Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '10

 
Kategori
Anılar
 

Arnavut kaldırımları

Arnavut kaldırımları
 

Sonbaharı yaşadığımız şu günlerde, hâlâ yazdan kalma kırpma güneşli güzel günleri/saatleri bulabiliyoruz. 

Böyle güzel havalarda da herkes gibi engelli olmasına rağmen bizlerde (rağmen diyorum çünkü her şey öylesine engellerle dolu ki adeta evden çıkmamamız için hazırlanmış bir çevrede yaşama savaşı veriyoruz ve yinede!) gezmek bu güzel güneşli havanın tadını çıkarmak istiyoruz. 

Kimimiz koltuk değnekleri, kimimiz beyaz bastonu(görme engellilerin yönünü bulmasını sağlıyor bu baston), kimimiz topallayarak olsa da yürümeye çalışarak, kimimiz duymayan kulağına, konuşamamasına rağmen gülen gözlerle bakarak, kimimiz bedeninde engel olmasa da bizimle olmayı seçerek, kimimiz de tekerlekli- akülü sandalyesi ile katıldığı bu gezide iyi vakit geçirme hayalini kuruyoruz. 

Otobüs durağına geliyoruz şansımıza çok uzun süre beklemeden, yeşil engellilerin binmesine uygun otobüs geliyor biniyoruz. Engelliye uygun otobüs (rampalı) ve engelli asansörlerinin olduğu yerlerde metroyu kullanmak ulaşım noktasında bizi rahatlatıyor. 

Fakat şunu fark ediyoruz, özellikle gezinti olarak düşünülen yolların/mekânların birçoğun da Arnavut kaldırımları var. 

Düşmemek için böyle yollarda nasılda zorlanıyoruz(!) 

İşitme/konuşma engelli arkadaşlarımızdan biri topallayarak yürümeye çalışan bir arkadaşımızın düşmek üzere olduğunu görüyor ve koluna giriyor destek vermek için! Diğeri tekerlekli sandalyesini bu iri taşlar yüzünden kullanamayan arkadaşımızın sandalyesini iterek yardımcı olmaya çalışıyor. 

Engelli olmayan arkadaşımızda yine tekerlekli sandalyedeki bir başka arkadaşın sandalyesini iterek yardım ediyor. 

Akülü sandalyesi olan arkadaşımızın aynı zamanda bacağında kasılma var, sarsıntı ile birlikte bacağı kasılmaya başlıyor. Hemde nasıl sandalyeden düşecek adeta! Görme engelli arkadaşımızın da beyaz bastonu taşlardan birine takılıyor onu çekiştiriyor çıkarmak için ama o sıra bastonu ile yürüyen arkadaşımızın değneği taşının arasına giriyor ve yere düşüyor. İşitme/Konuşma engelli ve engelli olmayan arkadaşlarımız hemen yanına koşup ona yardımcı oluyorlar. 

Çevredeki vatandaşlarda yardımcı olmak istiyorlar ama bir yandan da bizi eleştiriyorlar. “Niye dikkat etmiyorsunuz?” 

Sanki isteyerek düşmüş gibi! 

Engelliyiz ya! 

Biz bundan dolayı düşmüşüz gibi(!) 

Düşenin suçu var ama yolun hiç suçu yok! 

Bir şeyler demek istiyorum ama laflar boğazıma düğümleniyor... duyduğum küçük bir çığlıkla birlikte hepimiz oraya dönüp bakıyoruz. Yüksek topuklu bir bayanın ayakkabısının topuğu taşlardan birinin arasına sıkışıp kalmış. Bayan düşmekten son anda kurtulmuş ama sıkışan ayakkabısını çıkartamıyor. Yine yardımsever vatandaşlardan birisi yardımcı oluyor, ayakkabıyı sıkıştığı taşın arasından çıkarıyor ve yine aynı suçlayıcı bakışlarla uzaklaşan bayanın arkasından konuşuyor. “Bu kadar yüksek topuk ayakkabı giyersen böyle olur!” diyor. 

Bu seferde suçlu yüksek topuklu ayakkabılar yani yolun hiç suçu yok! 

Maceralı bir gezimizin olacağı daha bu ilk dakikalarda belli olmuştu. Arnavut kaldırımlarında bindir işkence ile ilerlemek zorundaydık zira gitmek istediğimiz yere başka türlü ulaşmamız mümkün değildi. Canımız az buçuk sıkılmışta olsa tıngır mıngır yolda ilerlemeye devam ediyorduk. 

Tekerlekli sandalyem ile bu yolda ilerlemekte zorlandığımı farkeden yardımsever vatandaşlarımızdan biri sağolsun sandalyemi itmeye başladı arkamdan ama vücudumun her noktası titreşim içinde her an düşecekmiş gibi hissediyorum! Arkamdan iten yardımsever vatandaş bile birkaç kez sandalyemin öndeki küçük lastiğini taşların arasına sıkıştırdı. Bu durumdan dolayı aniden duran tekerlekli sandalye de eğer yandaki kol yerlerine tutunmamış olmasaydım düşebilirdim. Dengemi zaten zor sağlıyorum, bir de bu yolda iyice zorlanıyorum. 

Arkadaşlarla bir şeyler yemek üzere düzayak bir restoranta giriyoruz. Biraz önce yaşadığımız sıkıntıyı düşünmeden ânın tadını çıkartmaya çalışıyoruz. Yemekten sonra daha ilerilere doğru gitmek istememize rağmen hiçbirimizde Arnavut kaldırımındaki bu geziye devam etme enerjisi kalmadığını fark ediyoruz. Ayrıca daha dönüş yolumuz vardı ve yine bu yolda ilerlememiz gerekecek. 

Neyse biraz dinlenmiş olarak yine Arnavut kaldırımında dönüş yoluna geçiyoruz. 

Yanımızda yürüyen bir annenin bebek arabasını itmekte zorlandığını fark ediyoruz, bebeği bizim gibi rahatsız olduğundan ağlıyor, durmuyor. Sonunda bebeğin anne ve babası bebek arabasını elleri ile kavrayıp kaldırıyorlar ve o şekilde yolda ilerlemeye başlıyor. Bebeğin ağlaması kesiliyor. 

-“Durun!” diyor acıyla ayağı sarsıntıdan dolayı kasılan arkadaşımız; 

Hepimiz duruyoruz, eli ile bacağına bastırarak kasılmasını durdurmaya çalışan arkadaşımızın bacağındaki kasılmanın kesilmesini bekliyoruz bir süre, bacağı zıngır zıngır titriyor. Neden sonra kasılması azalınca tekrar yola devam etmek istediğimizde bu sefer tekerlekli sandalyedeki diğer arkadaşımızın sesi duyuyoruz 

“Of ya! Olamaz, ne yapacağım ben şimdi!” 

-“Ne oldu?”diyoruz hep bir ağızdan. 

Bakışlarımız onun üstünde toplanıyor... 

“Görüyor musunuz, lastiğim patladı” diyor keyifsiz bir sesle. 

-“Aaaaa! Ne yapacağız şimdi?” bir anda hepimizin canı sıkılıyor. 

Keyifle başladığımız gezimiz tam bir işkenceye dönüyor hepimiz için! 

Sebep Arnavut kaldırımları! 

Neden yapılıyor bu Arnavut kaldırımları bilen var mı? 

Arnavut kaldırımlarından memnun olan var mı? Çok merak ediyorum. Bir kişide çıksın ve iyi ki yollar Arnavut kaldırımı desin! 

Arnavut kaldırımı ile ilgili yaşadığımız onca sıkıntının birkaçı böyleydi, engelli, engelsiz, yaşlı, bebek arabalı, yüksek topuklu bayanlar bunlar o gün bizim fark ettiğimiz sorun yaşayanlardı! 

Kim bilir burada yer vermediğim daha kimler ve neler? 

 
Toplam blog
: 108
: 2338
Kayıt tarihi
: 15.01.10
 
 

Bu Blogda; Engelleri her şeye rağmen aşarak hayatı engelsiz yaşamaya çalışan; eş, anne, çalışan, ..