Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '10

 
Kategori
Kitap
 

Arıza

Arıza
 

Yeni nesil yerli kitapları (roman, şiir, öykü vs.) beğenemiyorum bir türlü. Arada çıkıyor ama “işte bu olmuş” dediğim. ARIZA- Bir Arıza’nın Anatomisi de bunlardan biri. Gerçi kitap geçen yıl ağustosta çıktı. Ben de geçen yıl okumuştum ama burada yeni yazmaya başladığım için geç bir tanıtım olacak.

Bu kitapla ilgili başka bir blog yazısı gördüm ama o kadar çok laf salatası yapılmış ki, o kadar uzun uzadıya yorum yapılmış ki yazının ilk paragrafını okuyabildim sadece. Devam etmek için gerekli olan o merakı uyandıramıyordu. Kitabın içinden örnekler vererek anlatmanın ve kısa tutmanın daha merak uyandıracağına ve samimi olacağına inanıyorum.

Tv’de zap yaparken denk geldim tesadüfen. Baktım, hiç de tanıdık gelmeyen genç bir bayan ilginç, değişik şeyler anlatıyor. Meğer kitabının tanıtımını yapıyormuş. Yurt dışında öğrenim görmüş, yabacı kaynaklardan olabildiğince yararlanmış bir hanımefendi: Sinem Ersever. Bu kitabı hemen almalıyım dedim.

“Ne tam Avrupalı ne de Asyalı bir milletiz! Ne batılılar kadar bireysel ve kariyeristiz, ne de uzakdoğulular kadar kendini topluma admış etik tipleriz. Biz, her biri kendi bildiğini yapan, ‘arada kalmışlığı’ kimlikleştirmiş bir ulusuz. Çelişkili talep ve yaşantılarımızdan ötürü , arıza vermeye güdümlü mermiler gibiyiz. Agresiflik genlerimizde var ve milletçe ‘deli kanlı’yız!” diyor yazar. Bu, arızalığın genel bir açıklaması olmuş. Güzel de olmuş. Doğu ile batı arasında kalmış bir coğrafyanın insanının yani bizlerin, farklı bir millet olduğunu düşünüyorum.

Bir birey açısından da şöyle bir açıklama yapmış: “….. İş, biz arızalara geldi mi karmaşıklaşır. Çünkü biz her zaman, sağlıklı bir düşünce zincirini takip etmeyiz. Tünele bakıp çocukken kızamık geçirdiğimizi hatırlayabilir, oradan da sevgilimizin bizi aldattığından şüphelenmeye başlayabiliriz! Bu düşünceler arasında nasıl bir zincir kurduğumuzu biz bile bilmeyiz. Sadece kendimizi bunları ‘düşünüyorken’ buluruz.” Bu satırların altını çizip yanına da ‘işte bu ben’ diye yazmışım :). Bazen bana da oluyor böyle. Lafımı söylediğimde “ne alaka?” oluyor insanlar :)

Ayrıca arızaların zor karar verdiklerinden de bahsediyor. “Biz arızaların fikirleri çekirgeler gibi sürekli zıplayıp durur” alt başlığında bunu şöyle anlatmaya çalışmış: “ikiye bölünen basit bir yol bile içinden çıkılmaz bir labirent halini alır. Çünkü bizim gördüğümüz alternatifler şöyledir:

1. Sağa sapılabilir.

2. Sola sapılabilir.

3. Her iki yola da sırayla sapılabilir. (bu sefer de önceliğin hangi yöne verileceği problemiyle karşılaşılır.)

4. Hiçbir yere sapılmayabilir.

5. Ama sapılmazsa da ilerde pişmanlık yaşanabilir.

6. Bu ayrıma düşüldüğü için kadere küsüp bir köşede oturulabilir.

7. Ayrım mayrım yokmuş gibi davranılabilir.

8. Belki de gerçekten ayrım falan yoktur, diye şüpheye düşülebilir.

9. Yoldan geçecek birinden fikir almak için beklenilebilir.

10. Zaman kaybetmemek için rasgele bir seçim yapılabilir. Buradan da zaten ilk şıkka geri dönülür.

‘Normalleri’ ve ‘anormalleri’ anlama çabasındaysanız okumanızı tavsiye ediyorum.

gonca yıldırım

 
Toplam blog
: 8
: 677
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

87 doğumlu, üniversite mezunu. Lüksü sevmez. Henüz ortaya çıkarmadığı sanatsal bir kişiliği vardı..