Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '13

 
Kategori
Deneme
 

Anlamsızlıkların içindeki anlamlar...

Anlamsızlıkların içindeki anlamlar...
 

Görsel kaynak:www.uguragdas.com


Anlamsızlıkların içindeki anlamlar denizinde geçmişini sorgulayıp kendini ararken iyice sıkıldığında baktığı iskambil, tarot ve kahve fallarında yorumlarını sadece geleceğ(in)e değil geçmiş(in)e de tutuyordu. Bildiği, yaşadığı, tanıklık edip anımsadığı onca şeye rağmen -bırak yarınları- dünün, geçmiş(in)in hem şekli hem de anlamı her seferinde daha da değişiyordu!(1)

Yaşarken ulaştığı her sonuç sanki geçmişini de değiştiriyordu. Eğer -başkalarının terimleriyle- başarı, kazanç, refah ve ün elde edilmişse, bunlar varsa geçmiş de iyi ve güzel, aksi halde kötü ve talihsiz bir hale bürünüyordu.

Nereye değil de nasıl gidildiği unutulunca hep böyle oluyordu. Bu belki de Walter Benjamin’e bir göndermeyle; "başkalarının oluşturucu temelleri üzerine kurulmuş bir hayatın ve bu hayatı sürekli kılan bir yaşama biçiminin” içine girmeden, “yaşamın estetize edilmesine” göz yummak yerine, yaşamı değiştirmek gerektiğini düşündüğündendi... Geçmiş(i) sözkonusu olsa dahi...

Oysa o geçmiş aslında hep aynı olan geçmişti!

"Güven" duygusu gibi geçmiş(in)i de inşa etmenin yıllar gerektirdiğini ama onu yok saymak -ya da değiştirmek- için sadece birkaç dakikanın yeterli olduğunu hissettiğinde derinden derine ürperiyordu. Toplumsal tarih hakkında " geçmiş en belirsiz dönemdir, çünkü her gün yeniden yazılır" diyen -tartışmalı- eski bir ecnebi atasözünü anımsadığında ise bu ürperti biraz azalıyordu.

Geçmişinin ve halihazırda içinde bulunduğu koşulların mevcut kişiliğini etkilediğini biliyordu. Ama olması gerekene karşı sorumluluklarını unuttuğunda bu türden kaotik duygular zihninde hep oluşuyordu. Belki de, hayatlarında devamlı -ve dürüst- bir şekilde ileriye doğru yürüyen kişilerin, içsel sorumluluklarının izinde giderken ortaya çıkan sonuçları önemsemediklerini öğrenmesi gerekiyordu.

Sonra yeniden düşündü: "Hayatta beni doğru dürüst tanımayan -güçlü- kişiler bile hayatımı birkaç saat içinde değiştirebilirken ben geçmişimi (farklı bakışi açılarıyla) niye değiştiremeyim ki?". İşte (b)öylesi anlarda, umutların asıl kaynağını, emeklerin gerçek karşılığını ve sabırlı bekleyişlerin getirdiği sonuçların anlamlarını da anlayamıyordu! Bu anlamda ise haklıydı!

Belki de "zaman" ona öğretmesi gereken temel bir şeyi henüz öğretememişti. "Bir insan hakkında bilgi sahibi olmanın onu tanımak anlamına gelmeyebileceğini" (2). O insan kendisi olsa bile!

Ve yine zaman ona hayatın çok kısa ve anlamlı bir tanımını henüz öğretememişti: "Hayat bir dizi rastlantı ve bizim o rastlantılarla birlikte nasıl var olduğumuz ya da ol(a)madığımızdır" (3)

İ . Ersin Kabaoğlu,

19 Eylül 2013, Ankara

Blognot:

(1) "...Yazı bakıyor bana. Ben de ona. Soruyor: "Anlamım ne?" İçini yazanın anlamı. Kendini kazanın anlamı. Hayatını yazıya vuranın anlamı. Yazıyla kendini saranın anlamı. Yazıyla kapı açanın, göz açanın, ötenin eşiğinde duranın anlamı. Öteye gitmiş gelmişin anlamı. Kıyısında ömrümün soruyorum yazıya:"Anlamın ne?" "Hiçliğe salınmış çıkrığım ben" dedi yazı. "Ben de" dedim..."(Prof. Ahmet İnam'ın 'Anlam Üzerine' bir değinmesi)

(2)  Psikiyatrist yazar, Prof. Engin Gençtan'ın Ayşe Arman ile yaptığı röportajdan alınan söz.(17.09.2013 Hürriyet)

 (3) Aynı röportajdan alınan diğer bir E.Gençtan sözü.

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..