Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '12

 
Kategori
Sosyoloji
 

Afet ve modernite

Afet ve modernite
 

Doğanın intikamı


Ülkemizde geniş bir kitle, bilimden rasyonellikten uzak bir kentleşme, yapılaşma politikasının sonuçlarını acı bir şekilde yaşadı. Yaşadığımız çağın mantığına uygun bir yapılanma için çok daha geniş bir alanda rasyonalizme ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. İleri düzeyde endüstrileşmiş ülkelerde çok daha öncelerde gerçekleştirilen bilimsel kurallara bağlı yönetim ilkeleri yaşama geçirilmesi, ülkemizde zorunluluk halini aldı.

Afetler, bize işlerimizi geleneksel yöntemler yerine, bilgi yolu ile ya da bilim yolu ile ile yapmamız zorunluluğunu ortaya koymuştur. Topraklarının % 95’i deprem bölgesinde olan ülkemizde, afet bilincinin kendiliğine bırakılmış olması, yaşadığımız önemli handikaplardandır. Sel, heyelan gibi afetlere karşı devlet cılızda olsa önleme anlayışı geliştirmiştir. Ancak, ne zaman olacağı, nereden nasıl geleceği belli olmayan ani ve savunmasız yakalayan depreme karşı etkin bir çalışma yoktur.

Sorumsuzluğu, vurdumduymazlığı ve ihmalleri doğa, kendi gücü ile topluma son derece acı bir şekilde öğretmektedir. Bu sorumsuzluklar devam ederse ödeyeceğimiz çok daha acı bedeller olacaktır. Afetten sonra yara sarma çabalarının, maliyetinin afet öncesi önlem almak için yapılacak harcamaların yanında devasa bir nitelik taşıdığı bilinen bir gerçektir. Afette; can kayıplarını, ekonomik üretkenlik kayıplarını ve fiziki yatırım kayıplarını önleme çalışmalarının kurumsal ve genel bir bütünlük içinde değerlendirmek gerekir.

Bilgi alt yapısının (veritabanı) oluşturulması, kentsel kusurların giderilmesi doğrultusunda iyileştirme planlarının hazırlanması, yapı stokunun değerlendirilmesi ve güçlendirilmesi, yeni yerleşimlerde güvenliğin sağlanması, toplumun eğitimi, meslek erbaplarının yetkinleştirilmesi, yatırım kaynaklarının tespiti ve temini, ilgili yasal düzenlemelerin hızla yapılması gerekmektedir.

İletişim araçlarının sadece devletin tekelinde olduğu dönemlerde yöneticiler bilgileri istediği gibi denetleme imkânına sahipti. İletişim teknolojisindeki büyük gelişmeler olmasına rağmen bile kamu yöneticileri kendilerine çeki düzen vermemektedir.

Afet gibi doğal olayların bazı çevrelerce “Allahın günahkar kullarına yönelik bir cezası olduğunu” söylemeleri, sınırlıda olsa toplumda bir bölümün dar ve skolastik anlayışını yansıtmaktadır. Türkiye’nin önde gelen ilahiyatçıları tarafından aksine açıklamalara rağmen, bazı insanların bu tür yorumlara inanmaları, yaşanan korku kadar, ülkemizde eksik modernleşme süreciyle de çok yakında ilişkilidir.

Modernitenin “ortak akıl” kavramı etrafında birleşememiş bir ülkede, toplumsal taleplerin çeşitliliği ve bir arada bulunmalarını güçleştiren görünümleri, yeniden yapılanma sürecinin önündeki ayak bağı olarak durmaktadır. Bir kamu yönetimine taleplerini, ortak akıl etrafında sunma alışkanlığı olmayan ve genellikle kişisel olarak çözme alışkanlığına sahip ve her gün parlamentosunu binlerce insanın ziyaret ettiği ülkemizde mevcut kültürel alışkanlıkların bir çırpıda terk edilmesini beklemek çok gerçekçi görünmemektedir. Ayrıca, afetlerden hemen sonra alevlenme, sonrada unutma alışkanlığımız devam etmektedir.

Aydınlar arasında modernliğin sonuçlarının, uygulamacılar arasında ise “endüstrializmin” ve “fordizmin” sonuçlarının tartışıldığı ve eleştirilere tabi tutulduğu bir ortamda; ülkemizdeki afetlerde eksik modernliğin ne gibi felaketlere yol açtığını son derece dramatik bir şekilde geçmişte ve yakın tarihimizde gördük.

Hala; pre-modern, primitif(ilkel), yağmacı, bireyselleşmemiş, vatandaşlık bilinci gelişmemiş, hesapsız, kitapsız, plansız, örgütsüz, kişiye bağlı, yönetilenlerin yönetenleri denetleyemediği ve bu doğrultuda toplumsal bir talebin oluşmadığı, yöneticilerin hukuk devletinden ziyade, geçmişin “mülk devleti” anlayışı içinde hareket ettiği ve her şeyden kollektif ortak aklın geliştirilemediği bir ortamda, ülkemizde yaşanan afetler, dünyanın gelişmiş ülkelerinde, asla görülmeyecek boyutlarda felaketlere yol açmıştır.

Afetler için kamu yönetimi mutlaka yeniden örgütlenmeli, toplumsal ve siyasal yapı duyarlı hale getirilmelidir. Bilim adamları, sadece büyük afetlerden sonra değil her zaman medyada afetler konusunda programlar yaparak, toplumu bilgilendirmelidir.

Ancak; tüm bunların ekonomik/toplumsal/siyasi gelişmişlik düzeyi kadar, zihniyetle (kültür) de ilişkili olduğu ve kültüründe kalıcılığı ya da göreli sürekliliği dikkate alındığında, yeniden yapılanma yolundaki beklentilerin gerçekleşmesi sancılı ve zor olacağa benzemektedir.

Yine modern toplumda her alanda örgütlenmenin yaygınlaşmasına tanık olmaktayız. Sivil toplum yapısının gelişmesi, çağdaş toplumlarda örgütlenme ile mümkündür. Modern toplumun “alameti farikaları” olan rasyonalite, bilim, standartlaşmaya dayanan bürokratik örgütlenmeye önemsenmelidir.

Afetin hemen sonrasında kurulan kriz masası birimleri bile önceden örgütlenmemiş, görevlileri ise deneyimsiz, bilgisiz, o sabah atanan yöneticilerden oluşmaktadır. Hemen hemen hiçbir organizasyonun olmazsa olmazı olan, görev ve sorumluluklar önceden tanımlanmadığından organizasyon bozukluğu kriz masalarında da kendini göstermektedir.

Afetlerin boyutlarının büyüklüğünde, politikacı, bürokrat, yerel yöneticiler, teknik elemanlar, müteahhitler dışında bir başka sorumlu da halkın ta kendisidir.

Sonuçta; “bireysel çıkarlar”ını, çoğu kez “toplumsal/ortakçıkar”larının önüne alan halk en azından sandık başına gittiğinde politikacıya ve dolayısı ile ona bağlı bürokrata hesap sorarak işe başlamalıdır.

Nizamettin BİBER

Uzman İnşaat Mühendisi

 

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..