Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '20

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

An'ı Yaşa - Anda Kal

 

Bir önceki yazımdan devamla, ah şu kişisel gelişimciler diyordum ya...

Bir tutturmuşlar, anda kal, anda kal....

 

Tatlım, biz andayız zaten!

 

Geçmiş zaten geçmiş gitmiş, gelecek zaten daha gelmemiş, anda olmayıp da ne yapacağız?

 

Zamanda boyut atlamayı, ordan oraya veya o zamana şu zamana ışınlanmayı da henüz daha keşfetmemişken bilim, bizim “şimdi”den, “şu an”dan başka bir anda olmamız zaten mümkün mü ki canım benim?

 

Hep andayız biz, hattâ her an, o andayız!! Bir önceki an, bak, geçti gitti bile, sonraki ise şu an bittikten sonra ancak, hiç merak etme yani, endişelenme sen, lütfen.

 

Yok ama illâ geliştirecekler bizi ama hiç düşünmezler de bunları maalesef.

Çünkü hep dediğim gibi, daha kendileri bütüne bakmayı, çok yönlü düşünmeyi becerememişken ve fizik, biyoloji, genetik gibi bilimlerin ve de psikoloji, sosyoloji, felsefe, hattâ din gibi ilimlerin tedrisatından yeterince veya dolu dolu geçmeden, şu kâinatı, dünyayı, insanı, hayatı, varoluşu, yaratılışı sorgulayarak, seneler süren tevekkülleri, tefekkürleri yaşamadan, bunlara ait gerçekleri-bilgileri düşünce boyutunda önce analiz sonra sentezleyen ve nihayet çözümleyen keşif sürecini, keşif yolculuğunu gerçekleştirmeden, sırra, yani şu evrenin, hayatın işleyişine, yani kendine önce vâkıf olmadan, sadece 3-5 aylık kurs ya da güya eğitim sertifikalarıyla, kendini gelişmiş sayıp-sanıp ama kendisi gelişmeye muhtaçken, lâkin bunun bile farkındalığında olmaksızın, başkalarının kişisel gelişimine, farkındalığına katkıda bulunulmaya kalkışılırsa bu sonuç normaldir, olacağı budur zaten.

 

Anda kal canım, tek şu anı yaşa, anda kal sen, bir an dahi ileri gitme, gelişme; kendinin dahi farkında olma, yerinde say sen madem.

 

Ama pek tabii ki anda kal diyerek onlar da asıl, “geçmişi hatırlayıp durma, unut, geleceğe de pek kafayı takma, boş ver, bunlara aşırı kafa yorup da bugününü zehir etme çünkü her şey olacağına varır nasıl olsa” demek istiyorlar, biliyorum; Anlıyorum da onları, anlamıyorum sanılmasın, lâkin fiziksel olarak nerede ya da hangi zamanda değil tabii ki, düşüncemizde zaten, ruh ve gönül dünyamızda, aklımızda elbette, hem geçmişi hem de geleceği unutmak ve hatırlamak arasında asıl o zaman sıkışıp kalabileceğimiz an'ı kastetmiş de oluyorlar ya böyle demekle de bir yandan, ben de işte buna hayıflanıyorum, bunu bari farketseler istiyorum.

 

Neden böyle dedim? Çünkü aynen bu şekilde karikatürünü bile yapmışlar. Şöyle: Birbirine neredeyse teğet gibi bir noktada değecekmişçesine çok yakın duran, yanyana biri mavi, diğeri kırmızı iki koca daire/küre ya da balon gibi birer yuvarlak çizip, mavi olanına “hatırlamaya çalışmak”, kırmızıya da “unutmaya çalışmak” yazmışlar, ikisinin tam birbirine değecek gibi olduğu o daracık yere de insanı çizerek (sıkıştırarak) güya karikatürümsü bir resimle de anlatmaya çalışıyorlar bunu ama altına da şunu yazıyorlar “hatırlamaya çalışmak ile unutmaya çalışmanın tam da ortasında yaptığımız şey de yaşamak oluyor o zaman” diyerek, böyle tarifleyebiliyorlar da maalesef yaşamı ve o meşhuur anda kal dedikleri an'ı! Sadece şu an'mış ya yaşamak onlara göre, bu bakımdan. Ben demiyorum onlar diyorlar bunu.

 

E o halde ve ayrıca da hangisi be kardeşim, hatırlamaya çalışmak mı, unutmaya çalışmak mı? Hiç olmazsa buna bir karar vereydiniz bari! Zira, unutmak ve hatırlamak birbirine zıt iki kavram, biri olursa zaten diğeri olamaz, diğeri olsa öbürü olamaz. Her iki küreye de unutmaya çalışmak veya her ikisine de hatırlamaya çalışmak yazılsa olacaktı belki ama bu şekilde olunca, böylesi bir, bu denli de bir çelişki içindeler işte. Yani, daha kendileri bile idrak edememiş demek ki, anda yaşamayı, anda kalmayı..!

 

Bu arada, “anda kal” ya da “anı yaşa” söyleminin, asırlar önce (hattâ milattan önce) yaşamış Latin edebiyatının ünlü ozanı Romalı Horatius'un bir dizesinde geçen ve oradan bire bir araklanmış, kopyalanmış (günü yakala anlamındaki) Carpe'diem olduğunu da belirtmeliyim. Neden böyle yaptıklarını da söyleyeyim. Böylece insanların kültür algısına da oynayarak, peşin peşin, hiç sorgulamadan bunu kabul etmelerini sağlayıp, itirazı daha baştan kesecek kültür şoku yaratmak için! Hele de entellektüeller, eğitimli insanlar veya belli bir elit zümre havada atlarlar böyle şeylere çünkü, bilirsiniz. Yabancı bir ifade olduğu için de, önce anlamazlar, bilmezler ama ilginç gelir, sra dışı gelir, cazip gelir ve direkt merak da ederler carpe'diem neymiş ki diye, sonra da birbirlerinden işite-duya, araştıra-öğrene ve aldım kabul ettim dercesine de moda olur ve böylece de söylene söylene, birbirlerini de örnekleye örnekleye hepten yaygınlaşır, popüler olur söylem.

 

Oysa Carpe Diem'in orjinal dizelerdeki anlamı bambaşkadır. “Günü anlamlı yaşa; yarına mümkün olduğunca az güven” -çünkü belirsizdir- olarak da özetlenebilir. O dizelerdeki temel anlam ne geçmişe, ne de geleceğe boş vermek değil, aksine bir yandan yaşanmıştaki, deneyimdeki önemi gözden kaçırmamayı önerirken, bir yandan da geleceği emin adımlarla inşaa edebilmek için bugünden planlama gereğine işaret etmektedir. Yarın için, yani gelecekte ne olacağı ve insanları nelerin beklediği bilinmediği için, şimdiden harekete geçmek ve yaşamın her anını kıymetli hale getirmek vurgulanmaktadır. Hem geçmişin, hem geleceğin, hem de bugünün de hakkını ver, böylece de asıl, bugünün hakkını ver, bu şekilde ver denmektedir. Hattâ kimi eski eser çözümleme erbabına göre, insanların bedenlerini ve akıllarını uyutmak yerine veya kendini hepten hazza bırakmak yerine, ruhlarını ölüme hazırlamaları gerektiğine dair üstü örtülü bir uyarı içerdiğinden bile bahsedilebilmektedir.

 

Anı yaşa söylemiyle ilgili geçmiş ve gelecek bağlamındaki bir kısım detaya bir önceki yazımda da zaten yer verdiğim için, burada artık onlara tekrar değinmiyorum.

 

Sağlıkla, bilinçle kalın....

.

.

.

.

Filiz Alev Tekin

29.11.”20

 

 

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..