Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '10

 
Kategori
Anılar
 

Asla geri gelmeyecek o güzel yıllar; ama ben gidebilirim !

Asla geri gelmeyecek o güzel yıllar; ama ben gidebilirim !
 

Sağ baştaki, parmağı yaralı muzip çocuk ben (1970)


 

Düşünüyorum da tüm tahsil hayatımı, iş hayatımı, sosyal hayatımı benimle geçirmişler. Kim bilir kaç bin defa çevirmişimdir sayfalarını. Yarım asır sonra bile benden daha bilgililer! Bazen onlara dalıp gidiyorum. Yorgun gözlerim sulanıveriyor.

Redhouse ve Chambers's sözlüklerimden bahsediyorum !

Diyarbakır, kolej yıllarımı unutamam. Aslında ben Diyarbakır'ı unutamam. Yaşam ancak bu kadar güzel olabilirdi. Mutsuz, huzursuz tek bir yüz göremezdiniz. Bütün şehir tek bir aile gibi yaşardı. Hafta sonları Mardin Kapı'dan çıkar, piknik alanlarına yayılırdık. Birbirinden 3-5 mt aralıklarla konuşlanan aileler arasında yemek değişimleri yapılır, çiğ köfteler yoğurulur sonra da hep birlikte oyunlar oynanırdı. Dicle'nin serin sularında çimmeyi de pek severdik. Şu satırları yazarken bile gözlerim doluyor. O güzel günleri yaşattığı için kalan ömrümün her günü tanrıma şükretsem azdır.

O yıllarda ilkokul, ortaokul ve liseden Bitirme Sınavları ile mezun olunabiliyordu. İlkokulu bitirmiş ve Diyarbakır Maarif Koleji imtihanlarına girmiştim. Sonra da annem ve kardeşimle tatil için Pendik'e gelmiştik. 2 hafta sonra babamdan gelen telgraf sevinçten deliye döndürmüştü beni. Koleji kazanmıştım.

Kolej talebesi olmak bir ayrıcalıktı şehirde. Mendil cebi üzerinde yuvarlak kolej arması olan lacivert ceket ve gri pantolon prestij göstergesiydi. Çok mutluydum; ama babam yatılı olmamı istemişti. Asker adam benim de asker gibi yetişmemi istiyordu.

Şimdiki Dicle Üniversitesi'nin yerinde olan tarihi okulumuz ikinci sene şehir dışına, Şehitlik'in yanına taşındı. O günlerde etrafında in-cin top oynuyordu ve Şehitlik'ten başka sivil mezarlık da yanımızdaydı. Yalnızlığın tadını da ilk kez Diyarbakır'da tattım. Gündüzcü arkadaşlarımızı evlerine uğurladıktan sonra pek sessizleşirdi okulumuz. Yatılı talebeler hep çevre şehirlerden gelenler olurdu. Ailesi Diyarbakır'da yaşayan benim neden yatılı olduğuma akıl erdiremezlerdi. Jon'dan başka, Dirty Stone adında hayali bir arkadaşım daha vardı. Resmini kalemimi kaldırmadan çizerdim. Cadıya benzeyen, uzun burunlu bir karikatürdü işte:) Onunla okul etrafındaki boş arazide gezintiye çıkar, dertleşirdik. Sonraki tahsil hayatımda da çok yardımlarını göreceğim hocam Michael Eulenberg yaşımdan büyük konuşmalarımı dikkatle dinler ve bunları mutlaka yazmam gerektiğini söylerdi.

Tek hayatım dersler, kitaplar ve düşüncelerimdi.

Internet sayesinde Eulenberg Hoca'mı uzun yıllar sonra buldum. Şimdilerde yetmişine girmeye hazırlanıyor ve Mayıs gibi Illinois'a sürpriz bir seyahat yapmayı planlıyorum.

Kendimle ilgili fark ettiğim bir gerçek var. Her geçen gün daha fazla geçmişte yaşamaya başladım.

İlk İngilizce sözlüğüm kocaman, siyah ciltli 1969 basımı bir Redhouse'du. Diyarbakır'da yoktu ki. İstanbul'a giden bir arkadaşına sipariş etmişti babam. Adamcağız Diyarbakır'a dönerken otobüsü kaza yaptı ve hayatını kaybetti. Ama bavulundan çıkan sözlüğü ailesi bir süre sonra bize getirdi. Fiyatı 60 liraydı. Bu anlamlı sözlüğü elime her alışımda o insanın ruhuna fatiha okuyorum.

İngilizceden-İngilizceye sözlüğüm de Chambers's idi. Onu da Mustafa Enişte'm Çağlayan Kitabevi'nden alıp göndermişti. Kolej hayatım boyunca öyle çok kitap alacaktım ki, Çağlayan Kitabevi, Tokatlıyan İş Hanı, Beyoğlu adresini ömrüm boyunca unutamayacaktım. Elbette yokluk vardı o yıllarda ve bazı ders kitaplarını bir üst sınıfa geçen abilerimizden ikinci el olarak alıyorduk. O nedenle kitaplara her yeni sahibi kendi ismini yazardı. O yıllarda English Book 900'ler okutuluyordu. Benim zamanımda bütün İngilizce öğretmenleri Amerikalı Barış Gönüllüleriydi. Mehmet Sağlam Hoca'm benden yıllar sonra Diyarbakır Anadolu Lisesi adını alan okulumda öğretmenlik yaptı. Belki o daha da güncel bilgiler aktarabilir bizlere.

2 sene sonra kızları da yatılı almaya başladılar ve tam Hababam okulu olduk:) Büyük abilerimiz nedense geceleri hiç uyumazlardı:) Erkekler ve kızlar yatakhaneleri demir parmaklıklarla ayrılmıştı ve ayrı bekçileri vardı:)

Okul içinde Türkçe konuşulması kesinlikle yasaktı ve konuşan, diğerine 25 kuruş veriyordu yoksa öğretmene ispiyonlamak sevaptı:)

O günlerde kolera salgını vardı ve cebimde kocaman bir C-Vit şişesiyle geziyordum. Ne kadar işe yarayacaksa artık! Babam, "yarar." demişti ve o hep doğrusunu bilirdi!

Okul kütüphanesinde ve de içindeki piyano başında vakit geçirmeyi seviyordum.

En büyük iki eğlencemizden biri ping pong oynamaktı ki masayı kapabilmek için sabahın 5'inde hortluyorduk! Diğeri ise akşam yemeğinden sonra kantinde 8mm sinema makinesi ile siyah-beyaz belgeseller izlemekti.

O günlerin hit parçası Those were the days'di (Mary Hopkin) Fikret Kızılok da yeni parlamaya başlamıştı. The Good, The Bad and the Ugly ortalığı kasıp kavuruyordu. Maymunlar Cehennemi'nin ilk filmi de 68'de gösterime girmişti.

Bir iki bloğumda da bahsetmiştim. Çoğunuza garip gelebilecek bir huyum var! Hiçbir şeyimi atamam. O yıllardaki ders kitaplarım ve defterlerim hâlâ duruyor:) Bazen açıp nostalji yaşıyorum. Çocuk ellerimle neler çizmişim kitaplarıma! Fakat enteresan olan şu ki, Redhouse ve Chambers's'a tek bir şey yazmamışım, çizmemişim! Demek ki, 40 yıl önce bile onlar Ağır Abi'lermiş :) Küçücük çocuk, 1968'de babamla Salt Lake City'e gitmiştik. Orada Dondurmacı arabaları görmüştüm. Arabanın üzerinde "Stop me and buy one." yazıyordu. Demek öyle etkilenmişim ki kitabıma da çizivermişim. Tabii, "A ice cream man." cümlesinin de "An ice cream man." olması gerektiğini ileride öğrenecektim.

Nedenini hatırlayamıyorum, bazı kitaplarıma ismimi Ata Şahin olarak yazmışım! Çocuk aklım işte, göbek adı güncelde kullanılmaz gibi bir düşüncem mi vardı, kim bilir! O tarihlerde nüfus cüzdanı da kocaman defter gibiydi ve cüzdanda taşınmazdı ki, "aa benim ismimin içinde Kemal de varmış." diyeyim:)

Resimde sol başta olan Orhan aradı dün, "Türkiye'de misin?" dedi. Bu akşam onunla buluşacağım. Herhalde hem güler hem de ağlarız!



http://blog.milliyet.com.tr/Gecmisin_doyulamaz_tatlarina_yolculuk__/Blog/?BlogNo=175477

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..