Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '12

 
Kategori
Yurtdışından Bildiriyorum
 

Asker devletinden polis devletine

Asker devletinden polis devletine
 

        Türkiye'nin askerler tarafından kontrol altında tutulan laik bir devletten  polisin en büyük güç olduğu İslami bir devlete dönüştüğünü söyleyen yazının yazarı Betsy Udink.

     Daha birbuçuk yıl önce Nato ordularının en büyük ikinci ordusunun genelkurmay başkanı olan İlker Başbuğ bir terör örgütü kurmak, yönetmek ve bu örgütü Türkiye Cumhuriyeti'nin hükümetini düşürmek veya en azından hükümetin icra gücünü zayıflatmaktan  tutuklandı. Daha önce yüzlerce askeri görevli Ergenekon adlı dava da tutuklanmıştı. Görevdeki generallerin yüzde onu tutuklu.
Aynı hafta içinde savcı 1980 darbesinin yaşlanmış generallerini  ömür boyu hapis cezasıyla mahmekeye sevk etti.
 
Güzel bir haber: Türk askerleri(en yüksek rütbeli olanlar bile) artık kanunun üstünde değiller.
Solculardan muhafazakar dincilere kadar herkes sev'iniyor   miliyetci,  fanatik laikci olan, asker ve jandarma içindeki karanlık güçlerin yani  "Derin devlet"in bittiğine. Bu derin devlet şiddet ve baskı ile cumhuriyet in kurucusu Atatürk ün fikirlerini dikte ve kontrol ediyordu.
 
 "Bundan böyle darbe yapmak veya planlamak suçtur." diye başlık atmış Zaman gazetesi köşe  yazarı. Sabah gazetesinde de yazan bir diğer köşe yazarı ise :"Askerden korkma devri geride kaldı" demiş. Bir başka optimist köşe yazarının da sorduğu gibi sevinmek için nedenler var mıdır  veya Türkiye ye olgun demokrasi gelmiş midir? Görünen şu ki askeri baskı yerini polis ve yargı baskısına bırakmıştır.
 
Postmodern darbe
 
      Askerler, Türk politikasına ve toplumuna hep diktatoryal bir mühür vurmuşlardır. Asker çizmeleri ya tekme atmak ya da ezmek için hazırdılar. 1960, 71 ve 1980 de darbeler yapılmıştı. 1997 de generaller Necmettin Erbakan ında  bulunduğu seçilmiş hükümete ultimatom vermişlerdi.Toplumda islamlaşmaya son vermeleri istenmisti. işte bu ultimatoma postmodern darbe denildi ve hükümetin düşmesini sağladı.
 
Bu postmodern darbelerden ders alan bazı Erbakancılar, şuan ki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Adelet ve Kalkınma partisini kurdular.Kendilerini islamcı demokrat parti olarak tanıttılar. Avrupada ki Hiristiyan demokratlardan farklı değiliz, biz barışcıyız ve Ab ye üye olmak istiyoruz dediler.Biz avrupaya aitiz ve herkesin özgürce giyinip düşünebilmesi için liberal demokrasi taraftarıyız dediler. Artık başörtüsü "Türban" bir siyasi sembol değil, kişisel bir tercih özgürlüğü olarak görünmeye başladı.
 
İkibiniki senesinde Akp seçimi kazandı ve 2011 yazında Erdoğan üçüncü kez başbakan oldu. İşini aynı enerjiyle devam ettirebilecek mi ? 2011 aralık ayında bir ameliyat oldu ve bir kaç hafta çalışamadı. Seçmenlerine ne olduğu söylenmedi. Söylentilere göre ameliyat nedeni bağırsak kanserine yakalanmış olmasıdır. Askerler son on yıl içinde  hükümette olan  Akp ye tatminsizliklerini basın açıklamalarıyla, Genelkurmayın internet siteleriyle ve seçilmiş Başbakan ve bakanları görmezden gelerek göstermişlerdir.
 
Ne zaman anayasa mahkemsinin en yüksek yetkili savcısı Akp hakkında kapatma ve Erdoğon içinde politika yasağı istedi, işte o zaman Ergenekon adlı örgüt ortaya çıktı. Sonucunda askerin tüm gücünü hukuk araçlarıyla bitirmek oldu.
 
Tuhaf ortaklıklar
 
       Ergenekon, aşırı milliyetçiler ve fanatik Atatürkçüler'in Akp hükümetini devirmek için ortaklaşa kurdukları bir komplo  örgütü olduğu iddia ediliyor. Bu bir çok başlı  canavar TSK, pkk,  Türkiye işçi ve çiftciler harekatı, islamcı Türk hizbullaçılar, büyük islamcı doğu cephesi ve ultra milliyetci Türk intikam tugaylarını içinde barındırıyor. Tuhaf bir birlik oluşuyor. Güneydoğu da  35 bin insanın öldüğü  savaşta çarpışan Kürt isyancılarla birlikte Tsk nın, seçilmiş demokratik hükümeti devirmek için bir olduklarına inanmak bayağı bir hayal gücü gerektirir. Ergenekon davası  bu kadar karmaşık ve saçma suçlamalarla dolu.
 
Herkesin bildiği bir konuydu askerlerin  rejim karşıtı Türklerin ve Kürtlerin kaybolma veya ölmesinde bir sorumluluğu olduğu. İşkence ettiler, gazeteci ve yazarları susturdular. Baskı ve korkunun hakim olduğu bir ortam yarattılar.Açıkolan bir konu da Genelkurmay başkanı Başbuğ ve önceki iki generallerin başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e  daha Gül dışişleri bakanıyken cephe almalarıdır. 
 
Tüm Türkiye bu cephe almaları zamanın sıkı laikci cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer in verdiği Cumhuriyet bayramı resepsiyonunda izlemisti . Tüm medya, yüksek mevkili bürokratlar ve askerler her yıl bu resepsiyona  gelirler. Erkekler çoğunlukta smokin ve kadınlarda ya kokteyil yada uzun elbise ve çıplak omuz ile gelirler. Davetliler cumhurbaşkanı ve eşinin eline sıkması için sıraya girerler. Askerler ise kendilerine ait özel bir girişten direk Cumhurbaşkanının yanına çıkarlar. Seçilmiş başbakan, sonraları Cumhurbaşkanı Sezer den görevi devir alacak dönemin dışişleri bakanı Gül ve Akp li bakanlar yığın davetlinin arasında kendilerine bir yer bulmak zorunda kalırlar.
 
Başları kapalı eşlerini getirememişlerdi. Kapıdan geri çevrilirlerdi. Cumhurbaşkanı Sezer ve askerler devlete ait resmi makamlarda bu geri kalmış başlığı tolere etmiyorladı. Sonraları Cumhurbaşkanı Gül ve eşi Hayrünissa Cumhurbaşkanlığı sarayında davetlileri karşılarken Genelkurmay ve kurmaylar gelmeyi ret etmişlerdi. Akp yi gerici bir güç gördüklerinden fazla içli dışlı olmamayı yeğlediler.
 
Ne zaman Akp, Cumhurbaşkanı Sezer'in yerine  kendi adayını öne sürdü, askerlerde hemen internet sitelerinden bir açıklama yaptılar:  "Seçilecek yeni Cumhurbaşkanı hem özde hemde sözde Türkiye cumhuriyetnin laik yapısını savunmalıdır" diye. Atatürkün de oturduğu cumhurbaşkanlığı makamında türban, sakal veya herhangi başka bir dini eylemi devlet içinde görmek istememelerinin ve kamuoyuna ait yerleri islamlaştırılmaması fikrinin beyanatıydı bu internetten yapılan açıklama . Cumhurbaşkanlığı seçiminin akşamında Genelkurmay biraz daha ileri giderek "Tsk'nın Cumhuriyet'in değerlerinin korunması için kendisine verilmiş görevi tereddüt etmeden ve yılmadan yapacıktır" beyanını verdi.
 
Askerlerin bu müdahelesi Abdullah Gülün cumhurbaşkalığı seçilmesiyle cezalandırıldı. Askerler baş parmaklarını yine de havada tuttular. General Başbuğ Fettulah Gülen cemaatine açıkca gözdağı verdi ve cemaatin gücü ile mücadele edeceklerini söyledi. Bunu hala başarabilmiş değil.
 
Sokak savaşcısı
 
   Fettulan Gülen in Türkiye de milyonlarca taraftarı var ve Erdoğanla aynı çizgide olmasa bile  Akp oylarının çoğunluğuna sahipler. En başta asabiyet yönünden aralarında dağlar kadar fark var. Erdoğan çabuk haksızlığa uğradığına inanan ve hemen sinirlenen bir sokak savaşcısı tipi. Halk dilini de iyi anlaması ve konuşması bu karakteri pekiştiriyor. Gülen ise bir Türk sufisi ve kullandığı dilde 
genellikle mülti-kültürelliğe ve İslam felsefisine yer veriyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Başbakandan daha çok Fettulahçı görünüyor.
 
Gülen cemaati hakkında tam bir bilgi edinmek ve hedeflerinin tam ne olduğunu saptamak zor. Ilımlı bir islam anlayışına sahip olduğunu söyleyen ve birbirlerinden ayrı gruplardan oluşan bir cemaat. Kafasını kapatmayan  kadınlara ve ayrı düşüncelere sahip insanlara da aralarında yer veriyorlar.Kendilerini çogulcu bir demokrasinin öncüleri olarak görüyorlar. Cemaatin Hollanda da okulları ve yurtları var. Ayrıca büyük şehirlerde Türk işadamı ve öğrencilerinden oluşan derneklere sahipler. Gülen ismini kullanmadıkları gibi İslam kelimesinede adlarında yer vermezler.
 
Fettullah gülen Amerika da Pennsylvanıa da oturuyor. Çok az yaptığı röportajlarda anlattığı amacının İslamı sosyal eylemlerle yaymak olduğudur. Bunu da üçüncü dünya ülkelerinde hasteneler ve klinikler kurarak, afet bölgelerine yardımlar göndererek, değişik inanç da olanları bir okulda eğiterek ve dinler arası diyalog için çok çalışarak yapıyorlar.
 
Türkiye de Gülen harekatı,  büyük medya holdinglerine, gazeteci sendikaları halinde lobi gruplarına, orta ve küçük çapta işletmeler için derneklere, doktor derneklerine ve fakir Türklerden daha çok fakir Kürtlere yardım eden hayır kuruluşlarına sahipler. Cemaat ayrıca kızların ve erkeklerin Kuran öğrenmesi için yaz kamplarıda organize ediyor.
 
Bu cemaatin yüzeysel görünümü. Kendilerini Nurcular diye tanımlıyan Gülen hareketinin taraftarları dışardan birine esas hizmet nedenlerini söylemezler. Bir zamanlar laik televizyonda yayınlanan bir kasette  görüldüğü gibi  Gülen'in bilinen bir amacı var. Gülen taraftarlarına seslenirken : "Var olduğunuzu göstermeden sistemin can noktalarına girin ve merkezine ulaşın. Çoğunluğa ulaşmayı bekleyin. Zamanı gelince anayasal kurumların tüm gücünü elinize alın."
Kısaca islami bir toplum ve devlet için zamanı bekleyin ve içerden çalışın.
 
Ilımlı Müslümanlar
 
    Bu öğüt ile geçen yıllarda polis ve polis istihbaratı teşkilatına sızan Fettulahçılar bürokrasiye ve hukuk kurumlarınada girdiler. Ilımlı Müslüman olan  Gülenciler ve Akp ciler Tsk'dan hariç Türk devletinin tüm kurumlarını ele geçirmeleri an meselesidir. Laikcilerin kurduğu düzeni tek tek parçalayarak İslam ilhamlı bir devlet kurmaya çalışıyorlar.
 
Sinsice bir şekilde askerin gücünü polise kaydırdılar.Hukuk kurumları her zaman otoriterdi ve tam bir adeletli karar vermezlerdi. Bu yönden bir değişim olmadı. Sadece figürler değişti; Atatürkcüler değil  Fettulah Gülen  ve neo-Osmanlı padisahı Erdoğan taraftarları adelet sisteminde çoğunluğu elinde bulunduranlar. Bu sessiz güç değişiminden sonra polis ve mahkemeler, Akp ve nurcu karşıtlarına korku salarak gazetecileri, akademisyenleri, düşünce adamlarını ve askerleri  Ergenekon kılıfı altında susturdular. Bazıları 2007 den beri içerde yatarak ya duruşmanın başlamasını yada kararın çıkmasını bekliyorlar. Temel İnsan hakları  asker çizmeleri ile değil takunyalar ile çiğnelendi. Pro-Akp ve pro-Gülen medyası polislerin dinleme kayıtlarından alıntılar yaparak şahıslar hakkında 
karalama kampanyaları uyguladılar. Demokraside yer olmayan taktiklerle kendisinden önceki rejimi silen ve üç kez demokratik yolla çogunluğa ulaşan Akp diktatoryal bir yolda.
 
Örgütler 
 
    Tüm Kritize edenler Ergenekon örgütüne üye olmaktan suçlandı. Savcıların onbinlerce sayfalı kalın dosyaları okuduğunuzda ne bir örgüt ne de Ergenekon isminin kesin var olduğuna dair sabit bir delil bulamıyorsunuz. Örgüte üye olduğuna dair  daha kimseden bir itirafta yok. Doğrudur askerlerin, hakim ve savcıların daha düne kadar bir baskı rejimi uyguladıkları; Ancak Ahmet Şık, Nedim Şener ve sayısızca liberal laikleri de bu"derin devlet" le birlikte içeri atmak saçmalıktır. Gülen ve Polis hakkında kritik vermekten başka sabit bir suçları yok.
 
Ahmet Şık Gülen harekatı hakkından bir kitap hazırlamıştı:"İmam ın ordusu". savcıya göre bu kitabı Ergenekon örgütünün talimatıyla yazmıştı. Geçen yılın mart ayında tutuklandığında Türkiye deki durumu kısa ve öz şekilde dile getirmişti Şık: "Kim ona(Gülen) dokunursa yanar"diye. Nedim Şener aynı günün sabahında yatağından alınmıştı. Bu iki gazeteci kariyerlerinde Atatürkçüler ve askerler ile mücadelede iz bırakmışlardır. Şener kitaplarında ve makalelerinde Türk jandarması ile Türk mafyası arasında ki bağı ortaya çıkarmıştı. Geçtiğimiz yıllarda  yaptığı açıklamalarda jandarmanın Hrant Dink cinayeti ile bir ilişkisi olabileceğini belirtmişti. Ayrıca  Dink cinayetinde polisi çok baştan savma çalışmak ve olayı karanlığa gömmek ile suçlamıştı.
 
Şık kendi kitabının içeriğni 2010'da piyasaya çıkan eski polis şeflerinden Hanefi avcının kitabına dayandırıyordu. Avcı  "Dün devlet, bugün cemaat" adlı kitabında Gülen taraftarlarının polis teşkilatına ve kamu bakanlıklarına nasıl hakim olduklarını anlatıyordu. Şık kitabında sadece Hanefi Avcının da yazdıklarını  tekrarlamıştı:  İlegal telefon dinlemeleriyle, sahte delillerle, insanları zorda bırakacak fotograflarla şantaj ederek Gülen ve Akp karşıtları veya eleştirenleri anomim E-postalar ile basın da karalanıyorlardı.
 
Gülen in gazetesi Zaman da yazmış köşe yazarı Emre Uslu:"pro-Ergenekon cephesi Şık'ın kitabını Batı daki kamuoyunu yanıltmak için kullanıyorlar". Başka bir deyişle "Siz Batı dakiler, O kadar safsınız ki ılımlı insanlara askerler tarafından yapılan karalama kampanyasına alet olan Şık ve Şener gibi gazetecilere inanıyorunuz.
 
Şık ın tutuklanmasından iki hafta önce polis anti-Akpci olan internet televizyon istasyonu Oda Tv'ye baskın yapmıştı. Tam o sıra istasyon, Ergenekon sanıklarından birinin ev aramalarında polisin sahte deliller yerleştirmesinin görüntülerini yayınlamaya hazırlanıyordu.
 
Başbakan Erdoğan tekrarladığı açıklamalarında bu yatan gazetecilerin yazdıklarından dolayı değil terörizmi propaganda etmekten yattıklarını açıklıyordu. Şık'ın kitabını bir bombaya benzetiyordu.
 
İntikam
 
Erdoğan ile medya arasındaki sürtüşme "Deniz feneri" davasının arkasındakileri araştırmakla başlamıştı. Almanya da İslami bir hayır kurumu olan Deniz Feneri nin kasasından 16 milyon avro karartmakla şuçlanan bir çok Türk tutuklanmıştı. Para Türkiye aktarılmıştı. Ne zaman Doğan grubuna ait gazeteler ve televizyon istasyonları Almanya da tutuklananlar ile yüksek mevkili Akp liler arası bir bağlantı kurdu; O zaman vergi dairesi Dogan grubuna 500 milyon avroluk ceza kesti. Ayrıca Doğan grubu devlet ihaleleri dışında bırakıldı.
 
Kendince ona karşı olan veya saygı göstermeyenlerdende intikam almasını bilmiştir Erdoğan. Ankara Ticaret Odasında bir konuşmasında geçmişte bir toplantıda salona girdiğinde ayağa kalkmayan bir orgeneralin şimdi nasıl cezasını bulduğunu bir zafermis gibi anlatmıştı. O asker aynı Başbuğ gibi darbeye zemin hazırlamaktan suçlanıp tutuklanmıştı.
 
2001'de Erdoğan ailesi hakkında yolsuzlukların olabileceğini yazan bir gazeteci için Erdoğan:" O şimdi silivre de sürünüyor" demişti.
 
 
Toplama kampı
 
       Akp'nin en son eylemi- gazetecileri, yazarları, akademisyenleri, türban karşıtı din düşünürleri ve askerleri susturduktan sonra muhalefeti de susturmak için Chp lideri Kemal Kılıçdaroğlu içinde dokunulmazlığının kalkması içinde bir fezleke yollamasıdır. Başbuğ un tutuklanmasını bir politik eylem olarak değerlendirmesini, savcı hukuka müdahele olarak yorumlamış. Kendi partisinden olan iki milletvekilin de Ergenekon davası yüzünden  yattığı Silivri ceza evini ziyaretinde orasını toplama kampına benzettiğini açıklamıştı Chp lideri. Hakkındaki hukuka müdahele ediyor suçlaması, Kılıçdaroğlu'nun devamlı Akp yi Deniz feneri davasını örtbas etmekle suçlamasının da bir  etkisi olabilir.
 
Her türlü espriden yoksun hükümet ayrıca Meclise rahatsız edici materyaların getirilmesini yasaklayan bir yasa öneresi sundu. Chp li bir milletvekili Deniz feneri davasından 
ilgiyi azaltmamak için iki yıldır elinde bir fenerle geliyor meclise.
 
Ergenekon davaları tahminlerce on ile onbeş yıl arası sürer . Hantal ve opak(şeffaf olmayan,donuk) olan Türk Devlet aparatlarının içeriği değişti; laiklikten İslamcılığa.
Fikrini söylemek ve hakları için mücadele edecek bir Türk vatandaşı için fark etmez ha asker ha polis haksızlık etmiş.
 
21-12-2012
Betty Udink
Gazeteci ve yazardır. 2006 yılında "Allah ve Hava" ve 2010 yılında da "Kürt çevreleri" adlı kitapları  çıkmıştır.
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 82
: 437
Kayıt tarihi
: 11.08.09
 
 

İlgi alanlarım muzik. İlk kez Milliyet Blog'da yazı yazmayı deniyorum, daha doğrusu düşüncelerimi..