Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '16

 
Kategori
Güncel
 

Adı Yusuf'tu

Adı Yusuf'tu
 

Bu nehir kan akar, beden akar, baş akar;

100 yıl geçti, hala analar ağıt yakar.

Hala kulaklara dolar mermi sesleri,

Hala yerlerdedir boş kovan fişekleri.

Ben o zaman gececik bir fidandım daha,

Çöküp, yasladı yorgun sırtını bana;

Adı Yusuf’tu, incecik, bıyığı terli;

Hangi ananın kuzusuydu, nereliydi?

Mavzerine dayandı dalgın başı birden,

Elleri bir şeyler çıkardı ceplerinden;

Biri muskasıydı öptü koydu başına,

Biri sevdiğinden mektup, bastı bağrına.

Muskayı anası vermişti o son gün,

Fatiha okuyup ilmeklerine bütün.

“Seni ben öl diye doğurdum, bil!” demişti,

“Seni ben öl diye emzirdim, bil!” demişti,

“Sen şehitlerle ol ki, içim ferah olsun!”

“Sen peygamberlerle ol ki sütüm bal olsun!”.

Sonra öpmüştü kumral başını usulca,

Yüreği yandı anasını hatırlayınca.

Mektubu aldı gözleri dolarak bu kez,

“Nereye gittin” diyordu “Geriye dön tez!”.

Nefes almakta zorlandı, doğruldu biraz,

On yediye giriyordu Halime bu yaz;

Başkasına gelin gidecek, bu kesindi,

Yumruğa döndü elleri birden gerindi,

Başını kaldırdı tozdan kirli semaya,

Bir iç çekti, aracısız gitti Hüdaya.

 

Karşıya baktı, soluk çadırlara doğru,

Birçoğu yaralanmış yerde yatıyordu;

Kimisi her an acıyla ölmek üzere,

Kimisi telaşlı, koşuyor aceleyle.

Bir can pazarı bugün burada yaşanan,

Yiğitler ki, canlarını Allah’a satan.

Her biri namusları aşkına burada,

Her biri imanları aşkına burada,

Her biri vatanları aşkına burada,

Her biri hürriyet aşkına burada;

Öyle biliyorlar, öyle inanıyorlar.

O yüzden korkmadan ölüme gidiyorlar,

O yüzden her biri bir aslan kesiliyor,

O yüzden her biri bir vurmayla ölmüyor,

O yüzden aç da olsa, tok da demir gibi,

O yüzden böyle diridir genç bedenleri.

Fakat hiç unutamıyordu Abdullah’ı;

Onu haince sağ gözünden vurmuşlardı.

“Ne güzel gözleri vardı onun masmavi”,

“Bulutsuz bir vakit gökyüzündeki gibi”,

“Ne güzel ıslık çalardı söğüt dalından”,

“Ritmiyle oynardı, bir türkü Çay elinden.”.

“Sonra Salih vardı, taklit ederdi bizi”,

“Kambur yürürdü hızlıca Arif gibi”,

“Mustafa gibi konuşurken kekelerdi”,

“Bizi hep güldürmekti en büyük zevki.”;

“Onu hain bir süngü aldı aramızdan”,

“O nasıl büyük bir kayıptı ey Yaradan!”.

Yusuf’un derin çakır gözleri nemlendi,

Anılar birbirinin ardınca serildi.

Unutmadığı bir de düşman eri vardı,

Bilmezdi ki hangi ülkenin evladıydı,

Vurmak için savurduğunda süngüsünü,

Can veriyorken görmüştü ancak yüzünü,

Bir oğlan yaşı on sekiz belki de yirmi,

O kim bilir ne uğruna ne için can verdi;

Yüzü annesini yeni emmiş gibiydi,

Bu savaş denilen yıkım nasıl bir şeydi.

Tam son nefesinde, kaldırmıştı başını,

Bir yudum için uzatmıştı matarasını,

Gözlerine bakmıştı ayrılırken ruhu,

Sormaya çalışıyordu ne olduğunu.

 

Savaş yeniden başlayacaktı birazdan,

Ötüyordu sura üfler gibi borazan,

Ruhlar erimişti, bedenler erimişti;

Baştan sona her şey vatana kesilmişti.

Burası diyar-ı namustu, emanetti;

Alparslan’dan, Ertuğrul’dan, Osman’dan geldi,

Fatih’le, Yavuz’la, Süleyman’la yüceldi,

Kâbe gölgesinde, bir Selahhaddin düşü…

“Hilali sahipsiz koymak mı bize düştü”,

Aldı mavzerini yerden tozu silkerek,

Ölmek aşkıyla mutlu, gitti yürüyerek,

“Sahipsiz değil bu vatan, değil bu toprak”,

“Ellerim kopsa başımla karşı koyarak”,

“Ne namerde ezdiririm yüce hilali”,

“Ne de dokundururum kahpe zalim eli”,

Diyerek en önde hızla koşan Yusuf’tu,

İmanından başka da güvendiği yoktu.

İsteyerek bu derin kuyudaydı artık,

Zamanlardı ancak bu kutlu ana tanık.

Yusuf geçmişte düşledi kendini o an,

Bir buğday tarlasındaydı henüz sararan,

Süngü parıltısını, orağa benzetti,

Hasat zamanı gelmişti artık belli ki!

Sonra bir kuyunun karanlığında kaldı,

Acıyla, yerinden doğrulmaya çalıştı.

Birden bir el uzandı özü nurdan olan,

“Artık anan ferah olsun ey yiğit oğlan”.

 

Nice Yusuf’lar feda oldu bu vatana,

Ey hilal! Sen yaşayacaksan, olsunlar da.

Çünkü sen hürriyetsin, nefessin, hayatsın,

Çanakkale, Gelibolu bir daha yansın;

Bizler hazırız kuyulara atlamaya!

Bizler hazırız yine Yusuf’lar olmaya!

 

Bu nehir kan akar, beden akar, baş akar,

100 yıl geçti, hala analar ağıt yakar,

Hala kulaklara dolar mermi sesleri,

Hala yerlerdedir boş kovan fişekleri.

Şimdi koskocaman bir çınar ağacıyım,

100 yıldır Yusuf’un derin acısındayım.

 

 

2015- Müslüm Karakuş (Çanakkale şehitlerine ve tüm şehitlerimize armağanım olsun)

 
Toplam blog
: 50
: 445
Kayıt tarihi
: 19.05.12
 
 

1983 yılında doğdum. Hayatın yoğunluğundan fırsat buldukça yazarak rahatlamaya çalışıyorum. Yazma..