Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '14

 
Kategori
Güncel
 

Adaletin bu mu Dünya?

Adaletin bu mu Dünya?
 

objektifimden...


Yorgunum… Yoruldum… Bunaldım… Yalnızlığa daha fazla yalnızlığa olan özlemim kat be kat arttı. Etrafıma bakındım şöyle bir! Yukarı baktım! Şehir teslim olmuş betonarme binalara. Yeşile hasret, Güneş’e hasret, gökyüzü desen gri ama görünmez olmuş. Şehrin silueti koskoca ucubelerle bozulmuş! Betona esir düşmüş kentler! Rezidanslar, rezidanslar… Ortalarında kocaman havuzlar! Milyarlık katlar, yatlar, trilyonluk villalar. Kimilerinin altında son model arabalar. Kalantorlar… Özel okullar, özel servisler, özel öğretmenler, özel dersler… Şehrin yollarında gelenler, gidenler. Bir hengâme içinde, bir keşmekeş! Kafeler, restoranlar hınca hınç! Ayakta sıra bekleyenler…

Yanıma baktım! Ben gibi koşuşturan insanlar… Aktarmadan aktarmaya, yarım saatte gidilen yolu bir buçuk saatte alamayanlar! Engelliler, yaşlılar, hamile ya da çocuklu kadınlar, hepsi ağlamaklılar! Banka kuyruklarında saatlerce sıra bekleyen insanlar. Kredi kartlarına haciz geldi diye sokağa çıkamayıp, kapılarını, pencerelerini sımsıkı kapayanlar! Yazılan reçetedeki katılım payının ilaçtan daha pahalı olduğunu görünce ilaçlarını parayla almaya çalışan biçare garibanlar! Ameliyat parasını bulup buluşturamayan, ölümü kabullenmiş, bekleyen hastalar! Atama bekleyen öğretmenler! ‘’İki yıl boyunca 7 vekil öğretmenin elinde eğitimim heder oldu ‘’diye mahkemeye giden öğrenci ve öğretmen bekleyen niceleri! Yıllarca dişinden tırnağından ayırıp çocuğunu okutan sonra üniversite kazandı diye buruk bir sevinç yaşayan analar, babalar! ‘’Yaban ellerde bu çocuk ne yapar, nasıl yaşar?’’ diye diye hayıflanıp, yurt arayanlar!

Aşağıya baktım! Hay bakmaz olaydım! Paramparça oldum. Pazar bitimini bekleyip, atılan saçılan sebzeleri kör karanlıkta toplamaya çalışan kadınlar! Lüks restoranların önündeki çöp kutularında bir lokma ekmek için çırpınan çocuklar! Trafik lambalarının önünde; çocuklarına avuç açtıranlar! Bir zamanlar ‘’70 milyonluk ülkede, 20 milyon genç nüfusumuz var’’ diye övünürken biz. Gençlerimizi, bonzai denen illete, uyuşturucuya, fuhuşa kaptıran biz! Eğitim sisteminin muhteşem gelişmesiyle, narin, incecik papatyalarımızı ezdiren biz! ‘’Özgürlük’’ diye bağırıp çığıran bir kitle ve ilkokula kadar inen başörtüsü! Hangi özgürlük? Hangi? Hadi bağlama başını! Ya baban, ya abin ya da amcan alacak okuldan! ‘’Kır… Otur… Okumak senin neyine? Bir münasip zamanda, bir münasip talibine!’’ Dayatılan okullar! İstemeye istemeye okumak zorunda kalan çocuklar! Mahalle baskısı, çevre baskısı, ebeveyn baskısı! 3-5 kuruş için çocuklarının elinden tutup insanlık dışı gruplara evlatlarını teslim eden babalar. ‘’Bu işin fıtratında var’’ diye kadere razı gelen, çocuklarının mezarı başında ağıt yakan analar!

Soma’daki çocuklar, yeni okula başladılar. Ne yerler, ne içerler? Defterleri, kalemleri var mıdır? Ya da giyecek ayakkabıları? Babaları zaten yok da!

Ya Van’dakiler? Unuttuk mu? Unutuldular mı? Halen çadır kentlerde çile mi doldurmaktalar? Medya’dan ne haber? Neden dile getirmezler? Gazeteciyiz diye geçinen zevat, inseler lüks uçaklardan, deve kuşu misali kafalarını soktukları o kohkohlu restoranlardan bir zahmet çıkartsalar da insanların hali nicedir, bir baksalar!

Biri ‘’açılım!’’ der! Biri ‘’açılmayalım!’’ Birileri devlet içinde devlet, mahkeme içinde mahkeme kurar! Birileri birilerini yargılar! Sınır kapıları kalbura dönmüş! Biri ‘’aç’’ der, biri ‘’Kapat!’’ Bir günde nüfusumuz % bilmem kaç artar! Sığanlar sığar, sığmayanlar, dört koldan ülkeye yayılır!

Neresinden tutarsan tut, her ucu...!!!

Yoruldum!

Üzülmekten yoruldum!

Ay Şen

 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..