Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '09

 
Kategori
Söyleşi
 

Ahmet Ümit'le edebiyat üzerine söyleşi/ Şemsettin Murat

Ahmet Ümit'le edebiyat üzerine söyleşi/ Şemsettin Murat
 

Yazar Ahmet Ümit


Ahmet Ümit, Patasana adlı romanıyla mükemmel bir konuyu yakalamış. Öyle ya, şiddet olgusu hem kişinin hem de bütün toplumların baş sorunudur. İnsanlar; içlerindeki şiddet duygusunu yendikleri vakit yücelirler; insana insanca yaklaşırlar, gelecek kuşaklara uygar bir dünya bırakırlar.
Bu önemli konuyu yakalayan değerli yazarımız Ahmet Ümit'i kutlamak gerek. Sadece konuyu yakaladığı için değil, aynı zamanda konuyu işleyiş biçimi, dil ve anlatım ustalığı gösterdiği için, çok başarılı karekterler çizdiği için, kısa betimlemelerle insanın iç dünyasına dalarak ruhsal yapıyı ortaya çıkardığı için,
siyasal, ekonomik ve ulusal durumumuza denk düşen felsefeye tarihe dikkatimizi çektiği için...
Patasana'yı okuyan bir kişi evrensel gerçeklerle yüzyüze gelecektir. Romandaki başarılı söz dokusu sizi etkileyecektir. Şiir tadındaki dil ustalığıyla ve biçim üzelliğiyle şimdiye kadar okuduğunuz romanlardan farklı bir tad alacaksınız. Yer yer heyecan fırtınası esecek içinizde. Ve bu romanı okuduktan sonra tekrar okuma isteği dürtecek sizi... Patasana romanı nedeniyla Ahmet Ümit'le söyleşi yapma gereğini duydum.

Özgeçmişinizi kısaca anlatır mısınız?

1960 Gaziantep doğumluyum. İlk ve ortaokulu burada tamamladım. 1978 yılında üniversiteye girdim. 1983 tarihinde Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde mezun oldum.

Yazarlık ne zaman başladı ve gelişti?

İlk hikayem " Barış ve Sosyalizm " adlı dergide yayımlandı ( 1983). Sonra diğer hikayelerle yazarlık başladı. İlk kitabım " Sokağın Zulası" adlı şiir kitabı oldu. Bu şiir kitabı 1989'da yayımlandı. İlk öykü kitabım ise , 1992 yılında yayımlanan " Çıplak Ayaklıydı Gece " dır. Yayınlandığı yıl" Ferit Oğuz Bayır Düşün ve Sanat Ödülü "nü aldı. Diğer kitaplarım: Bir Ses Böler Geceyi ( 1994- öykü ), Masal Masal İçinde ( çocuk kitabı ), Sis Ve Gece ( 1996-roman) , Kar Kokusu ( 1998- roman ) , Agatha'nın Anahtarı ( öyküler) , Patasana ( 2.baskı, Ocak 2000-roman).

Acıları uyuşturmanın en etkili yolu güzel kitaplar okumaktır, diyor Alphonse Daudet. Bu sözle edebiyatın önemini vurguluyor. Güzel bir söz değil mi?

Bana göre acıları uyuşturmanın yolu kitap olduğu kadar bu acıların kaynağını bulmak da gerekir. Edebiyat, sorunlardan kaçışı getirdiği gibi sorunlardan haberdar da eder. Okuru eğitir, aydınlatır, bilinçlendirir.

Yaşadığımız coğrafyada çok büyük acılar yaşandı. Kimlik ve kültürel hak için küçük bir kıpırdanış şiddetle bastırıldı. Bir yandan kontr gerilla cinayetleri, bir yanda din adına işlenen vahşi cinayetler, öte yanda, etkiye karşı şiddete dayalı silahlı tepki, acılara yeni acılar kattı. Bu acılar nedeniyle zaman zaman yüreğiniz çarpıyor mu? Bir yazar olarak ne diyeceksiniz?

Tabi çarpıyor. Bu son romanımı ( Patasana'yı ) , yazmamın nedeni şiddet ve karşı şiddettir. Etnik kökenleri farklı diye insanların birbirlerini öldürmesine, birbirlerine şiddet kullanmasına karşıyım. Ve, artık bu ilkellikten vazgeçmelerini istiyorum.

Divan Edebiyatı Dönemi'nde yazar ve şairlerin çoğu sözünü ettiğiniz Patasana gibiydiler; yazılarıyla saray ve çevresini övüyorlardı. Saray ve çevresine sadık kalmayı tercih ediyorlardı. Toplumsal sorunlardan kopuktular.. Tanzimat Edebiyatı Dönemi'nde ünlü edebiyatçılar , yüzlerini Batı'ya çevirmekle birlikte İmparatorluğu yeniden canlandırmaya çalışıyorlardı. Yani, Osmanlı aydını olmaktan öteye gidemediler . . Servet-i Fünün Edebiyatı Dönemi'nde kendi kabuklarına çekildiler ; suya sbuna dokunmadılar. Tevfik Fikret ve birkaç kişiyi bir yana bırakırsak bu dönemin toplumsal içerik bakımından tutunacak tarafı yok. Bize hastalıklı bir edebiyat armağan ettiler... Milli Edebiyat Dönemi'nde ve sonraki yıllarda toplumsal sorunlarımıza eğilim olmuşsa da milli dil, milli şekiller, milli düşünceler derken bunu ırkçılığa kadar götürenler oldu. Cumhuriyet aşamasında değerli şairler ve yazarlar yetişmesine rağmen bunların çoğu resmi ideolojinin çizgisinde ürün verdiler. Nazım Hikmet gibi tek tük devrimci şairler ve yazarlar ise, zaten yoğun baskı altındaydılar. Bunlara " vatan haini" gözüyle bakılıyordu. Bu sıkıntılara rağmen edebiyatımız gerçekten gelişme göstermiştir. Sahipleyebileceğimiz değerli yazar ve şairler vardır. Ama genelde Türkiye Edebiyatı demokratik bir yapıdan yoksun kaldı. Yani, bir yönüyle hep felç durdu . Edebiyatımızda yeni bir dönemin başlaması kaçınılmazdı. Bu yüzden 21. yüzyılın ilk ışıklarıyla ( Ocak 2000'de ), Demokratik Edebiyat Hareketi gerekçe ve ilkeleriyle doğdu. Sizce bu hareket gerekli miydi?

Demokratik Edebiyat Hareketi'ni destekliyorum. Eğer barış, kardeşlik, eşitlik, insan haklar vb. konularda samimiyetini sürdürürse.. Zaten böyle olması gerekir. Çok önemli görüyorum. Edebiyatın siyasi erk olduğu kadar paranın erkinden, medyanın erkinden de bağımsız olması gerektiğini düşünüyorum.
Bağımsız olan sanatçılar, özgürlüğü ve yeni olanı daha kolay yakalarlar.

Bir sorum da günlük yaşantınızla ilgili: Günlük yaşantınız nasıl geçiyor ?

Sabahları yazıyorum, öğleye kadar. Öğleden sonra dışarı çıkıyorum, dostları arkadaşları görüyorum. Akşamları da okuyorum.

Benim yerimde siz olsaydınız Ahmet Ümit'e son bir soru sorsaydınız ne sorardınız ?

Şöyle bir soru sorardım: Yapıtlarınızı oluştururken en çok neye önem verirsiniz?

Peki, cevap alalım.

Özgün olmaya, daha önce yaratılmamış olanı yaratmaya önem veririm.

 
Toplam blog
: 155
: 1573
Kayıt tarihi
: 20.09.08
 
 

Diyarbakır doğumluyum. Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü mezunuyum. Hazro TÖB-DER Şubesi başkanlığını y..