Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '08

 
Kategori
Güncel
 

Aristo Mantığı ve İttihat - Terakki

Aristo Mantığı ve İttihat - Terakki
 

Mantık, düşüncenin doğru ve yanlış olduğunu ortaya koymakta yardımcı bilimdir. İnsanın doğru düşünmesini düzenlemeye çalışır. Mantık biliminin kurucusu Aristotelestir. Aristo mantığı iki sonuçludur. Bir önerme ya doğrudur, ya da yanlış. Bu mantığın en önemli yönü doğru düzenlemedir.

Bütün insanlar ölümlüdür. Sokrates bir insandır. Öyleyse Sokrates ölümlüdür.

Ya da değişik bir şekilde şunu söyleyebiliriz.

Bütün biberler acıdır. Gerçekte acıdır. Öyleyse gerçek biberdir

Kısaca Aristo’nun düz mantığı günümüzde halen daha çok sık olarak kullanılmaktadır. (Tümden gelim, tüme varım olarak)

Aristo mantığına neden yer verdiğimi anlatmaya çalışacağım. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi imza kapmayası ile ilgili çok değişik şeyler yazıldı.. Bu konuyla ilgili yazılar halen daha devam etmekte iken konu birden bire İttihat ve Terakki’ye sıçradı.

İttihatçılar yüzünden I. Dünya savaşına girdiğimiz ve benzeri konulara yer verildi, yazılan bazı yazılarda. Karşı çıkanlara da çeşitli yaftalar yapıştırıldı. İttihatçıları yerden yere vururken gözden kaçırılan, atlanan, yadsıyamayacağımız gerçeklerde bulunmaktadır. Yoksa konumuz insanların yaftanması vb. değildir.

<ı>“….Birinci Dünya Savaşı Osmanlı imparatorluğu ve İT’nin (İttihat ve Terakki'nin) sonunu hazırlamıştır. Osmanlılar’ın özellikle İT’nin lider kadrosunun bu savaşa bir oldu bitti biçiminde girdiği söylenir. İşin biçimsel yönünden bakıldığında yaygın olan bu düşünce doğrudur. Ama olaya “Osmanlı İmparatorluğu bu savaş yansız kalabilir miydi? Sorusunun yanıtını arayacak bakarsak durum daha değişik bir manzara arz edecektir. Açık olan şudur ki savaşın taraflarının hepsi imparatorluk üzerinde emelleri olan ülkelerdi. Almanya’nın Bağdat Demiryolu’nun yapımı nedeniyle ortaya çıkan emellerinin yanı sıra, İngiltere ve Fransa da Ortadoğu ile ilgileniyorlardı. Boğazların denetim altına alınması öteden beri emperyalist ülkelerin gündemlerinin birinci maddesini oluşturmaktaydı. Özetlersek “İtilaf” ve “İttifak” ülkeleri gözlerini Osmanlı’ya dikmişlerdi. Yansızlık durumu değiştirmeyecekti. Çarlık Rusya’sına yardım yolu olan boğazlar üzerindeki tazyik, eninde sonunda Osmanlı devleti’nin bir tavır almasını gerektirecekti. İT sanıldığı gibi gözü kapalı Almanya’nın kucağına atılmadı.

<ı>….Talat Paşa kabinesinin istifası ve İT ileri gelenlerinden bazılarının yurtdışına çıkmasından sonra İttihatçılara karşı bir kampanya başlatılmıştır. Gerçi kurulan Ahmet İzzet Paşa, Hükümetinde Ali Fethi Bey, Rauf Bey ve Cavid bey gibi etkin İttihatçılar yer almıştır ama bu kabinenin ömrü uzun olmamıştır. Mütareke süresince başta azınlıklar ve Hürriyet ve İtilaf’ın ileri gelenleri olmak üzere anti-İttihatçı bir tutum sergilenmiştir. Bu tutum Damat Ferit Hükümetleri sırasında doruğa yükselmiştir. İlginç olan şudur ki büyük zaferden sonra da Ekim 1922’ye kadar sürmüştür.

<ı>Yurt dışına kaçan İT’nin ünlü üç lideri Talat, Cemal ve Enver Paşalar yabancı ülkelerde de Türkiye’ye yönelik faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

<ı>…..Milli Mücadele hareketinin İT üyelerinin üzerinde yükseldiğini söylemek yanlış olmaz. Özellikle Müdafaa-i Hukuk’un oluşumunda İT’nin örgütçülüğü büyük rol oynamıştır. İzmir’in işgalinden sonra, Ege’de ki direnişte, Kuşçubaşı Eşref’in çiftliğinde saklanan silahlarla “Teşkilât-ı Mahsusa” yöntemiyle oluşturulan çetelerin özellikle Çerkez Ethem’in çok büyük rolü bulunmaktadır. Aynı şekilde İstanbul’da Hüsamettin (Ertürk) Bey’in başkanlığında “Teşkilat-ı Mahsusa”dan üretilen “Mim mim “grubu da gerek Anadolu’ya silah kaçırma gerekse insan gönderme , istihbarat sağlama açısından Ankara Hükümeti’ne büyük destek vermiştir. Diğer yandan 1919 seçimlerinde Müdafaa-i Hukuk listelerinden bir çok İttihatçı Meclis-i Mebusan’a girmiştir. İstanbul seçimlerinde milletvekili seçilen Lütfi Fikri Bey , seçimde İttihatçılar’ın kazanmasını eleştirerek milletvekilliğinden istifa etti. Son Meclis-i Mebusan’da İttihatçılar etkindi. 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali sonucu bunlardan büyük bölümü Malta adasına sürüldü. Bilindiği gibi TBMM son Osmanlı Meclisi’nden Ankara’ya gelebilen milletvekilleriyle 1920 Nisan’ında yapılan seçimle gelen milletvekillerinden oluşmuştur. Meclis’te yaklaşık 80 dolayında İttihatçı milletvekili bulunmaktaydı. Milli Mücadele önderleri de cemiyete karışmış kişilerdi. Mustafa Kemal , Kazım Karabekir, İsmet (İnönü), bunların önde gelen örnekleridir. <ı>…”(*)

<ı>Ayrıca, Rauf, Fethi, Celal (Bayar), Adnan (Adıvar), Şükrü, Rahmi, Çerkez Raşit ve Ethem, Bekir Sami, Yusuf Kemal, Celaleddin Arif, Ağaoğlu Ahmet, Recep (Peker), Şemsettin (Günaltay), Hüseyin Avni, Ziya Hurşit gibi milliyetçi liderlerin tümü eski İTC kadroları ve hatta Teşkilat-ı Mahsusa görevlileri idiler.

<ı>İttihatçı hareketin basın ve propaganda sözcülerinden Ziya Gökalp, Mehmet Emin (Yurdakul), Mehmet Akif (Ersoy), Celal Nuri (İleri), Yunus Nadi (Abalıoğlu), Falih Rıfkı (Atay), Velid Ebüzziya ve diğerleri Milli Mücadele'nin de savunuculuğunu üstlenmişlerdi.

Mutlaka İttihatçıların aldığı yanlış kararlar olmuştur. İttihatçı diyerek sadece Enver Paşa, Sarıkamış Harekatı ve sonuçlarını göstermek. Bunu yaparken de çoğul eki kullanmak tüm İttihatçıları zan altına sokmaz mı? Durum böyle olunca bugün övündüğümüz pek çok konuyu da zan altında bırakmış olmuyor muyuz?. Ayrıca yukarıda da yazıldığı gibi Milli Mücadeleye en büyük desteği yine İT’ler vermiştir

Nitekim Yunus Nadi’nin 26 Şubat 1943 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki <ı>Talât Paşa Türk <ı>Vatanının Kucağında” başlıklı yazısında şu noktaya açıklık getirmektedir. “Talat Paşa , İttihat ve Terakki’nin timsali olarak memleketimizde bir devrin tarihini temsil eden ihtilalci bir devlet adamı idi.”

“…İmparatorluk bizim Türk Tarihimizin uzun bir devri, Cumhuriyet ise aynı tarihin yeni bir safhasıdır. Olayları kendi zincirleri içerisinde sıkı bir takibe tutarsak İttihat ve Terakki’nin milli bir kurtuluş hamlesi olduğunu görürüz. Bu milli hamle zâhiren öyle göründüğü gibi geçen umumi harbin felaketli mağlubiyetiyle sona ermiş değildir. Bu milli hamle bizi yeni tehlikelerin tazyikiyle gözlerini dört açan daha kuvvetli uyanışlarla nihayet milli ve müstakil Türk vatanı neticesine kadar götürmüştür. Bir milletin tarihini devirlerin ve rejimlerin kalın duvarlı fasılalarıyla ayırmaya imkan yoktur”

<ı>“Bu harbe katılmakla İttihat ve Terakki fena mı yaptı?” Bu sualin cevabını rahmetli büyük Atatürk şöyle vermiştir.

<ı>“Türkiye geçen büyük harbe behemehal iştirak etmeliydi ve iştirak şekli de ancak devletin yürüdüğü yolda olabilirdi. Harbe giriş zamanı orduların sevk ve idaresi gibi bazı hususlar münakaşa olunabilse bile prensipte yanlış yoktur.” Yunus Nadi’nin bu yazısı Paşa’nın naaşını Türkiye’ye getirdiği için Milli Şef’e (İsmet İnönü) teşekkürle sona eriyor. Yazının içeriği 1930’lu yılların Osmanlı İmparatorluğu dönemini toptan inkâr eden bağnazlığının geride bırakıldığını; bununda ötesinde Cumhuriyetin İttihat ve Terakki’nin başlattığı bir hareketin devamı olduğu gibi o günün koşullarına göre şaşırtıcı bir yaklaşımın kabul gördüğünü göstermektedir. Bu resmi görüş yönünden bir değişikliğin meydana geldiğini yansıtan küçük bir kanıttır.”(**)

Ayrıca yaşanılan dönemdeki sosyo- ekonomik durumun ayırdına da çok iyi varabilmeliyiz. Eğer bunları yapamıyorsak ,mantığımız da Aristo mantığını geçemeyecektir .

Örneğin;

İttihatçılar kötüdür. Mustafa Kemal İttihatçıdır. Öyleyse Mustafa Kemal ‘de kötüdür gibi yanlış bir düşünceye kapılabiliriz.

Bir takım yanlışları eleştirirken sapla samanı da çok iyi ayırmak gerektiğini düşünmekteyim.

<ı>

(*) İttihat ve Terakki - Tevfik Çavdar
(**)Talat Paşa- Bir Örgüt Ustasının Öyküsü - Tevfik Çavdar

var gaJsHost = (("https:" == document.location.protocol) ? "https://ssl." : "http://www."); document.write(unescape("%3Cscript src='" + gaJsHost + "google-analytics.com/ga.js' type='text/javascript'%3E%3C/script%3E")); try { var pageTracker = _gat._getTracker("UA-7006964-1"); pageTracker._trackPageview(); } catch(err) {}

 
Toplam blog
: 226
: 1337
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

1960 İstanbul doğumluyum. Kitap okumayı, yazı yazmayı, resim yapmayı ve yabancı dil'den Türkçe'ye..