Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '06

 
Kategori
Felsefe
 

Aptallık üzerine

Aptallık üzerine
 

Kızdığım aptallık yapılması değil. Yaşamın doğası gereğidir aptallık yapmak. Tekrar edilen aptallıklardır beni kızdıran.Bir kaç defa da sorun değil ; defalarca yinelenmesi sinir bozucu olan....

Aslında aptallık -ki bunun yerine "hata" sözcüğünü kullanırsak da hiç bir şey değişmez- sonucunda ders alınmasını bekleriz yapan kişi tarafından. Benzer şartlarda aynısını yapar oysa. Kişinin akıllı davranışları zaman içinde değişiklik gösterebilir, kimi zaman aynı zekice performansı çeşitli sebeplere bağlı olarak gösteremeyebilir, bunu bilinçli yapmış da olabilir. Ama aptalca davranışlar değişmez. Şaşmaz bir disiplin içerisinde ısrarla aynı tutarlı tavır sergilenir.
Aptallıkları kabaca iki ana kategoriye ayırmayı denemeliyiz şimdi : arızi aptallıklar, kronik aptallıklar.

Arızi aptallık : içinde bulunulan şartlar öyle oluşur , öyle parametreler aynı anda etkiler ki , kişi aslında karakterine, birikimine, deneyimine uymayacak şekilde bir aptallık (hata) yapar. Bunun diğer aptallık türlerinden farkı; kişi tarafından aynı koşullarda aynı aptallığın yapılmaması ve zekice bir davranış göstererek durumu başarı ile yönetmesi veya başka bir aptallık göstererek yaratıcı bir aptal olduğunu kanıtlamasıdır.

Kronik aptallık en çok rastladığımız halde bir türlü farkedemediğimiz, yaşamın her anında defalarca yaptığımız veya yapılmasına tanık olduğumuz ve yapıldığında öfkeye kapıldığımız aptallık türüdür. Yazının başında söz ettiğim aptallık türü budur. Bu aptallık türü aslında insan karakterinin doğal özelliklerinden birisidir ve kişiliğimizin temellerini oluşturmaktadır.

Bu aptallık türünün yerleşik bir karakter özelliği niteliğini taşıması bu konudaki kişisel ve toplumsal önyargıların varlığı nedeni iledir. Aslında toplumların bir ortak sağduyusu vardır. Toplumsal bilinç düzeyi, kültür, gelişmişlik seviyesi ne durumda olursa olsun her toplum kendisinden bağımsız bir sağduyu üretir, öyle ki bilim kimi zaman bir sonuca ulaştığında bunun toplumsal davranış, deyiş ve atasözleri ile zaten formüle edilmiş olduğunu, yüzyılların ötesinden damıtılmış bir bilgeliğin varlığını anladığımız anlar olur. Ama bu kronik aptallık konusunda durum ne yazık ki iç karartıcıdır. Toplum bu aptallık türünü teşhis ve engellemeye yarayan bir mekanizma üreteceğine tersine bir yol tutturmayı tercih etmiş ve adeta aptallığın devamını garanti altına almayı ister bir tavır sergilemiştir. Kronik aptallığı temsil eden bir davranışla karşılaşmak üzere olduğumuzda, yani daha önce de bu şartlar oluştuğunda nasıl davranmış ise öyle davranacağından emin olmamız gereken bir kişi hakkında durumu değiştirecek hiç bir etmenin de varlığı söz konusu olmadığı halde şöyle deriz : "- artık aynı şekilde davranmaz", "- peki ama neden ? " sorusunu kendimizden gayet emin bir tavırla, hafif de muhatabımızı küçümseyerek üst perdeden "- eee daha önce bu hatayı yaptı, artık tekrarlamaz" şeklinde cevaplar, bize bu aptalca soruyu sorana istihza ile acıma arası bir duygu ile bakarız. Oysa daha önce aptallığın yapılması aynı aptallığın yapılmasının bir garantisini teşkil eder. Yani aptallık tekerrürden ibarettir denilebilir.

Şimdi burada topluma karşı daha önce yapmış bulunduğumuz "aptallığın koruyucusu" eleştirisini - ki bunun bir eleştiri olmayıp saldırı olduğunu kabul edip, saldırı gerekçesi olarak kullanmaya hazır bir sürü insanın varlığını da biliyoruz- telafi edecek bir fırsatı da kaçırmamalıyız. Toplum sağduyusu "Tarih tekerrürden ibarettir" özdeyişini üretmiştir. Aslında anahtar buradadır. Burada bahsedilen tarih yalnızca insanlık tarihi değildir. Ne kadar tarih varsa odur. İnsanlık tarihidir, ulusların tarihidir, tek bir insanın kişisel tarihidir. Aptallığın tarihidir. Kendi kişisel tarihimize dönüp baktığımızda hep aynı ışığın etrafında dönüp oramızı buramızı yaktıktan sonra şikayet edip ağlaşan pervaneleri buluruz.

Peki ama bu hep tekrar mı eder ya da etmelidir. Tabii ki hayır. Ama sistem budur. Karakter mekanizması bu sistem üzerine kurulmuştur. Tekrar. Bu döngüden çıkmak çok zordur. Zira biz sürekli başkalarının hatalarını görmeye programlanmış bir bakış açısı geliştirmiş durumdayız. Ki bunu sağlıklı bir biçimde değerlendirmemizi engelleyen ön yargılarla da kusurlu bir bakış açısı ile donatılmışız. Öncelikle "artık ders aldı , bir daha yapmaz" paradigmasını kırarak başlamalıyız işe. Yavaş yavaş kişilerin aptallıklarını yapmadan önce farketmemizi sağlayan bir erken uyarı sistemi ile mücehhez olduğumuzu göreceğiz o zaman. Sonra çok zor da olsa kendi tekrarlarımızı göreceğiz. Sonra anlayacağız ki en şiddetli tepki gösterdiğimiz aptallıklar aslında kendimizin de yapmaktan kaçınamadığı aptallıklar. Ve kendi aptallıkllarımıza saldırmak işimize gelmediği için (doğaldır da bu) ve bu saldırıdan hırpalanma ihtimalini göze almayarak başka aptallıkların üzerine yansıttığımız tepkimizi farkedeceğiz. İşte şansın rolü burada , eğer şanslı isek tabiat ananın terazisinde şanslıların kefesine düşmüş isek, erken farkedeceğiz bunu. Şimdi yazının başındaki kızgınlığım da açıklığa kavuşmuş oluyor sanıyorum.

Aslında yaşamın taraf tuttuğunu söyleyemeyiz. Bize sempati veya düşmanca duygular beslemesi mümkün değil. Ama müthiş bir öğretmen yaşam. Ben , burada söylemem gerekir diye düşünüyorum, dünyaya gelmemizin bir amacının olduğuna, tekamül etmek için dünyaya getirildiğimize ilişkin görüşleri dudaklarımda alaycı bir tebessüm ve (dürüst olmalıyım) küçümseme ile karşılayan bir düşünce dizgesine sahibim. Bu nedenle böyle ilahi bir gaye ile açıklamak amacıma en uzak açıklama olur. Ama yaşam; insanı geliştirecek bir eğitimi bıkmadan, usanmadan , uyumlu ve istikrarlı müthiş bir eğitim programı ile uyguluyor ve en ince detayları bile atlanmamış kusursuz bir eğitim sunuyor bizlere.

Öyle ki yaşam , karakterimizde hangi parçalar zayıfsa o parçaları güçlendirerek, eksikse o parçaları temin ederek bütünleşmiş bir karakter sahibi olmamız için muazzam bir sabırla ve hoşgörü ile (hoşgörüsüz olan insan, yaşam değil) bizi eğitiyor. Sürekli gelişmemiz için fırsatlar çıkarıyor önümüze ve biz kendimiz yaptığımızda (kendi dışımızda her şeyi suçladığımız ve)yakındığımız, başkaları yaptığında iştahla eleştirdiğimiz aptallıkları yapmaya devam ediyoruz. Ta ki fark edene kadar ve aptallığın kaynağının kendimiz olduğunu, daha doğrusu zihnimizin içerilerinde, dipsiz derinliklerde oluşmuş figürleri keşfedip açığa çıkarana kadar. O zaman şikayet ettiğimiz kaderin aslında kendi yazdığımız bir senaryo olduğunu, başımıza gelen sıkıntı verici şeylerin ince ince tarafımızdan hesaplanıp yaşama katıldığını ve o yakındığımız neticenin meydana gelene kadar her ilmeğinin tarafımızdan örüldüğünü anlıyoruz. Bu değişime yol açıyor. İmkansıza yakındır insanın değişmesi. Çok az insan tarafından ve çok ender olarak hayata geçirilen bir şeydir değişim. Kural insanın değişemezliğidir. Süregelen hataların tesbiti ve analizi ile başlayan bir süreç.

Ve bunları algılamamız için her defasında tekrarlanan yaşantı parçaları. Aslında olaylar olduktan sonra baktığımızda her şeyin birbirine olağanüstü bir uyumla bağlandığını , kusursuz bir bütünlük oluşturduğunu görürüz. Burada tekamülcü görüş sahiplerinin de boşu boşuna bu fikirlere kapılmadığını anlarız - ki bu arada gönüllerini de almış oluruz.

 
Toplam blog
: 35
: 4404
Kayıt tarihi
: 07.09.06
 
 

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra İstanbul'da 21 yıldır serbest avukat olar..