Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Arabesk hüzün

Arabesk hüzün
 

Fabrika bahçesinde bir öğle vakti. Aşçının, içine hiç sevgi katmadan yaptığı, standart menüden oluşan yemekleri, yemek için hurda yığınları ile dolu bahçede ilerliyoruz. Etraftaki konfeksiyon atölyelerinden gelen aşk şarkıları kulağımızın pasını siliyor mu acaba? Ben her acının tiryakisi olmuşum. Diyor Orhan Baba.
Acının tiryakisi olmak. Aramızda buna mecbur olanlar mı var?
- Son ütücü olmak isterdim, diyor Derya.
Hiçbir şey düşünmemek. Presi bastır çek ve Orhan Gencebay’ın şarkılarını söyle, başka bir düşüncen yok. Aşkının hayalini kur, hepsi bu kadar.
- Öyle mi diyorsun, yok mudur gerçekten hiç tasaları, üzüntüleri.
- Yoktur tabi yaa.
Aynur geliyor o anda aklıma, son ütücüydü o da. Bundan beş sene kadar evvel apartmanımızın güneş görmeyen, rutubetli bodrum katına, iki çocuklu genç bir bayan taşınmıştı, kiracı olarak. Neredeyse zafiyet geçirecek kadar zayıftı genç kadın. İncecik parmakları, belki de bahtından daha siyah uzun saçları, masmavi iri buğulu gözleri vardı. Sabahın ilk ışıklarıyla yola düşer, oğlu ve kızıyla hızlı hızlı köşeyi dönerdi. Çocuklar, uyku mahmuru bir eliyle gözlerini ovuştururken, diğer eliyle de annelerinin ellerini sımsıkı tutarlardı. Cocukları annesine bırakmak için yarım saat kadar yürür, oradan işine giderdi. Yazın kavurucu sıcağında akşama kadar ütünün buharıyla ter dökerken, Orhan Gencebay’ın şarkılarını dinlerdi. Dinlerken de ilk aşkını, kocasını, çocuklarının babasını hatırlardı. Nasıl sevmişti Aynur Mehmet’i. Daha 19’unda bile yokken ailesini hiçe sayıp kaçmıştı sevdiğine. Bu yüzden biricik annesiyle küs kaldığı seneler kalbini derin yaralardı hep. Nasıl da değişmişti Mehmet evlendikten sonra, çalışmaz olmuştu. Aynur’un getirdiğiyle geçiniyorlardı. Belki dara düşeriz diye artırıp, kenar köşeye sıkıştırdığı parayı da at yarışlarına yatırıyordu Mehmet. Yıllar birbirini kovalarken ilk çocukları Samet doğdu. Derken ikincisi Gülsüm. Zaman geçtikçe tanıyamıyordu sevdiğini, uğruna ailesini terk ettiği ilk aşkını Aynur. Her gece bir bahaneyle dayakta yiyordu, çocuklarının gözü önünde. Kaç kere canına kıymak istemiş, çocuklarım var, onlar için yaşamalıyım diye hayata tekrar tekrar sarılmıştı.
“Dayanamadım” dedi.
“Karar verdim boşanmaya. Tutunacak hiçbir dalım yoktu. Ailemin yanına da dönemezdim. Yinede kuracaktım yeni baştan hayatımı. Boşandım. Mehmet istemese de, hâkim yüzüm de ki morlukları görünce tek celsede boşadı beni. Çocuklarımı da bana verdi. Soframda belki bir tas ılık çorbam var şimdi, yanında ekmeğim yok. Rızkımız buymuş deyip içiyoruz. Yakacak odunum da yok, ama küçük düşmüyorum artık çocuklarımın önünde. Sarılıp birbirimize sıcacık uyuyoruz biz”

Birkaç kere cam şıngırtılarıyla uyandım gecenin sessizliğinde. Yaşatmam diyen gür bir ses karanlıkta kayboldu. Sabahın erken saatlerinde Aynur camı taktırmış, kaldırımdaki cam kırıklarını temizliyordu. Kimse görmesin istiyordu. Mahallede adı çıkmasın. Soranlara “çocuklar top oynarken oldu” dedi usulca. Tehdit ediyormuş Mehmet. Yaşatmam diyormuş. Çocuklarının anasına öldürürüm seni demek.
Aşk bu kadar acımasız olabiliyor mu?
Kin aşkın ötesine geçebiliyor mu?
Zaman aşkı sırtlanıp giderken ardına bile bakmadan sessiz sedasız, kini ve öfkeyi hediye bırakmıştı Mehmet’e hoyratça kullansın diye. Yılmadı Aynur, olanca gücüyle çalıştı. Sofrasında artık çorbasının yanında, ekmeği de vardı tuzu da. Güneş görmeyen o bodrum katında birkaç sene kaldılar.
Birkaç sene sonra….
“Ev aldım” demiş anneme.
- Taşınıyoruz. Hakkınızı helal edin. Annemler yardım etti biraz. Küçük ama ikinci kat. Salon güneş görmese de, çocuklarımın odası güneş görecek artık.
Çok sevinmiştim o gün. Bir kadının gücünü, azmini gördüm. İsterse yapabilirdi, kendi ayakları üzerinde sağlam durabilirdi. Taşındılar. Bir daha rastlamadım Aynur’a.
Bir sene sonra...(dün akşam)
- Hani bizim bordum kattımızda iki yavrusuyla bir Aynur vardı ya.
- Evet anne, onu mu gördün yoksa?
- Hayır, onun annesine rastladım bugün pazarda. Vurmuşlar Aynur’u. Çocuklar öksüz kalmış.
O yağmurlu, hüzünlü sisli deniz bakışlarınla, denizler ortasında yelkensiz hatırlayacağım seni.
Hep bir arabesk hüzün olarak aklımda kalacaksın.

- Yine basmışlar tuzu çorbaya.
- Hiç fark etmedim Derya…

 
Toplam blog
: 106
: 1384
Kayıt tarihi
: 21.02.07
 
 

Bir yaz gecesi hatırasıyım. Haziran doğumluyum. Bilirler haziran doğumlular. Hele ki haziranın tam..