- Kategori
- Sinema
Anadolu'da bir Nuri Bilge Ceylan filmi

Hani bazı yapımcılar vardır, bilirsiniz ki filmleri “sıkıcıdır” Ödül de almışsa hele daha da mı “sıkıcıdır” diyerek az biraz uzak durursunuz. Başkaları da uzak durmuştur, gişe yapmaz film ve siz gitmeye karar verip de bir zaman bulana kadar “Aaa, daha dün oynuyordu” dedirtecek bir çabuklukla gösterimden kalkıverir.
İşte bu kez de öyle oldu ve Bir zamanlar Anadolu’da filmini yapımcısından ötürü izlemek ama “sıkıcı”lığından dolayı; “bugün çekemicem” bezginliğiyle izlememek ikircikliğinde oyalanırken kaçırıverdim. Aklım kaldı filmde ille de “Anadolu’da”. Yine de günlük koşuşturmacalarımın içinde unutuvermişim ama TRT’de yıllardır izlemekten vazgeçemediğim dizimin; hava durmunun devamında reklamını görünce “Tamam” dedim artık seyredecektim.
Benim gibi düşünenler varsa diye de grup postamıza yazıp arkadaşlarımı haberdar ettim ve çok hoş bir sürpriz posta geldi. Yıllardır görüşmediğimiz ama netin olanaklarıyla yeniden merhabalaştığım arkadaşım “Savcıyı oynayan benim 22 yıllık eşim” diyordu. Filmle ilgili her zamanki gibi hiçbir yorum okumadığım için ve daha çok Yılmaz Erdoğan’ın adı geçtiği ve hatta bu yüzden gitmek istemeyenler olduğu için, savcının da, filmin konusu gereği olasılıkla bir olayda görünüp kaybolan bir rol olduğunu sanmıştım, değilmiş!..
Ve filmi “izlemek” üzere hazırlandım; ışıklar söndü, koltuktaki fazla yastıklar yer değiştirip sırtıma kondu; sessizlik ve beyaz ekran.
Kendimi sıkıcı diye hazırlamıştım ya, sabırla seyretmeye başladım ama yavaş yavaş filmin durağan gidişine kaptırıverdim kendimi; gecenin sessizliği, sessizliğin içinde gerçeği bulmak adına bir “katil”in peşine takılmış “çaresiz” görevlilerin; kazma-kürekçilerin, şoförün, kâtibin, polisin, savcının, doktorun… daha da çaresiz “suçlu”nun hayatını merak ederek ve geceye karışarak sessizce izlemeye devam ettim. Gecenin karanlığında, ıssız Anadolu toprakları eşlik etti yaşananlara ve şahitliklerini sundular sessizce. Göz alabildiğine uzanıp giden tarlalarda, yolun kenarlarındaki çeşme başlarında, kayalıklarda ve kavaklar ille de kavak yapraklarının hışırtılarında, rüzgarda, şimşekte… anladık oradaki yaşamı.
Bir sigaranın verilişinde ya da verilmeyişinde, sabaha karşı gelen görevlilerin ve suçlunun ağırlanışlarında, karnı doyurulan çocukta… anladık erkekleri. Sessizce uzatılan bir kutu içecekte, evladının ilacının derdinde ya da elinden tutan annede anladık görünmeyen ama seven ve var olan kadınları.
Hataları doğruları, günahları sevaplarıyla; insanları tanıdık; küçük yerlerde, her istenileni yapabilecek kudreti olduğuna inanılan, “yalnız” ve “büyük” insanları; savcı, doktor, komiser… Ve onlardan çok “önemli” istekleriyle, yüzlerine bir şey demeyip arkalarını döndüklerindeki değişimleriyle “küçük” insanları. Görev gereği bir araya gelişlerini, bir arada olamayışlarını…
Ve bütün bunların arasında yaşanan, sonu cinayetle biten bir dram, ya da cinayetle başlayan bir dram.
Sessiz yaşamlar… Issızca, sakince verilmiş çığlık yaşamlar.
Ve sonunda bütün sessizliğine, bütün drama rağmen, bir çocuğun topa vuruşuyla devam eden yaşam.
Yapımcının, oyuncuların, emek veren herkesin, bütün oyuncuların, komiserin ama ille de küçük yerlerde yaşama tutunmaya çalışan savcı-doktor birlikteliğini ve tekliğini sakin, sessiz, sade ama muhteşem oyunlarıyla bize yansıtan Muhammet Uzuner ve Taner Birsel’in emeğine sağlık diyor; kutluyorum.
Oyuncular:
Doktor Cemal: Muhammet Uzuner
Savcı Nusret:Taner Birsel
Komiser Naci:Yılmaz Erdoğan
Arap Ali: Ahmet Mümtaz Taylan
Muhtar: Ercan Kesal
Zanlı Kenan: Fırat Tanış
Maktul Yaşar: Erol Erarslan
Zanlı Ramazan: Burhan Yıldız
Polis İzzet: Murat Kılıç
Abidin: Şafak Karali
Otopsi teknisyeni Şakir: Kubilay Tunçer
Muhtarın kızı Cemile: Cansu Demirci