Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

ALİ GALİP AKYILDIRIM

http://blog.milliyet.com.tr/aligalip

30 Mayıs '15

 
Kategori
Güncel
 

Adil yönetimlerde varlıkta varlık, yoklukta yokluk paylaşılmalı…

Adil yönetimlerde varlıkta varlık, yoklukta yokluk paylaşılmalı…
 

Düşünüyorum da, Firavun mezarından kalkıp bunlara baksa hasedinden çatlar.


Japonların son derece sade, basit ve mütevazı yaşadıklarını duymuş, televizyon programlarında yaşamlarını izlemişizdir.  Geleneklerine ne kadar bağlı olduklarını, ülkelerini ne kadar çok sevdiklerini, her bir Japon vatandaşının birbirleri için ne kadar değerli olduklarını da hepimiz bilmekteyiz.

 Japonlarla ilgili okuduğum bir yazıda, onların dünya görüşü beni oldukça etkilemişti. Yazıda, “Japonlara göre evlerini mobilya ile lüks eşya ile dolduranlar hayatın anlamını bilemeyen zavallı kimselerdir. Böyleleriyle; evini mezat salonuna çevirmiş zavallı, diye eğlenirler.” Deniliyordu.

Okuduğum yazıdaki bu satırlar Japonların yaşamını özetlemeye yetiyor sanırım.

Günümüz Türkiye’sine bakıyoruz bir yanda çöplükten beslenenler, diğer yanda hayallerimizin bile ulaşamayacağı yaşam sürenler.

 Şu an ülkemizde her dört üniversite mezunundan ikisi işsiz. DİE’nin resmi rakamlarına göre yaklaşık on milyon işsiz, on yedi milyon yoksul var...

Vatandaşlar işsizlikten, işi olanların da aldıkları ücretlerden perişan olduğunu hepimiz görmekteyiz.

 Ülkemiz de, ayda 300-500 liraya çalışan insanlarımız bulunmaktadır. Bu işi de bulabilmek için güç sahibi siyasilerin referansına ihtiyaçları vardır. Muktedirler aç insan üzerinden bile çıkar sağlamaya çalışmaktadırlar. Bakın çevrenize 500-600 lira emekli maaşı ile sürünenleri göreceksiniz.

Ülkede durum böyle iken birtakım politikacılarımız, iş adamlarımız, sanatçılarımız eski Mısır Firavunları gibi lüks içinde yaşamakta ve bunu itibar olarak görmektedirler. Oysaki şu kiraz, çilek, erik mevsiminde bir kilo dahi alıp çoluk çocuğuna yediremeyen o kadar çok insanımız var ki.

Pazar yerinde dikkatimi çeken bir şey daha var, pazarcı esnafı bile utandığından sebzenin, meyvenin kilogram birim fiyatını değil de yarım kilosunu etiketine yazarak psikolojik rahatlık ve müşteri üzerinde suni bir mutluluk yaratmaya çalışmaktadır. Bir tarım ülkesinde bunları görmek insanın içini acıtmaktadır.

Acı ama gerçektir ki, lüks takılanların çok büyük bir bölümünün alnı secdededir. Namaz vakitlerini geçirmezler. Dindar olarak gözükürler. Bu insanların böylesine lüks yaşaması, çoluk çocuğunun altında pahalı otomobillerin bulunması, pahalı kıyafetler giymeleri doğru bulunmamaktadır.

Bunlar lafa gelince kendilerine “Elhamdülillah Müslüman’ız” diyorlar, hem de Peygamberin “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” hadisinden bile akıllarına getirmiyorlar. Pazara çıkamayan komşularından bi haber yaşamlarına devam etmektedirler. 

Zenginlerimizin ve devlet adamlarımızın gösteriş için lüks eşyaların esiri olması, devasa binalar da oturması, halkı sefalet içindeyken yöneticilerin saraylarda yaşaması, pahalı otomobillere binmesi ne kadar acıdır.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimizin yaşamını incelediğimizde ne kadar sade bir yaşam sürdüğünü hepimiz biliyoruz.

 Peygamberimiz tüm hayatı boyunca lüks ve refahtan uzak bir hayat yaşamıştır. Bundan, o büyük insanın maddi yetersizlik yaşadığı anlamı çıkaramayız.

Çünkü peygamberimiz için her zaman bolluk ve bereket vardı.

Fakat Peygamberimiz hayat felsefesini ve prensiplerini sadelik, cömertlik, israftan uzak duruş üzerine kurmuş ve örnek olmuştur.

Düşünüyorum da, Firavun mezarından kalkıp bunlara baksa hasedinden çatlar.

O konaklar, saraylar, eşyalar inanın parayla yapılacak gibi değil.

Tabi biz bunları sadece televizyonlarda görüyoruz.

Bu vatan için şehit düşenlerin çoğunun tek göz evi yok. Bunu da biliyoruz.

Ama o şehitler sayesinde bu vatanda yaşayanların yaşamına haylimiz bile yetişmiyor.

Japon ahlakı ve yaşam tarzı ile yazıma başlamıştım. Yine onlardan örnek teşkil edecek bir yaşanmış olayı aktarmak istiyorum.

Vaktiyle Japon ekonomisi darboğazdan geçiyor.

İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor.

Bunun üzerine zamanın başbakanı meclisi toplar.

Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve;

-Şu andan itibaren der, Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim.

-Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.

Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını öder.

Milletlerin ve ülkelerin güçlü olabilmesi için mütevazı yaşamlara ve yapılacak en küçük bir tasarrufa dahi mutlaka ihtiyacı vardır.

Lüks içinde, hesapsızca harcamalar yapan bir yönetimin, halktan tasarruflu hareket istemesini istemesi, bütçe yetersizliğini öne sürerek memura, işçiye, emekliye insanca yaşayacağı maaşı vermemesi, vergileri artırması, “zam verilirse ülke batar” demesi anlayışla karşılanabilir mi?

Gönül ister ki yöneticiler, bulundukları makamı ülkeye ve halka hizmet için kullansınlar. Devlet imkânlarını, kendi lüks yaşamları için değil de, ülkemizin kalkındırılması ve halkın refahının artırılmasında kullansınlar.

O zaman anlarım ki bu ülkede yaşayan her vatandaşın derdi bizi yönetenlerin derdidir.

Bilinçsiz tüketim çılgınlıkları hem ülkemize hem de geleceğimize zarar veriyor

Vatandaşı bankalara gırtlağına kadar borç batağına saplanmış olan ülkemiz de, politikacılarımızın, zenginlerimizin, sanatçılarımızın yaşam tarzları ile topluma çok iyi rol model olmaları ve varlıkta varlığı, yoklukta yokluğu adil biçimde paylaşmaları gerekmektedir.

Yeni bir yazıda buluşmak dileği ile…

 
Toplam blog
: 264
: 396
Kayıt tarihi
: 28.07.14
 
 

1959'da doğdu. Sınıf Öğretmenliği okudu.1979'da Öğretmenlik görevine başladı. Hayatın; okumak, ya..