Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '07

 
Kategori
Anılar
 

Anılarını tazelemek uğruna

Anılarını tazelemek uğruna
 

Birkaç yıl önce, bir akşamüstü telefonum çaldı. Otobüs terminalinden aranıyordum. “ Bir turist sizi soruyor, ne diyeyim?” dedi karşımdaki kişi. “ Geliyorum, ” yanıtını verip atladım arabama. Yazıhaneye varınca gördüm onları. Biri kadın, diğeri erkek, iki kişiydiler. Fransızca olarak “ Merhaba, ben Mustafa; hoş geldiniz, ” deyince, erkek olanı “Merhaba Mustafa, Türkçeyi şimdi daha iyi konuşuyorum, ” demesin mi! Donup kaldım. Yabancı olduğu hemen anlaşılan bu adam kimdi? Belli etmeden yoruyordum belleğimi. Elini sıkacaktım, o sarılıp öptü beni. Daha da şaşırmıştım, bir yabancı erkeğin beni öpmesine. Çok yakın olmadıkça, Batı kültüründe, hemcinsler öpüşmez. Kucaklarken de sanki bizden biriydi. “ İsveç’teki arkadaşlarımın çoğu Türk, ” deyince anımsadım onu.

Ben lisede okurken, Honda bir motosikletle gelmişti Gilindire’ye. Adı Per. Yanında karısı da vardı. Stockholm Üniversitesi’nde fizik asistanıydı. Hem Türkçe öğrenmek hem de tatil yapmak için gelmişlerdi. Fransızca konuşuyorduk. Kasabamızda kalmaya karar verdiler. Onlara bir de ev bulmuştum. Öğle ve akşam yemeği için Soğuksu’ya gidip geliyorduk. Yemek paramı da onlar ödüyordu. Öğrenciyken, öğretmenlik yapmak çok hoşuma gidiyordu doğrusu. Ders ücreti de vereceklerini söylemişlerdi. Ayrıca fizikten bütünlemeye kalmıştım, problemlerin çözümünde de bana yardımcı oluyordu. Okul harçlığımı çıkarmak için bir kahvede garsonluk yapacaktım ama o, ders parasının daha fazla olacağını söylemiş ve bu nedenle sürekli onlarla birlikte olmamı ve Türkçe konuşmamı istemişti. Oh! Ekmek elden, su gölden. Hem tatil yapıyor hem de para kazanıyordum. Benden daha mutlu kim olabilirdi ki! Sevinçten uçuyordum adeta. Per çok zekiydi, belleği de iyiydi. Aradan iki hafta geçmiş, dilimizi de konuşmaya başlamıştı. Tek başına çarşıya, kahveye gidiyor ve öğrendiklerini uyguluyordu. Kasaba halkı da sevmişti onu.

Bir gün yine Soğuksu’ya öğle yemeğine gidiyorduk. Per ve ben mayolu, karısı ise bikiniliydi. İnce, uzun boylu, siyah saçlı, kömür gözlüydü karısı Mariannna. Motosiklette üç kişiydik. Per direksiyondaydı; arkasında eşi, onun arkasında da ben. Kadın, kocasının belinden tutunmuştu, ben de Marianna’ınkinden. Çarşıdan geçerken, alkışlar ve “ Haydi, Mustafa!” sesleri yükseliyordu. Utancımdan kıpkırmızı olmuştum. Yemekte neden alkışlandığımızı sordular. Evirip çevirdim, üç kişiyi taşıyan Honda nedeniyle, dedim.

Çantaları arabaya koyduk ve motele geldik. Eşyalarını odaya bırakıp indiler. Lokantada denize karşı bir masaya yerleştik. Patates kızartması eşliğinde biralarımızı yudumlarken, Per kendinden söz ediyordu. Ara sıra duraklıyor, sözcük arıyordu belleğinde. Hata yapıyordu ama akıcıydı konuşması. Pırıl pırıldı iri siyah gözleri. Boşanmıştı Marianna’dan. Yeni eşiyle Kıbrıs’a balayına gelmişler. Dönüşü Türkiye üzenden yapmak, bu vesileyle de beni görmek ve anılarını tazelemek istemiş. Taşucu’na gelince, Gilindire’ye gitmek istediğini söylemiş ama bilen olmamış Gilindire’yi. Yaşlı bir adam Aydıncık’a gitmek istiyor deyince, anlaşılmış Gilindire’nin Aydıncık olduğu.

Eşi Türkçe bilmiyordu. Sıkılıyordu belki. Yorgundu da üstelik. Odasına çıktı. Biz baş başa kalmıştık. Biranın üstüne o uzun sohbette bir de küçük rakı bitirmiştik. Kırk yıllık bir yolculuğa çıkmıştık Aydıncık tarihinde.

Gece ilerlemiş, saat de on bir olmuştu. Taşmaşa’ya gitmeyi önerdim, kabul etti. Kıvrıla kıvrıla çıkan yolda ilerken, kendi dilinde bir de şarkı mırıldanıyordu. Taşmasa’ya vardık. Geceleyin Aydıncık’ı seyrediyorduk. Tepemizde sini gibi dolunay. “Bayıldım bu manzaraya, iyi ki gelmişiz!” dedi ve ekledi “ Birkaç yıl sonra emekliye ayrılacağım. Böyle bir yere yerleşmeyi düşünüyorum.”

Bir sigara yaktı. Uzunca bir süre baktı Aydıncık’a. “Orta yaşlı hasta bir adam vardı, ben onu Gülnar’a hastaneye götürmüştüm. Muayene sonrası, bana ısrarla kuru fasulye, pilav ve cacık ısmarlamıştı. Söyler misin, Mustafa, bir kahveye varınca, yine çay söyleyip sigara ikram ediyor musunuz? Bakkallarınız hâlâ güler yüzlü mü? Misafirperverliğiniz, içtenliğiniz hâlâ sürüyor mu? O iyi insanlarınız hâlâ duruyor mu? Yoksa siz de mi değiştiniz, bozuldunuz, bizim gibi?” diye sordu.

Her toplumda değişimin olması doğaldır. Biz de değişiyoruz kuşkusuz. Ama bizdeki değişiklik daha çok alt ve üst yapıda oluyor. Sosyal yönden pek fazla değiştiğimiz söylenemez. Özümüzü korumaya çalışıyoruz, dedim. Evet, böyle dedim de ne yazık ki gerçekleri değil, arzularımı dile getiriverdim, oracıkta.

 
Toplam blog
: 95
: 1738
Kayıt tarihi
: 12.06.07
 
 

Emekli öğretim görevlisi, çevirmen, öykü yazarı, kültür ve düşün dergisi Gerçemek'in sahibi ve ge..