Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '17

 
Kategori
Felsefe
 

Allah; kadın ya da Afrikalı peygamber neden göndermedi?

Allah; kadın ya da Afrikalı peygamber neden göndermedi?
 

Özellikle maneviyata dayanan monoteist dinlerin (İdealizm) ana fikrinde, her zaman üstün (Allah) bir güce bağlanma (Tapınma) vardır. Ve bu yüce güç özünde soyut olmasına rağmen, Allah’ın yukarıda insanları hep takip ediyormuş gibi inanmaları neticesinde, büyük bir korku (Fobi) psikolojisine dayanan yapıyla kişilik ve karakter kazanmaktadırlar.    
 
İdealistler bu soyut düşüncelerini kısmi olarak somut şekle çevirebilmek için Peygamber, din ve bu dinin kutsal kitabını icat edip, inançlarının soyut olmadığını kanıtlamaya çalışırlar.
 
 Ve bunu yaparken de “Evrim Teorisine” inanmadıkları halde, doğada yaşanan birçok olayı örnek gösterip, Allah’ın gücüyle gerçekleştiği iddiasıyla evrimleşmeyi inkâr etmektedirler.
 
Böylece herkesten daha üstün, doğru, akılcı ve adaletli bir düşünceye sahip olduklarını; ancak Allah’ın varlığına dayanan bu metafizik düşüncenin neden cinsiyet, etnik, dil, kültür vb. ırkçılıkları ilke edinildiğini sorgulayamayacak kadar korkak ve iradesiz davranırlar.
 
İşte monoteist dinler “Kadın’ın Peygamberliğini” neden kabul etmediklerini, İbrani ve Arapların dışında başka halklardan neden Peygamber çıkmadığını daha net anlayabilmek için, insanlığın var oluş tarihine bakmak gerekir.  
 
Biraz araştırıp okuyan her insanın bileceği gibi, dünyanın en yaşlı kıtası ve ilk insansı primatlar, Afrika Kıtası’nda var olmuşlardır. Buna rağmen uygar insan yaşamı Mezopotamya’da geliştiği için, “Tanrı ve Peygamberlik” kültürü de doğal olarak bu bölge insanının bir icadıdır.
 
Fakat aynı topraklarda daha öncesinden “Kadın Tanrıçaların” varlığı bilindiği halde, ne hikmetse monoteist dinlerin tanrısı, adeta kadın peygamber göndermemeye yemin etmişçesine, cinsiyetçi davranmıştır.
 
Dünyamız diyalektik evrimsel şekilde oluşurken, ilk önce bitki, böcek, hayvan ve insan yaşamına en uygun kara parçası, Afrika’daki o güzelim kara insanların yaşadığı bölgede başlayıp, yavaş yavaş diğer kıtalara dağılmışlardır.  
 
İnsanın ilk atası sayılan Primatlar 65 milyon yıl önce Afrika kıtası başta olmak üzere, Asya ve diğer alanlarda yaşayarak çoğalmışlardır. Bu türler henüz ayaklarının üzerine dikilip yürümeyi bilmiyorlardı.
 
Yaklaşık olarak aradan geçen 63 milyon yıl sonra, Primatların soyunu devam ettiren Neandertallerden Homo Hubilas, Homo Erectus ve Homo Sapiensler, önce ayaklarının üzerine dikilmeyi, yürümeyi, aklını kullanarak yemek pişirmeyi, milyon yıllar sonra öğrenebilmiştir.
 
Paleolitik Çağ olarak ta bilinen bu dönemde ne Allah’ın, ne peygamberlerin ne de dinlerin varlığını ya da bu düşünceye yakın yaşantıyı gösterecek en ufak bir kalıntı ve kaynak kesinlikle söz konusu değildir. Monoteist din savunucularına sormak gerekiyor; insanın ilk atası dik olarak yürümeyi ve yemeğini pişirmeyi bilmezken, yüce tanrı neredeydi? Başından itibaren neden elini, ayağını, zekasını kullanan akıllı insan yaratmadı?
 
Ve milyonlarca asır geçtikten sonra, m.ö.35 binli yıllardan itibaren, çok tanrılı (Poloteist) dinler olan Totem ve Animizm inanç ve tapınma düşüncesinin yavaş yavaş ortaya çıktığı görülmektedir.
 
Buna neden olansa, ilk insanlar Yağmur, Şimşek, Güneş, Ateş vb. doğa olaylarını anlayamadığı için, bunlara tapınmanın dışında, peygamberlik ve kitaplı bir din söz konusu değildir.
 
İnsanlığın orta aşaması olarak bilinen tarım (Neolitik) çağında ise, insanlar daha önce üstün güç olarak bilinen doğa tanrısallığına (Paganizm) yer değiştirerek, Kadının zeki, akıllı, bilge ve çekiciliğinin, en büyük güç olduğuna kanaat getirip Tanrıçalaştırmıştır. Bu dönemde yine Peygamber, kutsal kitap ya da Âdem ve Havva’nın adından bahseden en ufak bir iz, kalıntı ve kaynak bulunmamaktadır.
 
Neolitik çağdan sonra, Sümer Uygarlığı ile başlayan “Kral Tanrıcılık” inanç ve tapınma anlayışını, m.ö.1500’lerden itibaren yıkmaya çalışan Hz. İbrahim’le “Gök Tanrıcılık” inanç düşüncesi başlamıştır.
 
İnsanlığın geçirmiş olduğu bu 65 milyonluk dönem içerisinde Peygamberlik, kutsal din ve kitapların adından sanından bahsedilmezken, hâlâ cevabı bir türlü verilemeyen ve m.ö.50 yıllarından itibaren, Hz. Musa’ya aniden peygamberlik ve kutsal kitap neden gönderildi?  
 
Hz. Musa; Allah tarafından peygamberlik verildiğini iddia edince Mısır’dan, İsrail’e sürgün edilmiştir. Ve buna kanıt olarak Kitap’ı Mukaddesi (Tevrat) göstererek, Yahudilik Din çatısı altında insanları kendisine inandırmayı başarmıştır.
 
Bu yüzyıllık süreden sonra, tekrar Hz. İsa ortaya çıkıp, aynı şekilde peygamber olduğunu iddia edip, İncil’deki bilgilerin Allah’ın emri olduğunu söyleyerek, Hıristiyanlık Din düşünceyle ciddi bir taraftar toplamış oldu.  
 
Üçüncü ve son sırada ise Hz. Muhammed kendisinin peygamber olarak Allah tarafından görevlendirildiğini ve kutsal emirler adıyla Ayetler geldiğini iddia edip, İslam Dinini kabullendirmeyi başarmıştır. Şimdi haklı olarak tekrar sorularımızı sıralamak durumundayız.
 
1-Primatlar 65 milyon yıl önce varken, Allah neden Hz. Musa ile kutsal din ve peygamberliği başlattı?
 
2-Allah neden hep Ortadoğulu erkekleri peygamber seçmiştir?
 
3-Sümerler 3500 yıl önce yazıyı bulduğu halde, Allah neden okuması ve yazması olmayan kişilere kutsal Ayetler gönderdi?
 
4-Neolitik Çağ’da kadınlar tanrıçalık yaptığı halde, tek tanrılı dinlere neden kadın peygamber gönderilmedi ya da kadının peygamberliği kabul edilmemektedir?
 
5-İlk insan atasının Afrika’da ortaya çıkmasına rağmen, Allah neden bir Afrikalı kadın ya da erkek peygamber göndermedi? Afrikalı peygamber gönderilseydi, Afrikalılar belki de aç kalmayacaklardı.
 
6-Allah neden Âdem ve Havva’yı bu dünyada değil de, cennette gözleri kapalı yarattı?
 
7-Âdem ve Havva cennette iken, Allah “Yılanı ya da Şeytanı” bunların başına neden musallat etti? Ondan sonra da Havva’yı kötü, Adem’i temiz olarak gösterdi?
 
8-Kuran-ı Kerim’in Ahzab Suresi vb. Ayetlerde kadınlar neden saçı uzun aklı kısa ve eksik olarak görülmektedir?
 
9-Monoteist dinlerin Şeriat yönetimlerinde, kadınların gerek aile içerisinde gerekse devlet ve toplum nezdinde, hiçbir hakları söz konusu değilken, Allah böyle bir şeye nasıl müsaade etmektedir?
 
10-İslam Dini, sürekli kadının, erkekten eksik yaratıldığını Allah’ın bir emri olarak görmesi, Allah’ın ve dinlerin cinsiyet ırkçılığı yaptığını göstermiyor mu?
 
11-Dinler tarafından namus, neden hep kadının şahsında görülmektedir?
 
12-Allah; Ayetleri neden hep Arapça ya da İbranice gönderdi? Allah başka bir dil bilmiyor mu?
 
Gerek insanlığın evrimleşmesi, gerekse maddi yaşam ve dinlerin var oluşu kronolojik olarak bu kadar açık iken, din temsilcilerinin sürekli Peygamber, din ve kutsal kitapları Allah’ın gönderdiğini ileri sürmeleri, insanın insan aklı ile alay etmesi demektir.
 
 Çünkü her şeyi bu kadar büyük bir bilinmezlik ve korku psikolojisiyle tarif etmek, en hafifinden Allah’ı ve insanlığı; dini tüccar ve kapitalist sermaye sınıfının emrinde kullandırmak anlamına gelmektedir.   
 
Bir kere dinlerin öncülüğüne soyunan kişi veya kişiler, doğadaki güç ve oluşum farkı ile, insanların zekâ farklılığından yola çıkıp, Tanrı ve din adıyla kendilerini de aynı şekilde kutsal ve üstün görürler. Diğer çoğunluğu ise sürü olarak nitelendirip güdülmelerine inanmaktadırlar.
 
İfade edilen felsefi mantıktan yola çıkan idealistler, insanlar üzerinde büyük bir korku yarattıklarından, toplum bunlara öyle bir sahiplenme ve teveccüh göstermektedir ki, öncü kişilerin kendileri bile buna şaşırmaktadır.
 
Ve böylece her şeyin Allah’ın bir lütfu ve emri olduğu, en iyisini, en çoğunu ve en güzelini kendilerine ve iş ortaklarına Allah nasip ederken, sürü olarak görülen ayak takımı ise, Allah’ın alınlarına yazmış olduğu yoksulluk kaderine razı olmak mecburiyetleri vardır der.
 
Bu hâkim egoist mantık, her koşulda insanların dil, kültür, zekâ, cinsiyet ve düşünce farklılığını kullanarak, toplum üzerinde kul ve köleliği egemen kılmaktan başka bir işe yaramamıştır.
 
Halbuki insan aklı ve düşüncesi sayesinde, hem doğadaki bazı dengesizlikleri, hem de cinsler ve kültürler arasındaki her türlü eşitsizliği kaldırıp, barış içerisinde eşit olarak daha insanca yaşayabilme yeteneği oldukça yüksektir.
 
Ancak dünya toplumunun büyük bir kesimine hükmeden Monoteist dinler, düşüncelerindeki ırkçı ve yüksek menfaatçi egoizmle, Allah’ın insanları eşit yaşatmasına, Kadın ve Afrikalı Peygamberler göndermesine her zaman engel olmaktadırlar.
 
Cemal Zöngür 
 
Toplam blog
: 56
: 1108
Kayıt tarihi
: 27.03.16
 
 

Eğitim: Yüksekokul, Meslek: Yönetim, İlgi Alanım: Tarih, Felsefe ve Sosyoloji üzerine araştırma. ..