Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '10

 
Kategori
İlişkiler
 

arka sıradaki kadınlar...

arka sıradaki kadınlar...
 

 

Çok hoşuma giden bir reklam var televizyonda.. hani şu kolunun altına futbol topunu sıkıştırmış çok bilmiş oğlan çocuğu kız arkadaşına soruyor ya,

"Benim babam doktooor, senin baban ne iş yapıyooo bakalım?"

İşte orada küçük kızın büyük bir iştahla verdiği cevaba bayılıyorum...

" Benim babam doktoor, annemse;

" Hem doktor, hem aşçı, hem öğretmen, hem kuaför, hem bekçi, hem mühendis, hem itfaiyeci,hem pastacı.... " şeklinde uzayıp giden bir cümle kurar..

oğlan çocuğu annesinin uzayıp giden mesleklerini sıralayan küçük kızı dinlemekten sıkılır bir hal alır sorduğuna bin pişman olur...

Ve benim de her seferinde içim gıdıklanır, büyük bir keyifle gülerim.

Anneler günü için değil bu yazdıklarım... 

Eşlerinin, kadınlarının kıymetini bilmeyenlere..

Eşlerinin arkasında, gölgesinde kalmaya razı olan kadınların sessizliğine ses olmak istememdir...

Zaman zaman kabaran isyanımdır.

Sizin çevrenizde de var mıydı bilmiyorum ama bizim buralarda çok önceleri kadınlar erkeklerinin birkaç adım ardından yürürlerdi. Bakar da şaşardım... O tip kadınlar erkeklerinin konuştugu yerlerde susup konuşmazlar.. Birşey sorduklarında "bilmem ki... beyim bilir" şeklinde utangaç bir şekilde cevap verirlerdi. Bu gerçekten olurdu...

Kadının bu pasif bu kadar ezik bir durumda, ikinci sınıf bir vatandaş durumunda olmasını seyretmek ne kadar kötüydü.

Kadın artık erkeğinin yanında duruyor gibi görünse de hala arkasında konuşlanıyor..

Kadın artık kocasının yanında özgürce düşüncelerini söyleyebiliyor belki ama son sözü çoğunlukla hala "erkek" söylüyor..

Kadın hala erkeğinin onaylamadığı hiçbir şeyi gerçekleştiremiyor..

Kadına eşinden izin almadan çalışma özgürlüğü verilmiş ama hala eşinin rızası olmadan çalışamıyor.. Ya da çalışmak istemese de çalıştırılıyor.. satılıyor..

Kadına oy kullanma özgürlüğü, seçme ve seçilme hakkı verilmiş ama hala eşininin onaylamadığı bir partiye oy veremiyor, siyasete atılamıyor. İş çıkışı eve haber salıp, "Ben bu gece eve biraz geç gelecegim hayatım,arkadaşlarla takılacağız haberin olsun"şeklinde beyanlarda bulunamıyor..

Olmaz olamaz kadına yakışmaz!

Kadın aldatılıyor ama yine kadın suçlu oluyor.

Kadın gibi kadın olsaydı da kocasına sahip çıksaydı deniliyor.

Kadın aldatırsa .o... .... u oluyor,

Erkek aldatırsa elinin kiri, aldattığı ortaya çıkarsa da komplo oluyor,

Aşkta, sevgide savaşı kaybeden hep kadınlar oluyor nedense.. Güçlü olduğu sanılan kaleler tek tek yıkılıyor. Ve bunu kadın tek başına omuzluyor. Yıkılan o kaleyi tekrar yapma çabasına girişiyor.

 

Eşi tarafından terk edilen bir arkadaşım "Bütün suç bende onun hiçbir suçu yok, bana dönmesi için yalvaracaktım ama telefon numarasını değiştirmiş.. biliyorum ki hala beni seviyor ve bunu bana kızgınlığından yapıyor" demişti. Aşağıladıkça aşağılamıştı kendisini onu umursamayan bir erkek uğruna.

Kadınlar terkedilişlerinde, aldatılışlarında suçu neden önce kendilerinde arıyorlar?

Neden kafalarında oluşan ilk soru "bende ne eksikti? ben ne yaptım" oluyor?

Neden arka koltuktan kalkıp ön koltuğa geçmiyorlar?

***

Kadın, uzayıp giden bir hikaye.

Hep anlatılıyor ve hep anlatılacak. Hiçbiri son "hikaye" olmayacak.

Kadınlar hep ağlayacak, hep ezilecek, hep susacak.

Erkekler hep 1 numara, hep önde giden, hep en önemli..

Hep en.. en.. en......

 

Peki, aşkı, sevgiyi hoyrat eliyle kim yerle bir ediyor? Kim kısaltıyor, kim anlamsızlaştıyor? Sağlamlığına güçlülüğüne inanılan kaleler nasıl ve ne uğruna neden yerle bir ediliyor?

Neden... neden.. neden..?

 

 

" Gidenler, iyi birşey varsa zaten yıkıp da gitmiştir..

yıkılacak "iyi" birşey kalmamıştır geriye.

Sana bırakmamıştır o işi,

Sen de çok iyi bilirsin ki, gidenlerin elleri bu yüzden kirlidir..

Kimi zaman....*

 

 
Toplam blog
: 319
: 1390
Kayıt tarihi
: 29.10.06
 
 

"Ben; hiç yalnız kalmadım... Kalabalık bi ailede yere atılan yataklarda Yan yana, baş başa, el el..