Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

ANKARA, kendim ve ait olduğum kent...

ANKARA, kendim ve ait olduğum kent...
 

Ankara…
Çocukluğumun, ergenliğimin, en masum aşklarımın,
en imkânsız düşlerimin kenti…

Yıllar önce, yaşan(ma)mışlıklarımı, mahzun gençliğimi,
en uzak hayallerimi kuytu, tenha, gölge sokaklara gizleyip;
gerçeklerimi kucaklayarak, ayrılmak zorunda kaldığım koca şehir…

Her gelişimde, yüreğimin başka türlü çarptığı...
Yabancı kalabalıklarda en tanıdık yüzlerle karşılaşma umudu...
Yarım kalmış aşkların kahramanlarına tesadüf etme ihtimalini en önemsediğim zamanlar...
Bu kente her uğrayış, bir yenilenme, tazelenme...
Birkaç saatlik paylaşımların; sevgiden, vefadan, aşktan yana ruha kattığı tatmin duygusu…
Ankara’yı sevmek ve özlemek duygularının en yoğun yaşandığı yıllar…
...
Ve yine Ankara'dayım...
Sabahın erken saatlerinde, Kızılay’dan Bakanlıklar’a doğru, henüz trafiğin hareketlenmediği kocaman bulvara ve geniş kaldırımlara bakıyorum…

Baktığım şeylerin, görmek istediğim şeyler olmadığını fark ederek...

Geçmiş yıllarda, içinden geçmeye cüret edemediğim, banklarında ayyaşların sabahladığı, her türlü illegal işin çekincesiz gerçekleştirildiği, eskinin salaş Güvenpark' ındayım...

Şimdilerde yenilenmiş peyzajıyla, Kızılay’a yaraşır, nefes alınabilecek yeşil bir alan haline getirilmiş bu parktan ve yıllarca adımladığım geniş cadde üzerinden geçerek kendimi Kumrular Sokak'a götürüyorum...

Yolun iki yanında sıralanan devasa ağaçlar yükseklerde, vefasız sevgililere inat, dallarıyla birbirlerini kavrıyor, bütünleşiyor ve uzun sokakta yeşil bir tünel oluşturuyorlar…

Kestane ağaçlarının, tersine salkım çiçeğe durduğu eski, dar sokaklarda, parke kaldırımlarda geziyor, ruhunu buralarda bırakarak gitmiş o genç kadının ayak izlerini bulmaya, 60 yıllık taş binaların dış duvarlarına sinmiş kokuları, sesleri duyumsamaya çalışıyorum…

Başaramıyorum!...

Anılarım hüzün veriyor; ama eskisi kadar değil…
Hüznüm yoruyor; ama eskisi gibi değil…
...
Derler ki;" Bir şehri sevmek, özlemek için o şehirde sevdiğin bir kadın( erkek) olması lâzım..."

Bence;"O kente yolları düşürmek için de, o şehri yeniden sevebilmek için de..."

Yıllar yılı gönlümü adadığım bu şehrin bana eskisi gibi heyecan vermemesini, bu yüzden yadırgamıyorum belki de..

Bir zamanlar en sevdiğim, en mut(suz)lu olduğum, en hüzün taşan zamanlarıma şahit olan yolları, caddeleri, eskinin tenha sokaklarını bir bir adımlıyorum...

Ancak; her defasında istekle, heyecanla, özlemle geldiğim; her ayrılışımda gözyaşlarımı engelleyemediğim bu kente karşı ne kadar yabancılaşmış olduğumu farkediyor ve garip bir  suçluluk hissi duyuyorum...

Bindiğim uçak yaşadığım şehire doğru havalanırken, sol tarafta ufuk çizgisinin hemen üstünde, dolunaydan sondördüne dönmeye çalışan Ay'a sonra aşağıda, geride kalan Ankara'nın parlak, gözalıcı ışıklarına bakıyorum…

Hızla uzaklaşırken, hüzünleniyorum ama ilk defa ağlamıyorum!...


Alçalmaya geçtiğimizi söyleyen pilotun sesiyle, düşüncelerimden sıyrılıyorum..

Yine Ay, işte orada!

Ama bu defa gri denizin üstünde yaptığı yakamozla eşlik ediyor yolculuğumuza…

Ve denizin kıyısında bir mücevher gibi parlayan Antalya...

Ruhumu, huzurlu bir uykuya dalan beden misali ait olduğumu hissettiğim bu şehrin kucağına bırakırken;

“Yazmak, yeniden doğmaktır” diyen bir dost geliyor aklıma…

Yazıyorum kendimi, yazıyorum Ankara'yı, bir de ait olduğum kenti...

Gönlüm, elim, dilim vardığınca…

Buruşmuş, beyaz bir kağıda…

***

 
Toplam blog
: 247
: 1493
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Antalya ve Akdeniz aşığı bir öğretmenim. Bol bol okurum, blog yazarım, şiir yazarım. Yazdıkça ve ..