Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '09

 
Kategori
Güncel
 

Anadolunun yiğit evladı: Muhsin Yazıcıoğlu

Anadolunun yiğit evladı: Muhsin Yazıcıoğlu
 

12 Eylül 1980'de yapılan askeri ihtilalin ardından, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası sanığı olarak cezaevine konulduğunda gördüğü işkenceyi, "İlk elektrik verildiğinde fazla etkilenmedim. Sonra bunu görünce beni tamamen soydular. İmanımdan, utanma duygumdan ‘Bari bunu yapmayın’ dedim En büyük hatayı burada yapmışım. Bundan sonra bütün sorgularda beni çırılçıplak soydular. Sandalyenin üzerine çıkartıp omzuma kalas koyuyorlar ve yukarıda bir çengele asıyorlardı. Dayanmak için mutlaka çığlık atmak zorundaydınız. Kimi Allah diye bağırırdı, kimi karşısındakine hakaret ederdi" diye anlatmış ve o günlerden çıkardığı dersi şöyle özetlemişti:

"26 gün gözlerimiz açılmadan tavana asılarak, cereyana verilerek işkence gördük. O dönemlerden sonra tekrar siyasete geldim. Şunu gördüm: Ben bir köylü çocuğu olarak yoksulluğun ne demek olduğunu biliyorum.10 yıl yatıp da 'hiç suçun yok, hadi git' dendikten sonra geciken adaletin adaletsizlik olduğunu öğrendim. İşkence gördüğümüz için işkencenin insanlık suçu olduğunu öğrendim. Kavganın hiçbir işe yaramadığını öğrendim. Darbeler gördüğüm için tek kişinin yönetim biçimini insani bulmuyorum. Toprağı saksıda, köylüyü sinemada, çileyi edebiyat kitaplarında okumadım."

Ne çileleri aşmıştı o. Ne zulümleri. Ne işkenceleri...

Ah sis. Ah tipi. Ah fırtına. Ah gece...

"Benim yiğidim bunu da aşar!" demiştik ama alıp gelemediler çok sevdikleri dostlarını sislerin, karın, boranın içinden...” Ahmet Taşgetiren)

Dava adamları, hayatı hep uzatmalarda yaşar. Anadolu'nun yiğit evladı Muhsin Yazıcıoğlu da sağ sol kavgasında yitirilmiş kuşağın en müşahhas temsilcisi de hayatı uzatmalarda yaşıyordu. 12 Eylül öncesi nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla da ölebilirdi ya da Mamak'ta işkence görürken...

"Arkadan enseme vuruldu, kafam bir yere çarptı ve alnımdan aşağıya doğru ılık ılık kan aktı. Hakaret ede ede, vura vura götürdüler, ayakkabılarımı, çorabımı çıkarttılar. Bir kalasın üzerine sırtüstü yatırıldım ve iple bağlandım. Kollarım açık olarak, üzerime omuzumdan bir kalas bağladılar, -T- şeklini aldım. Bir sandalyenin üzerine çıkartıldım. Kalas tavanda bir yere çengellere asıldı, sandalye altımdan çekildi, havada sallanarak boşlukta kaldım. O şekildeyken elektrik verdiler. Bir ara omuzuma bir ot yastık konuldu. Çok rahatladım. Herhalde birisi bana iyilik yaptı dedim. Ama bir müddet sonra yastık ağırlaştı... Dedim ki; "Şu yastığı öbür tarafa kor musunuz?" "Yasak lan!" dedi. Anladım ki yastık da işkencenin bir parçası. Yemek yok. Su içmek yasak: Bir, psikolojik baskı gerekçesi olarak. Bir de cereyana verildiğimiz için, vücut susuz kalıyor, ani bir su içme halinde iç kanamadan ölümler meydana geliyormuş."(Mehmet Kamış)

BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu, siyasi hayatı boyunca hep milli iradenin yanında yer aldı. Tanklar yürümeye başlayınca demokratlığı, millet iradesini unutup esas duruşa geçen siyasilere inat o tanklar yürümeye başladığında bile dimdik durmasını bildi.

Yazıcıoğlu, 28 Şubat sürecinde darbecilerin tehditlerine meydan okuyarak, dönemin Refahyol hükümetine desteğini sürdürdü. 28 Şubat sürecinde, “Türkiye İran olmaz, Cezayir olmayacaktır. Suriye rejimi hiçbir zaman olmayacaktır” çıkışı toplumun büyük bir kesmi tarafından destek bulmuştu.

28 Şubat sürecinde, Yazıcıoğlu'nun Meclis'teki odasına gelen iki sivilin mesaj getirdiklerini belirterek, “Hükümetten desteğini çekmezsen, başına iş açılır.” yönünde tehditlerde bulunduğunda, Yazıcıoğlu'nun “Demokrasinin yanındayız. Bana tehdit sökmez. Bizim Allah'tan başka kimseden korkumuz yok.” şeklinde cevap vermişti.

Yine milli iradenin Cumhurbaşkanı seçmesini engellemek isteyen çevrelerin tutumuna karşı çıktı. Yazıcıoğlu, CHP'nin boykot çağrılarını kulak arkası ederek, Cumhurbaşkanlığı seçimleri için TBMM'deki oturumlara katıldı.

27 Nisan e-muhtırasına da sert tepki gösteren Muhsin Yazıcıoğlu, “Meclis vesayet altına sokulmuştur. Meclis'i devre dışı bırakacak her türlü iktidar formülünü gayri meşru ve hukuk dışı ilan ediyorum” demişti. Gece yarısı bildirisinde yer alan gerekçelerin inandırıcı olmadığını belirten Yazıcıoğlu, “Kur'an-ı Kerim okuma yarışmalarını, kız çocuklarının ilahi okumasını, okul müdürlerinin Kutlu Doğum kutlamalarına katılmalarını rejim tehlikesi görmek, gerçekte en büyük milli tehlikelerden biridir” demişti.

“Politikada farklıydı. Hep gerekli esnekliği gösteremediğini, kişiliğinden ve prensiplerinden ödün vermediğini düşünmüşümdür. Politika saf inançla yürümüyor; Muhsin Başkan hesap değil, gönül adamıydı. Politikanın içine taşıdığı kendi dünyasının bu toplumdaki karşılığını, evvelki akşam Büyük Birlik Partisi Genel Merkezi önünde endişe içinde ağlayan gençlerin yüzünde gördüm. Galiba onu tanıyanların, hepimizin yüzü öyleydi.

İnsanın içinde bir şeyler ağırlaşıyor ve kopuyor. Kopan bedeninizden, yüreğinizden, beyninizden veya geçmişinizden bir parça değil. Her şeyinizin iyi ve güzel yanlarına dair çok esaslı bir şey. Özünüze dair.

Ah başkanım ah; bize kaybettirdiğinin ne olduğunu bir bilseydin.” (Mümtazer Türköne)

Bu millet onu çok sevdi. Onun hiç bilmediğin kadar çok sevdi. Milyonlarca insan gece yarıları kalkıp dua etti. Son dakikaya kadar gittiğine inanmadılar ve umutla bir haber beklediler. Cumhurbaşkanından Başbakanına CHP’lisinden MHP’lisine yurdun her bir yanında hepimizin içi titredi, içimiz üşüdü Muhsin Başkan değil bir millet buz tuttu.

Politikanın çirkefliğinden, iki yüzlülüğünden yalanından iftirasından kaçıp ruhumuzu dinlendirebildiğimiz, dürüstlüğü, ahlaklı, ilkeli olmayı öğrendiğimiz güvenilir limanımızdı Muhsin Yazıcıoğlu.

Nereye hangi güvenilir limana sığınacağız şimdi?

Siyasetin hiç kirlenmeyen sayfasıydın sen?

Bu sayfayı be bembeyazlığı bir daha nerede bulacağız?

O kadar tertemiz o kadar bembeyazdın ki yine bembeyazların içinde kaybettik seni?

Kirlenmiş siyaset sensiz nereden öğrenecek adam gibi olmayı…

Ah Muhsin başkanım…

Buz kesti yüreklerimiz buz kesti bedenimiz…

Sen ki bir genel başkandın ama siyasetçi değil aşk adamıydın..

Müslümanlığı sevmiştin, Türklüğü sevmiştin, Anadolu’yu sevmiştin, Allah’ı sevmiştin…

“Ben Türküm, Türk hürriyetsiz olmaz… Ben Türküm, Türk devletsiz olmaz.. Ben Türküm Türk vatansız olmaz.. Ben Türküm Türk bayraksız olmaz… Ben Türküm Türk ezansız olmaz..” diye hangi Genel başkan haykırabilecek artık?

Siyasetin senden öğrenecek daha çok şeyi vardı. İlkeli olmayı, ahlaklı, dürüst olmayı, sözünün eri olmayı, vefayı, dostluğu arkadaşlığı millet vatan aşkını, dümdüz bir çizgide yürümeyi dimdik durabilmeyi öğreneceklerdi…

Ah Muhsin Başkan ah…

“Yoldan geldik yola gideceğiz.Bir saniyesine bile hükmedemediğimiz bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yok… Dik duracağız, dosdoğru gideceğiz. Allah bize “Niye iktidar olamadın?” diye sormayacak..” diyebilecek kadar mert ve güvenilir siyasetçi bulabilecek miyiz artık?

Tanklar millet iradesinin üzerine yürümeye başladığında “Demokrasinin yanındayız. Bana tehdit sökmez. Bizim Allah'tan başka kimseden korkumuz yok.” diyecek cesareti gösterecek lider bulabilecek miyiz artık?

Büyük bir vatansever olarak kendisini milletine adamış, prensipli, ilkeli, dürüst, yiğit bir Anadolu evladı, kar gibi bembeyaz kalabilmiş bir siyasetçiyi bir daha bulabilir miyiz?

Siyasetin giderek daha fazla nezaket ve zarafetten, ilke ve dürüstlükten uzaklaştığı bir dönemde vefatıyla büyük birliği oluşturarak aramızdan ayrılan Türk milletinin Muhsin Başkanını hepimiz özleyeceğiz.

Güle güle başkan… Güle güle siyasetin ve milletin gülü… Artık ne Mamak var ne işkencecilerin... Çıktığın yolculuk içimizi çok acıttı ama yolun açık olsun. Melekler yoldaşın olsun. İnşallah bir daha hiç üşümezsin.

 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..