Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '11

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşka Merhaba

Aşka Merhaba
 

Aşka Merhaba


Sabah güzel başlamıştı. Gecesinde sıkça uyanmış olsa da yaşamış olduğu heyecan, sabahına bir dinçlik katmıştı. Bahar yorgunluğunu yaşamıyordu. Ailesi ile kahvaltı yaptı. Sabah serinliği balkonun açık kapısından mutfağa doluyor, her telden muhabbete eşlik ediyordu. 

Henüz bir günlük olan sakallarını kesti. Yeni aldığı losyondan süründü. Koku yeniydi. Beğenmiş ve ikinci kez düşünmeden almıştı. Yeni bir güne yeni bir koku ile başlıyordu. 

“Sen, kaçan ürkek bir ceylansın dağda/Ben, peşine düşmüş bir canavarım/İstersen dünyayı çağır imdada/Sen varsın dünyada, bir de ben varım” (*) 

En taze çiçek kokularının, ağaç yapraklarının arasından; fıskıyenin suları ile yayılan toprak kokusunu içine çekerek apartmanın bahçesinden çıktı. Her sabah yaptığı gibi görevliye, gülümseyen bir günaydın verdi. 

Önceki gün içini ve dışını yıkatmış olduğu arabasına ferahlıkla bindi. Temizin sadece bir görüntü değil aynı zamanda bir koku olduğuna bir kez daha inandı. Araba temiz kokuyordu. 

“Seni korkutacak geçtiğin yollar/Arkandan gelecek hep ayak sesim/Sarıp vücudunu belirsiz kollar/Enseni yakacak ateş nefesim”(*) 

Trafik, geniş caddelerden hızla akıyordu. Tali yollardan çıkmak isteyenlere büyük bir hoşgörü ile yol veriyor ve kendisine verilmeyen izinlere de tepki göstermiyordu. Almadan vermek, bugün, ona zor değildi. 

Park sorunu yaşatmayacağını bildiği sokağa girdi. Öyle de oldu. İlk bulduğu aralığa, tek bir manevra ile parketti. İndi. Saatine baktı, henüz vakti vardı. Neşe dolu kalabalığın arasına kendini bıraktı. Ona göre heskes neşe doluydu. 

“Kimsesiz odanda kış geceleri/İçin ürperdiği demler beni an!/De ki:Odur sarsan pencereleri/De ki:Rüzgar değil, odur haykıran!”(*) 

Sonra güneş hiç ısıtmaz oldu. Sonra bir dilenci ürkek bir yakarışla yardım dilendi. Sonra bütün arabalar anlaşmışcasına korna çalmadan caddeden ilerledi. Sonra hiç tanımadığı bir adam, hiç tanımadığı başka bir adama adres sordu. 

Sonra tek bir gül; kendi kokusunda tek bir gül elindeydi. 

“Ne vakit bir yaşamak düşünsem/Sus deyip adınla başlıyorum/İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin/Hayır başka türlü olmayacak/Ben sana mecburum bilemezsin…”(**) 

Vakit geldi. 

Sokağın karşı köşesindeydi. 

Ona doğru ilerlerken her bir saniye saatlere dönüyordu. Ona doğru ilerlerken arabalar büyük bir saygı ile duruyor ve yol veriyorlardı. Ona doğru ilerlerken kalbinde bir titreme duyuyor, elleri terliyor, yüzü gülümsüyordu. Ona doğru ilerlerken hayat yeniden başlıyordu. 

Sokağın karşı köşesindeydi. Her ikisi de. 

Kalın çerçeveli güneş gözlüğünü çıkardı. Artık gözler korunmaya değil, bir şeyler anlatmaya hazırdı. Kalpten gelen titreme, gözleri en içten şekilde gülümsetiyordu. 

Sonra eller tutuştu. Gözler bakıştı. 

“Merhaba” duyuldu. Aynı anda, aynı tonda, aynı heyecanla. Her iki ağızdan da. 

Merhaba. Aşka Merhaba. 

*** 

(*) Necip Fazıl Kısakürek - Bekleyen
(**) Attila İlhan - Ben Sana Mecburum

 

 
Toplam blog
: 6
: 1197
Kayıt tarihi
: 15.07.11
 
 

Keyifli anlar, o an yaşanırken etkisini gösterecektir. Kimi zaman fotoğrafı çekilir o keyfin. Bazen ..