

 

Her şey, Ekşi ile başlayıp, Ekşi ile bitmiyor tabii.

 

Bir de, kâhinvarî bir edâyla, “ben demiştim,” demeyi hiç sevmiyorum. Ama blog ortamında bu işlem, zaman zaman kaçınılmaz oluyor. (Eski yazılarımı okumayanlar oluyor, falan…) Zaten, bloglarımda genellikle güncel gündemi yakalamaktan epeyce uzakta olduğum için, söz konusu “edâ” hiç uğramıyor buralara.

 

***

 

Gelişim ve Köreltişim ya da Kazanmak ve Kaybetmek:

 

Yukarıda “Miras” blogumdan yaptığım alıntılardada vurguladığım gibi; duyguların, düşüncelerin gelişme ve körelmesi, başka bir deyişle kazanılma ya da kaybedilmesinin bildiğim tek yolu var: Kaliteli eğitim-öğretim!

“Eğitim-öğretim”i anladık da kalitelisini kim kaybetmiş de biz bulalım?” sorusunu/yakınmasını duyar gibiyim.

Önce, sözcük sözcük açalım…

Sondan başa doğru olsun…

(“Sanat Ürünlerinin Kalitesi” başlıklı bloguma
9 Ağustos 2020’de yine fisun hanımın yorumunu yanıtlarken “… Aslında, içinde "eğitim" geçen 19 tane yazım var. O yüzden, biraz da bilerek atlamıştım o konuyu. Siz tamamlamışsınız. Teşekkürler. Belki daha sonra tekrar dönerim..” demiştim. Döndüm :)

 

Öğretim: Belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işi, °tedris, °tedrisat, °talim.

Bir de öğrenim var: Herhangi bir meslek, sanat ya da iş için gerekli bilgi, beceri ve alışkanlıkların elde edilmesi amacıyla yapılan çalışma,, denmiş.

Devam edelim…

Eğitim: Üç ayrı tanım var:

  1. Belli bir konuda, bir bilgi ve bilim dalında yetiştirme ve geliştirme, eğitme işi,
  2. Yeni kuşakların toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme, °terbiye
  3. Bir yetiyi, bir organı yöntemli bir biçimde geliştirme.

Üçü de ayrı ayrı işimize yarıyor, yalnız öğrenimin tanımıyla eğitimin 3. Maddesinde şahıs belirtilmemiş. Bireyin kendisi de olabilir o işi yapan.

(kalite üzerinde, yukarıda sözünü ettiğim “Sanat Ürünlerinin Kalitesi” başlıklı blogumda epeyce durmuştum. Yinelemek istemiyorum. Dileyen oraya bakabilir. Eğitim de sanattır, ayrıca.

Şuraya varmak istiyorum:

İçinde “eğitim” olan çok blogumda ya doğrudan ya da satır aralarında söz ettim. Eğitim-öğretim”i okuldan okula (anaokulundan yüksek lisans düzeyine kadar) düşünmemeliyiz. Elbette okulların önemi çok ve yerleri doldurulamaz! Temel bilgileri ve her şeyden önemlisi öğrenmeyi öğrenmeyi oralarda öğrendik.

Ama onlardan öncesi ve sonrası da var, olmalı!

Taa ana kucağında (hatta doğmadan) başlıyor eğitim. “Aile içi eğitm” diyorlar buna… Sonra okullar başladı, bitti. “Hayat Üniversitesi”ne geldi sıra. Orada duralım biraz. Eğitimin 3. Maddesi ile öğrenimin tanımı tam da burada çıkıyor karşımıza…

Artık, öğretmen yok, sınav yok, ödev yok, not yok vb. yok. Ya ne var? Kitaplar (yine var. Yalnız biçim ve yazar değiştirmiş olarak,) dergiler, gazeteler var, TV ve radyo var, bilgisayar var (ki kendi kendisini öğretiyor,) internet var internet! “Bilgi otoyolu” diyorlar kendisine. Medya ve sosyal medyasından tut sözlüklere, forumlardan tut bloglara kadar her biri, bir şeyler öğretebilmek için adeta çırpınıyorlar. (Doğru-yanlış orası ayrı konu). Ama her zaman, kendimize kalmış, bu “bir şeyler”i öğrenmek... Okullara benzemiyor. l!

Burada önemli olan, okul sıralarındayken “öğrenmeyi ve hayatı sorgulamayı öğrenmektir.” İşte kaliteli eğitim-öğretim”den kastım budur. Yoksa, pahalı özel okular falan değil…

***

Dönelim başa… “… Önemli olan, adalet duygusunu kaybetmeden bunu yapabilmek. Bunu yapabilen insanı tebrik ederim. ...” diyor Doktor Hanım.

Gördük ki, tüm duygular, düşünceler vb. bireyselmiş gibi görünse de alabildiğine (oluşma, gelişme ve kaybedilmesine kadar,) toplumsaldır. “Adalet duygusu” da adı üzerinde “duygu” olduğuna göre bu kapsama alanında değerlendirilmelidir, bence.

Bakıyoruz, yıllardır, hatta yüzyıllardır, bireye ait toplumsal özellikleri geliştirmesini sağlamak şöyle dursun, törpülemeye çalışmaktan dümdüz oldu törpüleri.

 
Toplam blog
: 92
: 521
Kayıt tarihi
: 01.01.11
 
 

Milliyet Bloga taşınmam kolay olmadı.. Varlığını aşağı yukarı başlangıcından beri bildiğim bu dev..