Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '07

 
Kategori
Tarih
 

Ah! Şu Çılgın Türkler, ne yaptınız ki; bizler Amerikalı oluyoruz.

Ah! Şu Çılgın Türkler, ne yaptınız ki; bizler Amerikalı oluyoruz.
 

Dün iki tane blog okudum ve beni gerçekten düşündürdü.

Işın Çavdar’ın yazmış olduğu “Amerikaaaa Bir, İki… Bir, İki” bloğu ile http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=76402 Erol Işık’ın “Elektrik kesintileri çıldırtıyor!” bloğu http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=74488 Amerika ile ilgili düşüncelerimi doğrular gibiydi nedense.

İlk önce şunu sormak lazım! Amerika neden bir numaralı güçlü bir devlet? Ve Türk milleti neden şu anda dünya da Amerikanın yerinde güçlü bir ülke konumunda olabilir miydi?

Bu sorulara cevap arayacağım. İkinci sorudan başlayayım.

Türkler, yani Avrupalıların tanıdığı şekliyle Barbar Türkler! Zeki, çevik ve kuvvetlidirler. Savaş teknikleri hep onlardadır. Tarih boyunca imparatorluklar kurmuşlardır.

Bunların en sonuncusu ve en büyüğü en uzun ömürlüsü ve de yükseliş döneminin de o dönemin en şahlanış ve güçlü bir devleti konumundaydı Osmanlı İmparatorluğu. Şimdi Amerika’nın yapmak istediklerini o dönemler de bizler yapıyorduk. Hem de 3 koldan. Bir yandan Asya kıtası, diğer yandan da Afrika ve Avrupa kıtalarına hükmediyorduk. Hiçbir kuvvet bize karşı gelemiyordu. Alpaslan’ın 1071 tarihin de Anadolu'ya girmesi ile birlikte anayurdumuz Anadolu olmuştu. O dönemlerde çok değerli düşünürlerimiz, ilim adamlarımız gelmiş. Yunus Emreler, Mevlana’lar, arada sırada fıkralarına güldüğümüz ama söylediği sözler halen düşündürdüğü Nasrettin Hocalar gelmiş geçmiş bu topraklarda.

1299 yılında Bursa yakınlarında o zaman bir beylik kurulmuş. Yıkılan Büyük Selçuk İmparatorluğunun ardından kurulan birkaç beylikten biriydi. Kurucusu Osman beydi. Gittikçe büyüdü. Dedim ya Türk milletinin yapısında vardır. Büyümek. Basında Padişah. O dönemin Padişahları hep ordunun basında olup savaşı yönetirlerdi. Rahata, lükse ve zevke gelip saraylarda gününü gün vakit geçiren padişahlardan değillerdi.

Hatta Fatih Sultan Mehmet bir seferinde savaşa gidecek olan orduyu yönetecek yaşta olmadığı için padişahı kendisi çocuk yaşında iken devreden babasına II. Murat’a seslenmiş. Demiş ki “Padişah isen ordunun basına geçersin, yok ben padişah isem emrediyorum ordunun basına geç.” Evet, sevgili okuyucularım bu kadar akıllı ve zeki bir insan ilerde nasıl oluyor da bir gece de gemileri karadan Halice indirebilirsin. Hem de o günün şartları ile. Tarih 29 Mayıs 1453. Akıl alacak gibi. Ve ondan sonra

<ımg height="225" alt="Resim:Osmanlı İmparatorluğu Haritası.jpg" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/6/67/Osmanl%C4%B1_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu_Haritas%C4%B1.jpg" width="300" border="0">

Evet, yukarıda ki harita da görüldüğü gibi yeşil ile taranmış topraklar Osmanlı İmparatorluğuna aittir.

Bu durumlara gelinceye kadar şu gelişmeler olmuştur.

II. Mehmet,1453'te kuşattığı İstanbul'u 29 Mayıs 1453'te zaptetti ve artık bir imparatorluk durumuna gelen devletine başkent yaptı. Ardından, Bizans tahtı üzerinde hak iddia edebilecek hânedanlara karşı harekete geçti. Mora Despotluğu (1460), Trabzon Rum İmparatorluğu (1461) ve Palailogoslar ile akrabalığı bulunan Galtulusi ailesinin ortadan kaldırdı. Sırbistan, Bosna ve Hersek'i ilhâk etti (1459). Balkanlar'da genişleme Osmanlı Devleti'ni Tuna üzerinde Macaristan'la; Arnavutluk, Yunanistan kıyıları ve Ege Denizi'nde Venedik'le karşı karşıya getirdi. Uzun bir savaş (1463 - 1478) sonunda Venedik, İşkodra, Akçahisar kentleriyle Limni ve Eğriboz adalarını Osmanlılar'a bırakmayı ve elde ettiği ticaret serbestliği karşılığında her yıl 10.000 altın ödemeyi kabul etti. Bu savaş sürerken II. Mehmet, Karamanoğulları Beyliği'ni ortadan kaldırdı (1468); Karamanoğulları'nı koruyan ve Venedik'le bir antlaşma yapan Akkoyunlu hükümdârı Uzun HasanOtlukbeli'nde ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu zaferle Osmanlı Devleti Fırat'ın batısındaki Anadolu topraklarına yerleşti; Gedik Ahmet Paşa'nın Toroslar'ı ve Akdeniz kıyılarını zaptetmesiyle de Mısır Memlûkları ile sınırdaş oldu. Gedik Ahmet Paşa'nın 1475'te kuzey Karadeniz'e yaptığı sefer, Ceneviz kolonileri Kefe ve Sudak'ın fethi ve Kırım Hanlığı'nın Osmanlı himayesine girmesiyle sonuçlandı. Böylece Osmanlı Devleti bir iç deniz durumuna gelen Karadeniz üzerinde siyasi ve iktisâdi tam bir egemenlik kurdu. II. Mehmet'in güney İtalya'nın fethiyle görevlendirdiği Gedik Ahmet Paşa, denizaşırı bir seferle Napoli Krallığı'nın elinde bulunan Otranto'yu aldı ve İtalya içlerinde harekâta başladı. Ama II.Mehmet'in 49 yaşındaki ölümü (1481) bu seferin yarım kalmasına neden oldu.

II. Bayezit (1481 - 1512), taht kavgasına girişen kardeşi Cem'i yeniçerilere dayanan İshak ve Gedik Ahmet paşaların desteğiyle yendi; Cem, Rodos Şövalyeleri'ne sığınmak zorunda kaldı. 1484'teki Boğdan seferi ile kuzey ticaretinin zengin limanları Kili ve Akkerman Osmanlı Devleti'ne katıldı. Cem'i ve Karamanoğulları'nın kalıntılarını destekleyen Memlûklar'la savaş (1485 - 1491) ise genellikle Osmanlılar'ın yenilgisiyle sonuçlandı. Venedik'le savaş (1499 - 1503), imparatorluğa Modon, Koron, Navarin, İnebahtı limanlarını kazandırdı.

Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail'in Anadolu'daki müritlerine karşı şiddetli bir mücadeleye girişti. Şah İsmail'e karşı Çaldıran'da kazandığı zaferden (1514) sonra Tebriz'e kadar ilerledi. Bundan sonra I. Selim, Memlükler'a karşı harekete geçti. Ateşli silahlardaki üstünlüğü sayesinde kazandığı Mercidâbık (1516) ve Ridâniye (1517) savaşları, Osmanlı Devleti'ne Suriye, Filistin ve Mısır'ı kazandırdı. Hicaz, Osmanlı egemenliğine girdi. Böylece Osmanlı Devleti, Hint Okyanusu'na açılma olanağına kavuştu ve İslâm dünyasının önderliğine tartışmasız biçimde ele geçirdi. Bu arada I. Selim, halife ünvânı aldı ve bu unvan kendisinden sonra gelen Osmanlı padişahları tarafından da kullanıldı.

Evet, ben bu dönemlerden bahsetmek istiyorum. Ki daha Amerika Birleşik Devletleri kurulmamıştı ve Christophe Colomb denilen bir denizci hap batıyı merak etmiş ve dünyanın yuvarlaklığını düşünerek gemisiyle yola çıkmıştı. O Asya’nın doğusuna varacağı hükmünü taşıyordu. 3, 4 aylık bir yolculuktan sonra da gördüğü kara parçası onun Doğu Asya’ya geldiği yönündeydi. Ama yeni bir kıta bulduğunun farkında değildi. Yıl 1492.

Birkaç yıl sonra da Amerigo Vespucci denilen biri bu kara parçasına giderek incelemeler de bulunuyor ve buranın Doğu Asya olmadığı yeni bir kıta olduğunu ispatlıyor. Ondandır ki burası bu kişinin adı veriliyor. Amerika.

Ancak Amerika Birleşik Devletleri 1774 yılında kurulmuştur. Yani daha ortalıklarda böyle güçlü bir devlet yokken bizler dünyanın en güçlü devleti durumundaydık. Pekiyi ne oldu da şimdi ABD daha güçlü bir devlet konumunda. Ya da başka bir deyimle acaba her kimse neden Amerika’ya gitmek isteriz?

Bu soruyu sormadan önce aklıma önce şu geliyor. İlk önce kendimizi yargılayalım beyler, bayanlar. Bizler o dönemlerden gelen atalarımızın torunlarıyız. Yani şu an da Amerikanın yerine bizim hüküm sürmemiz gerekirdi. İcatlar bizim tarafımızdan yapılmalıydı. Ay'a ilk ayak basan biz olmalıydık ve onların bayrağı Ay'ın yüzeyinde dalgalanacağı yerde bizim ay-yıldızlı bayrağımız dalgalanmalıydı. Eğer o dönemin padişahları ilime ve fenne önem verselerdi öyle zannediyorum ki dünya bu durumdan farklı bir durumda olurdu. Olmamasının sebebi herhalde o dönemlerden bu dönemlere gelirken de saltanat deyip zevke dalan kadınların kölesi olan padişahlarımızın eseridir ki bizleri güçsüz kılanda bu olmuştur. İşte bizler ne kadar tarihler yazdıysak, bu vatan için kanlarımızı akıttıysak o kadar da zevke ve zevk alemlerine düşkün bir milletiz. Herhalde karı, kızdan fazla konuşan başka bir millet yoktur bizden başka. Ve milletini düşünmeyen bir padişah ordusu vardı Osmanlı İmparatorluğunda... En basit bir örnek vereyim size. Matbaa. Ne zaman icat edilmiş, nerede icat edilmiş ve bize ne zaman ve nasıl gelmiş? Biliyormuşsunuz.

Johann Gutenberg adında bir Alman tarafından 1447 yılında Avrupa’da bulunmuş.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Matbaac%C4%B1l%C4%B1k

Pekiyi bize ne zaman gelmiş. İşte onu sormayın sakın ha. Cevap veriyorum. Lale devrinde.

http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_matbaac%C4%B1l%C4%B1k

İste bundan dolayı Türkler de okuma alışkanlığı hiç olmaz. İşinize gelirse beyler bayanlar. Rahata ve zevke de düşkün oluruz. Padişahlarımızdan bize geçmiş rahatlık. Karı, kız mı? Nerde çıplak resim bulduysak gözlerimiz fal tası gibi resimlere bakar, sırf onun hakkında yazıları okuruz. Birçoğumuzun okuduğuna inanmıyorum ya yalnızca resimler bizi ilgilendirir. Cinsellik en ön plandadır. Dünyanın sırf onun üzerine kurulduğuna inanırız bir yerde. Doğru mu? Yalan deyin.

Türk milleti neden şu anda dünya da Amerikanın yerinde güçlü bir ülke konumunda olabilir miydi? Elbette olurduk. Ama maalesef bu fırsatı kaçırdık. Hem de yıllar önce.

Belki Atatürk olmayabilirdi. Belki o insan cephelerde savaşmazdı. Belki o insan cephe de askerine “Size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum” demezdi. O zaman o kadar genç ölmezdi. Belki de devletimizin daha güçlenmesi için değişik safhalarda görev alırdı Mustafa Kemal Paşamız. Çünkü o dönemler de devletin gidişatını hiç beğenmiyor ve ister istemez asker mesleğini seçiyordu kendine. Savaş tekniklerini öğrenip düşmanları yudumuzdan kovsun diye.

Atatürk. Şimdikilerin laf söylediği devlet adamımız. Ama o geçmişi çok iyi bildiği için ilim ve bilim demiş. Yok, günahtır Allah yoluna gitmemiz lazımdır. İlim ve bilim neyimize.

Arkadaşlar! O biliyordu ki Ta Osmanlı İmparatorluğunda yükselme devri kapandıktan sonra gelen padişah genellikle zenginlik tabi kendilerine, Türk kızları dururken Avrupa’da mavi gözlü sarı saçlı genç kızları İstanbul’a getirterek zevk alemlerine dalmışlar, bu arada hiç mi hiç devlet işleri ile ilgilenmemişler. Halk fakir ve perişan, onların umurunda mı? Okumak neyine. Okuma oranı çok düşük. Yüzde onların altında o da İstanbul gibi büyük şehirlerde mevcut. Devlet nedir bilmeyen bir millet ortada iken ne bekleyebilirsiniz ki o büyük imparatorluktan. Hiç.

Halbuki ABD, dedim ya Işın hanımın bloğunda bahsettiği tüm olaylar Amerika'nın daima ben bir numarayım ve bir numara olarak kalacağım. Bütün varını yoğunu sakın beni geçmesinler diyerek milletçe harıl, harıl çalışmaktadırlar. Çünkü bir an boşta kalmak onları gözden düşürteceklerdir.

Elinize atsanız hep İngilizce… Adam gözünüzün yaşınıza bakmıyor. Siz İngilizce bilmiyorsunuz diye Türkçe yazacak değiller ya. Patlatıyorlar İngilizceyi. Buluşlar hep İngilizce. Üniversitelerde kaynak kitap olarak hep İngilizce yayınlanıyor. Baskılar İngilizce. Artık kalıyor bizim İngilizce öğrenmemize. Ama neden? Çünkü dünya da kabul edilen dil İngilizce. Yani İngilizceyi İngilizler değil artık tüm dünya konuşuyor. Çünkü Amerikalı İngilizce konuşuyor da ondan. Çünkü Amerika dünya da bir numaralı güç… Bunu isteseniz de istemeseniz de kabul etmemiz lazım.

Bir araştırma daha yaptım ve gerçekleri bir kez daha yüz üstün çıkartayım istedim. Evet, dünya'nın en önde gelen üniversiteler arasında acaba bizim ünviversitelerimizin adı var mı?

http://hackhell.com/archive/index.php/t-8863.html

Görüldüğü gibi dünyaga ki en iyi 200 ünivrsite arasında hiç bir Türk Üniversitesinin adı yok.

Utanılacak bir durum!

Niye utanalım ki. Bizi bu hale getirenler utansın!

Ama ne var ki içimizden ne dehalar. ne zeki insanlar çıkıyor, Atatürk'ün inandığı TürkGençliğimizden. O zamanlardan bunu anlamış Atatürk ve milletine 10. Yıl Nutkunda şöyle seslenmiş. "Türk Milleti zekidir! Türk Milleti çalışkandır!" diye. Ama bunun kıymetini bilen yok ve ne oluyor biliyor musunuz. Kendisini daha iyi yetişmek, daha iyi ilerlemek için Amerika yollarına düşüyorlar. Tabi de oraya gidip başarılı olan Türk Gençleri mevcut! Demek ki bizler Amerika’da ki seviyesinde bir eğitim veremiyoruz. Ama Türk milletinin çocuğu, yani o Türk Genci o seviyelerde okuyacak kadar zekidir. Zekidir ama…

Ama diyorum bir laf vardır. Üzüm üzüme baka, baka kararır diye. Gerçekten de o ortamda bulunmak insanı bir anda değiştirebiliyor. Yani Türk insanı bulunduğu ortama çabuk alışıyor. Oraya giden bir Türk Genci ister istemez ortama uyup çalışmasını yapıyor. Başarılı olan kalıyor, başarılı olamayan da geri dönüyor..

Evet, orada başarlı olup Türkiye'ye geri gelmemekte var. Yani kısaca şu demek oluyor. Bu kadar değerli elemanlarımızı Amerika'nın hizmetine sunuyoruz. Amerika'nın gelişimi için. Çünkü Türkiye'den bir şey ummamaktadırlar. Türkiye'de kalıp kaybolacaklarına Amerika'ya gidip dünya için gerekli buluşları ve icadları ortaya koymaktadırlar. İşte Atatürk'ün istediği Türk gençliği bu olmalı!

Halbuki Amerika’da ki üniversiteler de okutulan seviyeler burada pekala olabilirdi.

Ya da o başarılı olacak gencimizi oraya yollamamış olsak belki bu kadar ilerleyemeyecektir kendisi.

Erol Bey'inde söylemek istediği konu da hemen, hemen aynı kapıya çıkıyor. Elektrik kesintisi. Evet, orada hiç elektrik kesintisi olmaz. Ve biz burada elektrik kesintilerini yaşarken onlar dünyayı hükmediyorlar.

Acaba bizler nerede hata yaptık. Hata matbaanın icattan 280 yıl sonra yurdumuza gelmesi okuma yazma oranının düşük olması birinci neden. Padişahların dünya’ya hükmedeceklerine zevki aleme dalmaları neticesinde dış ülkelere karşı itibarımızın zedelenmesi ikinci neden. Bunu şöyle açıklayayım. Özelikle Avrupa’dan getirilen genç kızların Padişahlarımız tarafından kullanılması Avrupa’da bizleri barbar Türkler olarak tanıtmıştır. Ama nedense Avrupa bize istedikleri gibi kullanabiliyor. İnsan hakları var diye PKK lideri Abdullah Öcalan’ı idam ettiremiyoruz da ama uygarlığın beşeri yeri olan Amerika’yı “İnsan Hakları” mahkemesine şikayet edemiyor. Acaba neden?

Çünkü Amerika güç yönünden bir numara da ondan... İsterlerse gözünün yaşına bakmaz oturttururlar elektrik sandalyesinin üzerine idam ettirirler sizi.

Orası Amerika!

Neden daha güçlüler. Çünkü orası dünyanın 200 ülkesinden insan mevcut. İnsanları kullanıyor. Çalıştırıyor hem kazanıyor hem de kazandırıyor. İnsanı çalıştırırken eziyor fakat kendisine rahat yaşam tarzı sunuyor. Onun için herkesin gözü maalesef Amerika’da.

Burası da Türkiye!

Atatürk’e laf söyleyeni mi bulursunuz karşınız da?

Türbanı mı tartışırsınız?

Ya da bisiklete binenlere spor yapıyor gözü ile mi bakarsınız?

Yalnız ben biliyorum havalarına mı girersiniz?

Karı, kız lafı açıldı mı sanki hiç konuşulacak konu yokmuş gibi hep onlardan mı bahsedersin?

Kadınlarımızı okutmayıp öğleden sonra gün toplantıları düzenlemelerine mi müsade edersiniz?

TV’lerde acayip programlar yapıp hiç yokmuş gibi aile meselelerini su yüzüne mi çıkartmaktan hoşlanırsınız?

Ciddi programlar yerine yaptığınız programlar reyting alsın diye dekolteli giyimli genç kızları sunucu yaparak ekranlara mı çıkartırsınız?

Başka bir deyimle ben nasıl kısa yoldan zengin olurum deyip milleti ya da devleti mi soyarsınız?

Beyler ve bayanlar yazım epey uzun sürdü. Şimdi diyeceksiniz ki ne söyleyeceksen söyle Ahmet Bey!

Evet, söylüyorum. Atatürk hayatında hiç durmamış hep okumuş. Türk Milletine bir şeyler vermeye çalışmıştır. Okumak, okumak, okumak… Çocuklarını okula göndermeyen, onların bu küçük dünyasında bir şey öğrenmesini sağlamayan aileler. Cehaletin temeli okumamaktır. Esasında çocuklarınızı okutmamakla biliyor musunuz gelecekte ki çocuklarınıza kötülük yapıyorsunuz demektir. Tıpkı duraklama ve gerileme devrinde ki padişahların tutumları gibi. Ne güzel de Atatürk Türk Gençliğine önem vermiş ve bu ülkenin geleceğini Gençlerin ellerinde olduğunu görerek Türkiye Cumhuriyetini emanet etmiştir.

Ve demiştir ki “İSTİKBAL GÖKLERDEDİR!”

Ayrıca ülke kalkınması için yaklaşan Kurban Bayramı münasebeti ile kurban derilerinizi Türk Hava Kurumuna bağıtsa bulunmasını ve yine her faturalı cep telefonu hatlarından “YANGIN” yazıp 3919’a mesaj yolu ile yalnızca 6 YTL karşılığında Türk Hava Kurumuna yangın uçağı alımına bağışta bulunabilirsiniz.

Şimdi daha büyük ve güçlü Türkiye için el ele!

Sevgi ve saygılarımla…

 
Toplam blog
: 540
: 3176
Kayıt tarihi
: 02.01.07
 
 

Hiç bir motorlu araca binmeyi sevemedim. Daha doğrusu sevdiremediler. Onun yerine iki tekerlekli ..