Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Şubat '20

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Alkış ve alışkanlık

Alkış ve alışkanlık
 
Gazanfer ERYÜKSEL
 
 I
Alkış, alışkanlık yaratan bir şeydir. Tiryakilikten de öte… Hep istersiniz onu. Eksikliği nasıl da soluksuz bırakır ruhunuzu. İşte bu eksiklik ters akıntıyla geçmişe sürükler hayatınızı. Dünde alkışlarla bir hayat vardır çünkü. Bir şarkı kanatlandırır sizi, ya da bir oyundan bir replik. 
 
 II
“Evet, oyle dedi pasamiz ve o geceden alti ay sonra da sizlere omur, vefat etti. Artik ne o sevros suflor var, ne uyanik Ahmet Fehim, ne de hazir cevap Kucuk Ismail. Hepsine Tanri rahmet eylesin. Dalgaci Holas, sik ve zarif Hiranus, Virjinya Zagakyan, Satenik ve kulunuz Fasulyeciyan da dunya denistirdik. Bizim de topragimiz bol olsun.
Zaten aktor dedigin nedir ki? Oynarken varizdir. Yok olunca da sesimiz bu bos kubbede bir hos seda olarak kalir. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kaliriz. Görorum hepiniz gardroba kosmaya hazirlanorsunuz. Birazdan teatro bombos kalacak. Ama teatro iste o zaman yasamaya baslar. Cunku Satenik'in bir sarkisi su perdelerden birine takili kalmistir. Benim bir tiradim su pervaza sinmistir. Hiranus'la Virjinya'nin bir diyalogu eski kostumlerin birinin yirtigina siginmistir. Iste bu hatiralar, o sessizlikte saklandiklari yerden cikar, bir fisilti halinde yine sahneye dokulurler. Artik kendimiz yoguz. Seyircilerimiz de kalmadi. Ama repliklerimiz, fisildasir dururlar sabaha kadar.
Gun agarir, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kacisir. Perde.”
 
Sersem kocanın sersem karısı, Haldun Taner, (final tiradı)
 
Meraklısı için parantez: (Ermeni aksanı özellikle korunmuştur.)
 
 III
Bir de alkışörler vardı tiyatro dünyasında. Seyircinin pek de bilmediği. Bir de yer göstericiler vardı tiyatrolarda. Muharrem de onlardan biriydi. 
 
Bizim oyun çıktı çıkacak, sahne ışıklarında buluşacak seyircisiyle. 2,5 aydır çalıştığımız bir müzikli oyun. Rejisör, genel provada Muharrem’e nerelerde alkışı başlatacağını söylüyordu. Kulak misafiri oldum ister istemez. 
 
Bizim oyun ise hiç de alkışör ihtiyacı olmayan bir oyundu. Bir sezon boyunca her akşam, pazartesi hariç, cumartesi-pazar da matine suare dolu oynadık. Tiyatrocu deyişiyle “kapı pencere kıran” bir oyundu. 
 
 IV
Yazımızı bir de alkış fıkrası ile renklendirelim. 
Efendim, Afrika üzerinden geçen bir uçak düşmüş. Gürültüyü duyan yerliler koşmuşlar. Sağ kalanları yakalayıp ayaklarından bambu kamışlara bağlayarak kabilenin yolunu tutmuşlar. Tabii ki başlarında kabile reisinin oğlu varmış. 
 
Gelenleri kabile reisi karşılamış. Oğlu, “Baba herkes çok aç hemen kazanları yaktır şunları yiyelim” demiş. 
 
Getirilenlere bakan reis ki İngiltere’de okumuş, dil bilen biriymiş. “Ben bunlarla bir konuşayım” demiş. 
Getirilen kaza kurbanlarıyla konuşan reis bütün kabilenin toplanmasını istemiş. Kabile toplanınca “Herkes şu işareti yapsın” diyerek alkışlamaya başlamış.
 
Reisin oğlu, “Baba herkes çok aç, yaktır şu kazanları artık” der demez reis kızmış.  “Herkes alkışlasın” diye bağırmış. 
 
“O da neden?” diye sorunca oğlu, cevabı yapıştırmış. “Oğlum bunlar çok ünlü bir pop orkestrasının üyeleriymiş. Sanatçı dediğin alkışladıkça şişer. Şişince daha da lezzetli olurlar.”
 
 V
Alkış sanatçının gıdasıdır, derler özellikle sahne sanatları için… Hemen her şey gibi alkış da alışkanlık yaratır.  Yokluğu bir derttir ki sormayın gitsin. Geniş bir açıyla bakarsak her şeyin alkışa, takdire ihtiyacı vardır. İlginin dayanılmaz albenisi… Çocuk da olsa, çiçek de olsa, kuş da olsa sevginin ışığıdır mutluluğu gösteren. 
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 227
: 584
Kayıt tarihi
: 16.12.15
 
 

1952 Yılında İstanbul'da doğdu. Pertevniyal Lisesi'ni ve İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akad..