Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '07

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Altındere'deki Sümela'ya doğru tırmandınız mı?

Altındere'deki Sümela'ya doğru tırmandınız mı?
 

Trabzon Maçka'dan sol tarafa (Trabzon'dan gelirken) Altındere vadisine devam ediyorsunuz. Trabzon maçka yolu güzergahında orman yoldan uzaklaşmış ama Altındere vadisine girince yeniden kayı-ladin ormanlarının içinde buluyorsunuz kendinizi.

Ama üzülerek yazıyorum ki bu vadide derenin öbür tarafında yani sağ tarafta, kocaman bir taş ocağı var. İleride "Milli Park"a varılacak yolda böyle bir taş ocağının olması Milli park çevresel koruma açısından hiçte uygun değil.

Anayoldan Milli Park güzergahına girildi mi artık çevre tahribatı olmamalıdır. Bu sektörler de belki lazım ama bunu genel yollardan sapa gözün görmeyeceği doğa görünümünün tahrip olmayacağı yerde yapmalıdır. Daha ileride yeşilin derinliğinde ilerlerken küçük bir orman fidanlığı boynunu bükmüş duruyor. Burada bu fidanlık hiç değilse milli park ziyaretçileri için bedelli fidan arz etmelidir.

Tabi yola devam ediyoruz ! Milli parka doğru ilerlerken alabalık tesisleri başlıyor. Bunlar da ilk görüşte hoş bir ağız tadı veriyor ama çevrenin bozulmadan, yapılaşmaya gitmeden doğal görünüm ve ahşap tasis dışınbda yapılaşma olmadan doğal sürdürülebilirliği kesintiye uğratmadan kontrollu izin verilmelidir.

Kayın gürgen ormanının yolu gölgelediği, yolun rutubetli ve ıslak parlama ile göğü yansıttığı, yolda başınızı kaldırıp gökten başaka yerin görünmediği bu Altındere Milli Parkı'nda Milli Park'ın girişinden sonra milli park kaynak değeri olan Sümela'yı arar gözlerimiz. Acaba nasıl göreceğim kartal yuvası manastırı diye.

Ama o yolu saran orman nedeniyle bir türlü gözümüze denk gelmez. Milli park gelişim alanı ve ziyaretçi merkezine gelince; Başınızı yukarı kaldırarak ummadığınız açıdan Sümela Manastırı'nın size ormanların üstünden kayaların gölgesinden baktığını görürsünüz. Manastırın yönü kuzey batıya bakar gibi ama daha çok kuzey. Bu nedenle güneş ışıklarını yazın ikindiledi ancak bu mistik alana kavuşturabilir. Gölgede durması bir yana manastır üstündeki koca kaya kütlesi tepenin üstü de sis ve buluttan başını kurtaramaz.

Manastırın olduğu yer vadi tabanından yaklaşık 300 m. yukarıda ve denizden 1300 m. rakımdadır. Bu gelişim alanında, sol taraf yolun hemen üstünde milli park bungalovları vardır. Yeşil tabii çayırlar içinde ki bu konaklama yerlerinden Sümela manzarası da görülmeye değer.

Manastıra yaya çıkış yeri girişinde ihtiyaçlar için büfe ve kafeterya var. Buradan Sümela'ya kadar virajlı patika çıkışları ile kaç viraj dönüldüğünü saymadım. Umarım başınız dönmez, ama benden tiyö eğer engel yoksa geldiğiniz araba yolundan orman yoluna devam ederseniz (ama yaya); doğru Sümela'nın kapısının önüne varırsınız. Fakat vadi çevresinde tur atmış olacaksınız.

Çıkarken sipiral patikadan çıkarsanız arada dinlenirsiniz. Bu Manastırın faal olduğu zamanlar da herkes bu patikadan çıkıyordu. Şimdi de öyle, yabancı ülkeler de böyle kutsal mistik alanlara genel olarak yaya patikadan çıkılmakta hatta bazı yerlerde ayakları yırtan taşlara yalınayak basarak yürümektedirler. Bu konuda turistlerden bir itiraz olmaz da yerli ziyaretçiler çok of-puf ederler.

Bu yolun sonundaki Milli park gelişim alanında Sümela Manastırı'na çıkmak için dereyi sağ tarafa geçeceksiniz. burada ihtiyaçlar için büfe ve kafeterya var. Buradan suyunuzu ve diğer ihtiyacınızı alıp rampada yılan varyantını çıkmaya başlayın. arada dinlenirseniz, yukarı çıkınca göreceğiniz nostaljik ve arkeolojik manzara karşısında yorgunluğunuzu unutursunuz.

Manastır girişinin dışında doğuya doğru kayanın önünde uzayan su kemeri var. Ama herkes manastırın büyüsü ile görme merakını sardığı bu aşamada, bu dış varlıklar gibi karşı dağlardaki yeşil harmonisi orman manzaralarına da bakmadan dar kapı ve merdivenlerden girerek kendisini ortaçağ atmosferinde bulur.

Sümela Manastırı karşıdan görüldüğünde büyük bir sarayı andırır. Dev yüksek ve çok katlı binayı yansıtan dış ön duvarın arkasında, sanki bir ortaçağ kentinin taş yapılarla bezenmiş küçük binaları ile akdeniz kentinin bir semti gibi yapıların galerileri sizi hiçte öyle kaya koğununa yapılmış bir manastırda olmadığınızı söyler. Sanki içine doğru gitseniz kaybolursunuz. Merdivenler, bağımsız küçücük yapılar, galeriler, nereye gittiğinizi bilemezsiniz.

Tabi bunları restorasyon nedeniye fiilen yaşayamazsınız. Ama yakından görüp hissedersiniz. Her nedense bu restorasyon işleri bir türlü bitmez. Bitse bu kez de restorasyonun kalitesi ve tekniği tartışılır. yeniden, yeniden sürer gider. Anlayacağınız bununda arkeolojik kazılar gibi tamamlananını görmedim. Bu günler de yine gündemde Sümela manastır'ında restorasyon işleri.

Gerçi kaya kilise ve diğer şapellerde orijinal resimlerden sağlamı kalmamış, hepsi yaralı hemde mozaik deseni gibi beyaz darbe izleri, resim alanından daha çok. Korumanın daha ciddi ve etkin yapılması lazım. Bu tahribatın hangi tarihten önce yapıldığı belli mi ? Retorasyonda yetenekli usta ve uzmanlar olmazsa orijinali iyice kaybolacağa benzer.

Bu küçük köy görünümünde ki manastırda; kütüphane, misafir odaları, mutfaklar, sarnıçlar, kaya oyuğu kilise, kutsal su toplama havuzu, bir çok şapel ve kilise ile kemerli galeriler evler arasına giden dar taş merdivenler oldukça ilginç görünüm yaratmaktadır. Sanki bu görünüm içinde ara galerilerden din adamları, rahip ve benzeri insanların çıkacağı hissedilir.

Burada yeterince gezince çıkarken çevre orman manzaralarını ancak fark ederiz. Çevrede ki orman florası (bitki örtüsü) oldukça zangindir. Doğu Ladin'i (picea orientalis) 50-60 metre boy yapabilen 1, 5 2 m. çapa ulaşan ladin bu bölgenin asli orman ağacıdır. Doğu Göknarı ( Abies nordmanniana) 40-50 m. boy yapan bu orman ağacı da bu bölgede asli orman ağacıdır. Bu iki ağacın kısa ibreleri (iğne yaprakları) yeşilin kendine has rengini taşırlar. Baharda yeni sürgün renkleri yeşilin en canlı tonlarıdır.

Diğer ağaçlarda aslında asli orman ağaçlarındandır. ama yukarıdaki iki ağacın özellik ve önemini vermezler. Tabi manzara bakımından. Sarı Çam'da iyi kereste veren ağaç cinslerindendir, kestane, kayın, gürgen, meşe, ıhlamur ağaçlarıda bu çevre ve milli park ormanlarında karışık ve saf mesçereler ( aynı özellikteki orman topluluğu) teşkil ederler. Bu yüksek tepe çatılı orman ağaçları altında orman gülleri çeşitleri, adeta gül bahçesine çevirir orman alt florasını.

Milli Park'ın faunası (yaban hayvan varlığı) da zengindir. Koruma sahası olduğundan ve ormanların iyi olması nedeniyle; geyik, karaca, çengel boynuzlu dağ keçisi, yabani domuz, ayı, kurt, çakal, tilki, gibi hayvanlar milli parka doğal zenginlik katmaktadır tıpkı orman florası gibi.

Bu milli parkın saha genişliği 4 800 Ha. ve 1987 yılında kuruluş gerçekleşmiş. Doğu karadenizin en önemli arkeolojik ve inanç merkezi kaynak değeri yanında, doğal kaynakları ile de milli park yörenin önemli turizm uğrak yeridir.

Karşı orman tepelerindeki ladin manzarasını seyrederek yavaş yavaş patikadan tekrar inilecek ! Bu iniş çıkıştan daha etkili olur diz eklemlerine, onun için inerken de yavaş va dinlenerek inmelisiniz. bitti bitecek dersiniz bu virajlı patika bir türlü bitmaz. Bu da ayrı bir serüven yaratır anılarınızda ve duygularınızda. Ama herkes aynı yolun yolcusu değil mi? Fakat kalbi ve tansiyonu olanların dikkat etmesinde fayda var.

Buradan tekrar deredeki dinlenme kafeteryasında soluklanıp bir çay molasından sonra 47 km. uzaktaki geldiğimiz Trabzon'a dönüyoruz.

Yeni yerlerde yeni yazılarla buluşmak üzere,
Hoşça kalın.


Nariçi; 02.11.07
 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..