- Kategori
- Ekonomi - Finans
Akbabalar, kemirgenler ve parazitler
Her yıl tekrarlanan bir sorunumuz var. Sorunun kaynağı da başka bir yerde değil, biziz. Büyük kriz sonrası, krizden çıktığımız söylemlerine rağmen belini doğrultamayan iş dünyası kambur gezmeye alıştı. Küçük bütçelerde de durum aynı: Borç içerisinde, her harcamasını kredi kartına yüklenip aracı kurumları zengin etmekte bir sakınca görmeyen toplumumuz küresel şirketlerin yöneticilerini de iyice şişirip tostoparlak bir hale geldiğinin farkında değil! İş hayatında her yola rahatça girebilmek için köşe başarını tutunlar ile geçim derdindeki iş adamlarının arasında da fark var! (Aynı kefeye koyulmaması için belirtelim)
Vatandaş, kemirgenlerin küreselleşmesini sağlayan o zenginliğin kendi cebinden çıkan paralar ile oluştuğunu bilmeyecek kadar dert içerisinde! Bu derdin adı, geçim derdi. Kredi kartları üzerinden yapılan alışverişlerde banka ve kart firmasının satıcıdan ve alıcıdan tırtıkladığı paranın haddi hesabı yok! Bir de bütçesini kontrollü yönetemeyen vatandaş bu kemirgenlere gecikme faizi gibi ek giderler ile destek oluyor. Evet ‘destek’ oluyor! Kredili sistemin ana damarlarının üzerine çöreklenmiş kemirgenler, bol keseden kampanyalar ile tüketim çılgınlığını desteklerken yaralı hayvanların çevresinde dolaşan akbabalardan farklı bir amaç da gütmüyorlar. (Bunların genlerine akbaba DNA’sı bulaşmış. Her leş yiyici gibi yaralının ölmesine kadar seyretmeleri başka türlü açıklanamaz.) Klasik tefecilikten farkı ise bu sistemin tümüyle devlet garantisinde olması. Tahsilat işleri için mafya gibi illegal araçlara ihtiyaçları yok! Doğrudan devletin icra servislerini kullanarak tahsilatlarını yapabiliyorlar!
Vatandaş, her gün sırtındaki yükün altında biraz daha ezilmeye alıştı. Hani, sıcak suda zıplayan kurbağa hikayesindeki gibi. Yükü azar azar bindirince garibanın da haydutlara HÖŞT deme azmini kırıyorlar! Ama gün döner devran döner, vatandaş, bu kemirgenlere, tefecilere, haydutlara öyle bir HÖŞT der ki!; bu cürufun anasını atasını def eder!
Birçok vatandaş kambur gezmekten şikayet etmeden, gıkını çıkarmadan hayatını sürdürmeye çalışıyor. Ama hepsi aynı sakinlikte değil. Bazıları haydutluğun bin türlüsünü beyin kıvrımlarının arasına gizlemiş durumda! Evet, haydutluk! Resmen adı bu!
MEVSİMLİK KEMİRGENLER:
Şu günlerde krizin verdiği zararı telafi etmek için cüzdanlarının kaşıntısından yerlerinde oturamayan haydutların yeni herzeler yemeleri için uygun ortamlar hazırlanıyor. Bu seferki operasyon konusu da gıda! Yani insanların iyice dara girdiği bir ortamda, yaz aylarının yaş sebze ve meyve ile ferahlattığı bütçeleri haydutların tehdidi altında.
Ramazanın yaklaşması ile birlikte birçok esnaf işin ve ticaretin bereketini beklerken, bunların arasına sızan ve görünümü tıpkı esnaf şeklinde olan bu haydutlar; içleri hile ve açgözlülük ile dolu küçük şeytancıklar. (Evet, bunlar; cehennemden gelen küçük şeytancıklar!) Bu yaratıkların hedefindeki en önemli kitle; geçim sıkıntısı ile ay sonunu zor getiren vatandaşlar.
Vatandaşın kıt bütçesini zorlama pahasına sadece yılda birkaç defa yaşayabildiği özel tüketim heveslerini boğazına dizmeyi kendine amaç edinen bu üçkağıtçıların esnaflıkla filan hiç ilgisi yok.
Bunlar; paraya tapan özel bir tarikatın mensubu. Tam anlamı ile “paraperestlik” denilebilecek bir pisliğe bulaşmışlar! (“Paraperestlik”: Bu terimin tanımı ile ilgili birkaç yazım var. Önceki yazılara Google ile ulaşabilirsiniz.)
Şekere, tatlıya, peynire, zeytine, ete, süte, yoğurda hile katan bu yaratıkların en çok sevdiği dönemler Ramazanlar, bayramlar, yılbaşları. Ne kadar kalabalık olursa onlar için rant da o kadar yüksek oluyor.
Bu türün hesabında haram-helâl yok. Tıksırıncaya kadar yemek serbest! Doymazsan, en başa dönüp tekrar yiyebiliyorsun. Homini gırtlak, ne bulursa mideye indirip, üstüne geğirip, “ohh” diyen haram-ağaları bunlar. (“Haram Ağaları”: Bu terim daha önce üzerinde çalıştığım bir ‘türü’ ifade ediyor. Çalışmalarıma Google ile ulaşabilirsiniz.)
Bu haramzade fırsatçıların aklını başına getirecek hiçbir imkan ve tedbir yok. Ne din, ne iman, ne insaf, ne de haya bunların hesabına etki edemiyor.
Tek bir çözümü kalıyor. Bunların insan olmadığını düşünmek. İnsan şekline girmiş bir yaratığın gülümseyen görüntüsü ile karşı karşıyayız.
Bunlar, insan türünün içine sızmış parazitler!
BUNLARIN KORKTUĞU TEK BİR SİHİR VAR: HESAP!:
Hesabını bilen, aldığı malı kontrol eden, kaliteyi ve tazeliği kontrol eden birini gördüler mi, filit görmüş sinek gibi oluyorlar. (Filit: Hani şu böcek ilacı sıkmak için eskiden kullandığımız pompalar vardı ya işte ondan!) Hesabını bilen birini görünce; bütün hevesleri iştahları kaçıyor… Hilenin hurdanın yanına yaklaşmayan, taklit malı ellemeyen, Çin’den gelme dandik ürünleri ucuz diye tercih etmeyen bilinçli tüketiciden korktukları kadar kimseden korkmuyorlar.
Bu parazitlerin en önemli üreme-türeme mekanları cehaletin kuruttuğu beyinler. Aklın ve bilginin girmediği yere bu yaratıklar girip çörekleniyor. Sonra da, insanı insanlıktan çıkarıyor. Öyle bir ucube mahlukata çeviriyor ki komşu, ahbap demeden hileyi hurdayı kaliteli diye pahalıya yutturup bir de şükür-teşekkür bekliyorlar.
Sanki yaratılışından gelen haramlı, uğursuz bir halleri var.
Böylelerinin şerrine uğrayan vatandaş da sopasını çıkartmayıp, –adamlık bizde kalsın hesabı– sessiz kalınca daha da bir azıyor iyice tavana çıkıyorlar.
Eli kolu bağlı vatandaş da çareyi sadece arkasından beddua okumakta buluyor..!
Hep sevgi ile kalın.
Murat SEVGİ