Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '06

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Akdeniz, beton ve saç tokası

Akdeniz, beton ve saç tokası
 

Tatile gelip geri dönenler bilmezler. Akdeniz bu mevsimde çok sıcaktır ama Eylülden sonra yılın ikinci baharını yaşatır, soluklananlarına. Toroslar’ın denize bakan göğsü yeniden yeşilini giyer, rüzgar daha bir romantik eser ve güneş biraz daha erken gider öteki dünyalardaki işine. Akdeniz’de sonbahar vedalaşmayı, ayrılığı, hasreti çağrıştırmaz asla. Tam tersi umut katar yeniden, yorgun düşmüş insanına.

Bu yüzden sonbaharını bir başka severim Akdeniz’in.

İlkbaharın insanın omuzlarına bastırıcı ağırlığı yoktur Akdeniz'de sonbaharın. Ne rüzgarı dağıtır saçlarımı, nede güneşi yakar bedenimi.

Tatile gelip dönenlerin geride bıraktıkları hüzün olmasa, en güzel mevsimidir Akdeniz’in sonbaharı.

Burada yaşayanlar ve soluğunun karşılığını turizmden edinenler için, yoğun ve sıkıntılı günlerin, artık dünya için fazla zaman harcamaya isteksiz olan güneşin peşine takılıp gittiği zamanlardır sonbahar.

Ve onlar tıpkı Akdeniz’in geçmişinde kalmış ataları Likya'lılar gibi, zeytin ağaçlarının meyvelerini hatırlarlar sonbaharda. Ve sonradan edindikleri turizme dair işlerinin yerine, önemini yavaş yavaş, Akdeniz’in binlerce yıldır yaşayanına ezberlettiği toprağını ve denizini koyar.

Ve Akdeniz'li sonbaharın gelişiyle hatırlar denizdeki balığı, tarladaki domatesi ve toprağındaki zeytini.Artık sıkıştırılmış zamanlara sığdırdığı ve çoğunluklada karşılığını alamadığı turizm adlı ek işlerini ve sırtlarına yüklediği ağırlıkları silkeleyip atmak isterler sonbaharda.

Kısaca Akdeniz’li sonradan yüklendiği turizm işi yüzünden yaz boyu tükettiği umudunu, bir önceki baharda erteleyip unuttuğu denizinden, toprağından ve zeytin ağacından yeniden aramaya başlar.

Akdeniz’e tatile gelip, denizin tuzunu tenine katanlar, rengarenk ışıklı dükkanlara, damaklarda tat bırakan lokantalara ve yakamozların karıştığı müziğin yapıldığı barlara bakarak, bir hafta, on beş gün yada en çok bir ay süreyle tüketip geride bıraktıkları bu kıyı insanlarının sürekli aynı hayatı yaşadığını sanırlar.

Bilinmez yada tahmin bile edilmez ki, Akdeniz’li asırlardır ezberleyip yaşamını kolaylaştırdığı ve onlara atalarından kalmış olan denizi, toprağı ve zeytini tüm yılın yüz gününü bile doldurmayan, tatilci kalabalıkların bırakacaklarına karşılık unutmuş ihmal etmiştir.

Ve bu yüzden bir yılda tüketeceklerinin karşılığını edinmenin çabasını yüz güne sıkıştırmaktadır. Yine bu yüzden Akdeniz kıyılarına ayaklarını sokmuş torosların bile bağrına beton kirişli, çirkin bakişlı yapılar yapmaktadır. Ve sadece bu yüz günün belirsiz karşılığı için ormanları yakmakta, yarım asırlık sedirler yıkılmakta, öfkeli ağustos güneşinin serin soluğu çamlar kesilmektedir.

İşte sırf bir yılın sadece yüz gününün getirisi karşılığı yüzünden bin yıllık değerler yok edilmekte, kirletilmekte ve gözden çıkarılmaktadır.

İşte bu yüz günün adı turizm sezonudur.

Ve Akdeniz’in yakın geçmiş de adı, toprağında çiftçi, köyünde köylü, yaylasında hayvancı ve denizinde balıkçı olan halkı artık, turistik eşya dükkancısı, restorancısı, pansiyoncusudur.

Ve ne acıdır ki; bir kısmı da atalarından kalan zeytinliklerinin, üzüm bağlarının hatta yaylalarının, imar planı adı altında parçalanıp, yıkılıp, bozulup, parsellenip kendi yaşadıkları kentin içine etmiş, yerli yada yabancı insanlara satıcısıdır.

Artık tüm, Akdenizlinin ve Akdeniz’e sığınmış eski kentli yeni Akdeniz tüketicilerinin işi budur.

Ve bir arada yaşamın bireyin hayatını kolaylaştırması, birliktelikteki adaleti sağlamanın organizatörü, geleceğimizin garantörü, toprakta yada fabrikada her emekçinin alın terinin yarısının ortağı, Akdeniz’in yada ülkenin tüm güzelliklerinin bekçisi olması gereken devletimiz ve onun tartışılmaz gücünü elinde tutan hükümetimiz. O ne yapıyor?

Tartışmaya başlanıldığı günden bu güne yüzde 400 artan, orman yangınlarının enkazlarını, sedir, çam, zeytinden oluşan ve gölgeleri artık yalnızca dağ doruklarında kalmış Akdeniz orkidelerini serinleten ormanlarımızı, vahşi kapitalizme pazarlama yasaları çıkarmaya çalışıyor.

Yerlerine, güneşin kendi aydınlığını alıp gitmesinden sonra , bunaltan ısısını yapıştırıp geceye bıraktığı beton binalar yapılabilsin diye.

Beş yıldızlı oteller, süper marketler, kentteki bunalmışlıklarını on beş günde sırtlarından atma umudunda olanlar için çok katlı konutlar.

Ve ey siz tatilciler.

Birbirinizle alt alta, üst üste yaşadığınız, gününüzü metro tüneli karanlığında yada yollarda geçirdiğiniz, kendi tükettiğiniz nefretlerinizi çocuklarınıza öğrettiğiniz, her dakika değişen moda giysilerle örtündüğünüz, son model otolarınızla asfalt yollarınızı eskittiğiniz, demir ve betondan depreme dayanıklı yapılar yaptığınız, raflarında 1000 çeşit ürünü bulunan gros marketlerden, boyadan, naylon iç çamaşırına kadar her şeyi satın alabildiğiniz, yaşadığınız türlü streslerden sizi kurtaracak tiyatro, sinema, bar, pavyon gibi bin çeşit eğlencenizin süslediği yaşamınızı bırakıp da gelmeyin Akdeniz'e.

İstemediğimi sanmayın sizi.

Yazımın başında da söylediğim gibi. Sonbaharda Akdeniz’in yaşadığı tek hüzün tatile gelip geri dönenlerin, geride bıraktıkları hüzündür.

Bir tek şey istiyorum yalnız sizden, Akdeniz’in tuzu ve yakamozları, torosların çamı sediri ve pınarı ve Likya'nın, Kaunos'un tarihde kalan anılarının adına.

Akdeniz’e gelirken bu yaz, bavullarınıza, ticari hırslarınızı, beton planlarınızı, kalabalık duygularınızı, plastik saç tokalarınızı ve kaçamak bakışlarınızı koymayınız.

Akdeniz bu yüklerden yoksun sizleri tuzuna, yakamozuna, çamına ve sedirine daha kolay katacaktır.

 
Toplam blog
: 26
: 881
Kayıt tarihi
: 07.07.06
 
 

Basın Yayın Yüksek Okulu mezunuyum. Adalar'da yaşıyorum. ..