Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '11

 
Kategori
Müzik
 

Afyon'dan Vekilime Kaymak Lazım

Afyon'dan Vekilime Kaymak Lazım
 

Yazacak o denli çok şey var ki... İş güç bir yana olsa ve tüm gün sadece yazı uğraşına konsantre olup o zihni esaretine almış hadiselere dair kelamlar etmekten ibaret olsa hayat… Ve arada bir şeyler yemek… Belki bir su içmek ve ara ara demli çaydan birer yudum almak…

Yazacak o denli çok şey olmasına rağmen, elim pek varmıyor yazı programını açmaya. Nedendir bilemiyorum. Belki de iş yoğunluğu… Malum, sene sonu ve sene başı olması bir nedendir diye düşünüyorum. Oysa bıraksam kendimi yazı uğraşının içerisine, sanırım epey bir yazı süzülerek çıkar klavyemden. Belki zor zamanda özleme ulaşmanın tadına varmaktır şu an için ara ara yazılanlar. Zor olsun ama en nihayetinde çok değil bir tane olsun.

Ve ben bunları düşünürken iş yerinin kapısından dışarı çıkmış, asansörden inerek aracıma binmiştim. Antalya’nın doğu ucundan, batı ucuna doğru ilerlerken açtığım radyodan çıkan o şarkıya kulak kabarttım. Ankaralı Turgut söylüyordu, “Kaymak Lazım” adında bir şarkı. İlginç sözleri vardı şarkının. Hoşuma gitmedi dersem yalan olur. Mizahi bir dille, yönetenlere, vekillere eleştirisini gönderiyordu Ankaralı Turgut. Ara ara yüzümde hafif bir gülümseme ve tebessüm hali beliriveriyordu. Musa Eroğlu’nun bir türküsünden devşirilmiş şarkının müziği… Sözler değiştirilmiş, aksanlı bir hale getirilmiş ve elektro bağlamanın o mekanik sesi ile birlikte sunumu yapılmış şarkının. Sanırım topluma ulaşmanın en basit, en anlaşılabilir hali… Onca laf dökseniz, onca ifade kullanıp ezenden, ezilenden bahsetseniz, sınıfsal çelişkileri anlatsanız bu ve benzer şarkılar kadar etki etmeyeceği muhakkak. Ve yine dikkat buyurunuz, bu gün memleket sathında hiçbir vatandaşın siyasetçiye güven hadisesinde belirgin bir güven duygusu yok… Son sekiz yılın her dem galibi olan AKP ve Recep Tayyip Erdoğan dahi gerekli güven hadisesini toplumun genel bir çoğunluğundan alabilmiş değil. Vatandaştaki genel tavır belli aslında, “Siyasetçi mi?” Ve ardından tebessümle gülmeler. Vatandaşın zihin dünyasında oluşan bu genel kanı da şüphesiz ki bu tip şarkıların payı büyük.

Antalya’ya ilk geldiğim yıllarda, Antalya’nın çevre civar kasabalarına gidiyor, o civarların ilgi çeken noktalarında dolaşıyordum. Bütün amacım kıyı kenar kasabalarda yaşayan insanların ilgi odaklarına dair bir takım fikirler edinebilmekti. Halen de en sevdiğim şey Antalya’nın köylerine gitmek, köy kahvelerinde oturup birkaç bardak çay içerek o an kahvede bulunan kimileri ile sohbet etmek en keyif aldığım şeylerden birisidir. Bu aktiviteler esnasında dikkatimi çeken en belirgin hadisenin, dinlenen şarkıların benzerliği teşkil ediyordu. Özellikle Ankara Türküleri civar kasaba ve köylerde yaşayan yerli halkın en fazla tercih ettiği türkülerdi. Bu durum ilk kez Köprülü Kanyon denen turistik bir noktada dikkatimi çekmişti. Manavgat civarındaki köylerden Köprülü Kanyon’a gelen bir grubun, gün boyu Mehmet Demirtaş’ın sesinden çıkan türküleri dinlemesi bir hayli ilgimi çekmişti. Yine aynı şekilde birkaç gün sonra bir başka yerde Mehmet Demirtaş’ı ve Ankara Türkülerini dinleyen bir gruba denk gelmiştim. Sonraki zamanlarda Antalya’nın Serik ilçesi civarlarında bulunduğum günlerde seyyar kaset satan bir satıcı ile tanıştım. Seyyar arabasına, düzgün bir şekilde sergilemiş olduğu kasetlerini, köy köy dolaşıp satışını yaparmış. En çok hangi tür kasetlerden satıldığını sorduğumda, vermiş olduğu cevaba hiç şaşırmadım. Ankara türkülerini söyleyen şarkıcıların kasetlerinin Alanya’dan başlayıp, Kumluca’ya kadar en çok satan kasetler olduğunu söylemişti. Nitekim sonra ki dönemlerde Antalya’nın civar köy ve kasabalarında özellikle Mehmet Demirtaş başta olmak üzere, Oğuz Yılmaz, Ankaralı Turgut, Ankaralı Namık gibi Ankaralı şarkıcıların seslerini sürekli duyar oldum.

1995 yılında Bodrum’da bulunduğum sıralarda benzer bir duruma Bodrum’un köylerinde de rastlamıştım. Bodrum’un hangi köyüne yolum düşse Ankaralı şarkıcıların sesleri kulaklarımı aşındırmaya başlıyordu. O yıllarda Mehmet Demirtaş en fazla dikkatimi çeken sanatçıydı. Bodrum’dan Antalya’ya tekrar geldiğimde, bir kasetçiden ilk kez Mehmet Demirtaş kaseti almıştım. Kasetin düzenlemelerini Mehmet Erenler yapmıştı. İç Anadolu’nun birbirinden güzel şarkılarını Mehmet Demirtaş nefis bir şekilde yorumluyordu. Kendisine özgü yöresel şivesi ile o bildiğimiz şarkıların özgün yorumuna ilk kez Mehmet Demirtaş’ın yorumundan ulaşıyordum. Her ne kadar malum sanat çevrelerinin dikkatine nail olmasa da, Ankaralı sanatçılarında bir piyasası var. Hem de hiç hafife alınmayacak bir piyasa bu. Hicvin, yerginin, eleştirinin en kıvrak haline o şarkılarda fazlası ile rastlıyorsunuz. Bütün o Ankara türkülerinde Misket’in, Yandım Şeker Oğlan’ın oyun havası ve ritmi hakim... Sözleri ne kadar gamla, kasvetle dolu olsa da, hinlik derecesinde bir mizahın olduğu malum Ankara türkülerinde...

Ankaralı sanatçılar, 1990’lı yılların pop şarkılarını adeta tiye aldılar. Pop şarkılarını deforme edip, geleneksel taşra muhafazakârlığının hemen hemen tüm ince noktalarını gözümüze gözümüze soktular. Sahiciydiler… Geleneksel sazlarla, arabeski bir anlamda yeniden üretip, doğal hale getirdiler. Alaylı yergiye bürünen kendisine özgü bir türdü ortaya çıkan. Bu şarkıların ana atar damarında Orta Anadolu’nun bağlama icrasının olduğu şüphesiz...

Belli bir zümre tarafından ne kadar yok sayılsa da, ne kadar gözler ve kulaklar bu sanatçılara ve Anakara türkülerine kapatılsa da ortada ciddi bir üretimin olduğu ve toplumun genel bir çoğunluğunda ciddi bir kabulünün olduğu muhakkak…

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..