Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '11

 
Kategori
Heykel / Seramik
 

Anadolu'da heykel sanatı

Anadolu'da heykel sanatı
 

Samsun Onur Anıtı Fotoğraf:Atilla Dündar


Günümüzde sanılanın aksine Anadolu, heykel satanı açısından köklü bir geçmişe sahiptir. En erken örnekler açısından MÖ. 11000’li yıllardan itibaren Güneydoğu Anadolu’da Göbeklitepe (Şanlıurfa) gibi merkezlerde, dinsel ritüellere bağlı olarak, taşların üzerine yüksek kabartma şeklinde hayvan figürlerinin işlendiğini görmekteyiz. Zaman içerisinde anıtsal heykel örnekleri MÖ. II. Bin itibariyle Hititler’de karşımıza çıkmaktadır. Anıtsal mimari ve bu mimariye paralel olarak heykel örnekleri ortaya koyan Hititler’in Anadolu’da çeşitli taş ocaklarını kullandıklarını bilmekteyiz. Geç Hitit Dönemi’nde ise bu taş ocaklarından Yesemek’te (Gaziantep) bu dönemden kalan ve bitirilememiş durumda oldukları gözlenen çok sayıda büyük boyutlu heykel grupları dikkat çekmektedir. MÖ. IV. yüzyıl itibariyle Dokimaion (Afyon-İscehisar) mermer ocaklarından çıkarılmış mermer blokların büyük boyutlu heykellere dönüştürüldüğünü görmekteyiz. Bu eserlerin pek çoğu bugün ülkemize yer alan müzelerimizin yanı sıra Anadolu dışındaki müzelerde de sergilenmektedir. Hellenistik ve Roma Dönemi’nde yoğun bir şekilde heykel üretiminde kullanılmaya devam edilen mermer ocaklardan, İtalya’ya varıncaya dek mermer ihraç edildiği arkeolojik verilerle saptanabilmektedir. Hellenistik Dönem’de Anadolu’nun siyasi olarak karışık ortamına rağmen, heykel sanatı açısından çeşitli ekollerin zirveye ulaşacak denli büyük sanat eserleri ortaya koyduklarını görmekteyiz. Bunların en önemlilerinden birisi Bergama heykel atölyesidir. Heykelde kendine has bir üslubu yakalayan ve bu üslupta günümüzde dahi erişilmesi zor olan sanat eserleri ortaya koyan Bergama ekolüne ait heykel ustaları, döneminin muhteşem eserlerini Anadolu topraklarına hediye etmişlerdir. Bu eser gruplarından en önemlisi olan Bergama Zeus Altarı Almanya’ya kaçırılmış, burada Pergamon Museum’da büyük ziyaretçi kitlelerinin halen hayranlıkla izlediği bir sanat şaheseridir. Roma Dönemi’nde ise Klasik ve Hellenistik Dönem heykellerinin kopyaları yapılmış, heykel sanatına yenilik olarak portre yapımı büyük bir sanatsal özgünlük kazanmış ve son derece realist portreler ortaya konulmuştur. Roma Dönemi’nde ayrıca heykel sanatında kullanılan tekniklere yeni unsurlar olarak el matkabı kullanma gibi teknikler eklenmiştir. Yine aynı dönemde büyük boyutlu atlı imparator ve asker heykelleri yapılarak, Anadolu başta olmak üzere imparatorluğun her yerinde sergilenmeye başlanmıştır. Geç Roma Devri’nde her alanda görülen gerileme, mimari plastik ve bağımsız heykel sanatında da kendini göstermiş, Antik Çağ’ın muhteşem sanatsal yapıtlarının benzerleri artık görülmez olmuştur. Anadolu’da Doğu Roma İmparatorluğu yönetiminde, özellikle MS. VIII. ve IX. yüzyıllarda, dinsel kaygılarla heykel sanatına büyük bir darbe vurulmuş ve heykele ilk büyük tepki olarak görebileceğimiz “İkonoklastik Dönem” (heykel kırıcılık) yaşanmıştır. Bu dönemde bugün heykel sanatının Antik Çağ’a ait pek çok örneği, sanılanın aksine Anadolu’da Türkler’in yönetiminde değil, bu zaman dilimlerinde tahrip edilmiştir. Anadolu Selçukluları Dönemi’nin ilk yüzyıllarında heykel sanatı açısından, çoğunlukla mimari plastiğe bağlı olarak çeşitli melek ve hayvan tasvirleri, dinsel gerekçelere bakılmaksızın yapılmış olsa da, gerileyiş bu dönemde de sürmüştür. Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde dini gerekçelerle heykel ve resim üretimi açısından bir ilerleme kaydedilememiştir. MS. XV. yüzyılın ikinci çeyreğinde, ilk portre Fatih Sultan Mehmed tarafından İtalyan bir ressama yaptırılmış, ancak ölümünden sonra oğlu II. Bayezid eliyle bu portreler ortadan kaldırılmıştır. MS. XV. ve XVIII. yüzyıllarda özellikle mezar taşları üzerinde yoğun bir bitkisel bezeme ve kabartma süslemeleri görülse de, bu eserler üç boyut ifade etmediklerinden, heykel sanatı içerisinde değer kazanamamışlardır. MS. XIX. yüzyıla gelindiğinde, Avrupa’nın pek çok yeniliğini 1839 Tanzimat Fermanı sonrasında benimsemeye gayret eden Osmanlı İmparatorluğu yöneticileri, heykel sanatı açısından bazı denemelerde bulunmuşlardır. Bunlardan biri olan Sultan Abdülaziz, ilk kez bir Osmanlı padişahının gerçekleştirdiği yurt dışı ziyareti sonrası, Avrupa kentlerinde gördüğü ve beğendiği heykellere öykünerek, 1871'de o dönem için radikal bir eylem olarak görülebilecek, at üstündeki bir heykelini Avusturya’da C. F. Fuller adlı bir sanatçıya yaptırmıştır. Ayrıca Avrupa’dan getirttiği aslan, geyik, boğa gibi hayvan heykelleri de batılı üslupla yapılan sarayların bahçelerine yerleştirilmiştir. Ancak bunlar, tıpkı batı tarzı müzik, resim gibi sanatlarla birlikte sarayın duvarlarını aşamamış ve sınırlı bir seçkin kitle dışında geniş halk kitlelerince benimsenmemiştir. Öyle ki, ölümünden sonra kendi heykeli de Beylerbeyi’ndeki yerinden sökülüp çeşitli depolara kaldırılmıştır.

Anadolu’da MS. XX. yüzyılın ilk çeyreği itibariyle Cumhuriyet Dönemi’nde, her alanda görülen yeniliklere koşut olarak, heykel sanatı icrasında da büyük ve radikal değişimler gözlenmiştir. Yeni kurulan Cumhuriyet ideolojisinin, büyük kitlelere somut sanatsal örneklerle aktarılması ve benimsetilmesi, ayrıca geçmiş yüzyılların heykel sanatına karşı olumsuz tutumunu kırmak amacıyla ilk olarak Atatürk ve İstiklal Savaşı’nı sembolize eden Ulusal konulu anıtlar yapımına girişilmiştir. 1925’lerden itibaren ilk anıt ve heykellerin yapımında Avusturya’lı heykeltıraş Heinrich Krippel başta olmak üzere, Canonica ve Thorak-Hanak'ın uygulamaları göze çarpmaktadır. Krippel’in bu dönemde imzasını attığı eserlerinden birisi de Samsun Onur Anıtı’dır. Bu anıt, yapımının bitmesinden itibaren kentin en önemli simgelerinden birisi olmuş ve bir anlamda Anadolu’da ve Samsun’da heykele bakış açısını değiştirerek, kentin adeta sembolü haline gelmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında heykel sanatı açısından önemli sayılabilecek bu eserlerin benzer özellikte olanları, yerli heykeltıraşlar tarafından da meydana getirilseler de, bu ilk dönemlerdeki yetkinliğe daha sonra ulaşılamamıştır. Bu açıdan, heykeli artık sadece Atatürk ve İstiklal Savaşı gibi ulusal konulu temaların işlendiği bir sanat faaliyeti olmaktan çıkararak, günümüz toplumunun estetik zevklerinin geliştirilmesinde başlıca sanat dallarından birisi haline getirme zorunluluğu vardır.


 

 
Toplam blog
: 22
: 14947
Kayıt tarihi
: 24.07.07
 
 

YAZI VE MAKALELERİ ÇEŞİTLİ DERGİ VE GAZETELERDE YAYINLANMAKTADIR...