- Kategori
- Öykü
Ademler ve Havvalar
Yazan Uçar Demirkan
Ahmet yedek subaylığını Küçükçekmece gölü kıyısında kurulmuş bir zırhlı piyade taburunda yapıyordu. Ilık bir Mayıs sabahına uyanmıştı.. Takımına eğitim yaptırmış ve öğle karavanasını yemişlerdi.
Tüm kırlık alan, eğitim alanları sarı çiçeklerle kaplanmıştı. Oysa, bir hafta önce tüm çiçekler mordu. Ondan önce de sıklamen renkli çiçekler kaplamıştı dört bir yanı.
Erler zaman zaman eğitim sırasında mangadan ayrılıp keplerini çıkararak bir yılanı yakalıyor, silkeleyip yere vurarak öldürüyorlar, yine eğitime dönüyorlardı. Eğitim alanları hali arazi olduğundan, çok yılan yuvası vardı. Zaman zaman da, eğitim yapan erlerin başında, gökte bir şahin dolaşır; dalıp bir yılanı kapar, yükseklerden yere bırakarak öldürür, sonra yine dalıp alıp giderdi.
Genel Kurmay’dan emir gelmişti. Her Çarşamba günü öğleden sonra askeri eğitim yapılmayacak; erata çeşitli konularda dersler verilecekti. Bu yönden de eğitilecekti Anadolu’dan gelenler. Köyünden dışarı çıkmamış olanlar.
O Çarşamba, ilk uygulama günüydü. Muvazzaf subaylar, eratla yüz göz olmamak için, bu işi de yedeklere yıkmışlardı. Ahmet, takımını topladı ve gölün kıyısına götürüp yamaca dört sıra halinde oturttu.
Genelkurmay, çiftçilik öğretin, yaşama biçimi kurallarını öğretin diyordu emrinde. Ahmet teğmenin buna hiç mi hiç niyeti yoktu.”Çiftçiliği bizden iyi bilirler. Yaşam biçimlerini de bu yaştan sonra öğrenecek değiller ya” diye düşünüyordu.
Takıma, genelkurmaydan gelen emri anlattıktan sonra;”Bugün konuşacağımız konuyu siz seçin” dedi.
Bir Karslı çavuş;elini kaldırdı. Ahmet ona söz verdi. Ahmet çavuş”Komutanım, bizim köyde bir cami hocası var. Onun dediğine göre;tüm kadınlar günahkar doğarlarmış. Buna ne diyorsunuz.”
Ahmet;”Bu konuda benim konuşmam gerekmiyor. Madem konuyu ortaya attın, aranızda tartışın” dedi.
Aydın’lı bir çavuş el kaldırdı ”Hiç olur mu öyle şey komutanım. Neden kadınlar daha doğuştan günahkar olsunlar ki” dedi. Bu kez bir er el kaldırdı ve konuştu ”Çünkü, yasak elmayı Havva yedi ve Ademe de yedirmek istedi. Ama, elma parçası tam Adem'in gırtlağına gelmişti ki tanrı ”Ne yapıyorsun Adem. Emirlerime karşı mı geliyorsun?”dedi. Adem de elmayı yutamadı, biz erkeklerin gırtlağındaki “Adem elması” denilen şişkinlik kaldı.”
Ne güzelmiş.O zamanlar tanrı kullarınla konuşuyormuş. Gerçi, sonradan yine kutsal kitaplarda yer alan peygamberler de tanrıyla konuşmuşlardı. Ama, tanrı düz kullarıyla konuşmuyordu!
Kutsal kitaptaki anlatıya göre; tanrı önce Adem’i yarattı. Adem, bir başına sıkılmaya başlayınca, Ademin sol kaburga kemiğinden Havva’yı yarattı.
Buna göre;gerçekte Havvaların daha yüksek bir yaratılışa sahip oldukları anlaşılmaktadır. Adem balçıktan yaratılmışken;Havva bir insanın kemiğinden, yüksek yapılı bir organizmadan yaratılmıştı.
Ademler, işin bu yanını düşünmeden, Havvaların onların “can sıkıntısını gidermek” için yaratıldıklarına dair olan söylemleri pek benimsediler. Havvaları, hep eğlencelik olarak gördüler!
Gel de şimdi bunları, karşındaki bu bilisiz kitleye anlat bakalım!
Bir başka er el kaldırdı ”Ben anamın, bacımın, olursa kızımın doğuştan günahkar olacağına inanmıyorum. Çavuşa seslendi ”Yani, şimdi senin anan günahkar mı?”
Karslı çavuş bu seslenmeye bozuldu.”Tabii, Adem'in cennetten kovulmasına kadınlar neden oldu. Yasak elmayı yiyerek ilk günahı onlar işledi.”dedi
Bu yasak elma öyküsünü bir de askere gelmeden önce Katolik Hristiyan olan bir Rum kadınından dinlemişti. Evinde pansiyoner olarak kaldığı yetmişi aşkın bu Rum kadınıyla arada bir geceleri oturur yemek yer, şarap içerlerdi.
O gecelerin birinde, iyice sarhoş olmuş olan Rum kadını “Ahmet bey, bilir misiniz Adem ile Havva cennetten neden kovuldu.” Ahmet ”Yasak elmayı, şeytana uyup yedikleri için madam”dedi. Madam sordu” Pekiyi, yasak elmanın ne olduğunu bilir misin?”Ahmet”Cennetteki elma ağacının meyvesi” dedi. Rum madama”Yok vre.. Yasak elma bir başka şeydi. Adem ile Havva, değişik türde ilişkide bulunmak istediler. O yüzden cennetten kovuldular”demişti.
Gel de bunu espri olarak bunlara anlat bakalım! Katline ferman çıkarırlardı evelallah!
Ahmet, soruyu yineledi”Gerçekten de çavuş. Sen annenin cehenneme gideceğine mi inanıyorsun?”dedi.
Karslı çavuş”Yok teğmenim. Eğer benim anam, ölmeden önce babasından, kocasından, erkek kardeşinden, oğlundan, erkek torunundan, olmuşsa erkek torununun torunundan helallik almazsa, o zaman cehenneme gider. Bizim köyün hocası bunu söyler”.
Ahmet “İyi ama, peygamber efendimiz de,”Cennet, anaların ayaklarının altındadır”dememiş mi?”diye sordu.
Takımda bir dalgalanma oldu. Belli ki, kafaları karışmıştı.
Bir çavuş”Ama her kadın anne olamıyor. Bu da kadınlara tanrının bir lutfu olmalı”dedi.
Ahmet” O zaman Havva analarımız iki gruba ayrılırlar. Analar ki bunlar cennetliktir ve ana olamayanlar, cami hocasının dediği gibi cehennemliktir.”
Askerler, bu dediklerini hiç anlamamıştı. Kafa sallayıp duruyorlardı.
Ahmet teğmenin imdadına bir İstanbul bıçkını yetişti ”Teğmenim. Bunlar derin meseleler. Bırakalım bunları bir yana. İsteyen istediğine inansın. Bize ne. Sen bize izin ver. Biz kıyafetlerimizi çıkarıp donlarla şu göle girelim ve serinleyelim. Hem, üzerimizdeki teri ve kirleri de atarız. Pirü pak oluruz”dedi.
Erlerin büyük bir kesimi “Evet teğmenim, evet..Gölde çimelim”diye bağırıştılar.
Ahmet teğmen de “Pekala öyleyse. Takım, ayağa kalk. Soyun..Göle marş marş” diye bağırdı. Dereye çimmeye giden çocuklar gibi şen, göle girmeye başladılar.
Biraz sonra, askerlerin göle girdiği yerin yirmi metre kadar ilerisinde, suyun üzerinde yılan kafaları belirdi.
Ahmet teğmen,”su yılanlarıdır. Zararsızdırlar.”diye düşündü. O sırada,bir çavuş yanına geldi.”Teğmenim, bunlar yılanlar. Yanlarına gidersek bizleri sokarlar”dedi. Ahmet”Su yılanı değiller mi oğlum?”dedi. ”Hayır teğmenim, kara yılanları da sıcaktan bunalınca suya girerler”dedi.
Ahmet, hemen düdüğünü çaldı. Göldekiler suyun içinde bekledi.”On metreden ileri gitmek yok”dedi.