- Kategori
- Deneme
Atatürk'ün Bolu'ya gelişi
Bolu Valisi Ali Rıza beyin kartviziti
Müzayedelerden her zaman sadece fotoğraf almıyorum.
Nadir de olsa, bazen ilgimi çeken değişik 'şey'lerle eve döndüğüm de oluyor.
Kimi obje, hikayesi ile beraber gelirken, kimileri de ancak belli bir araştırmanın sonucunda ve zamanla kurcalandıkça tatlı öykülerini ortaya döküyorlar.
Ali Rıza
Bolu Valisi
Arzı teşekkür ve tebrik arz eylerim.
19/4/1932
Cevat Abbas, Büyük Millet Meclisi'nde ilk beş dönem milletvekilliği de yapmış Cumhuriyet'in asker siyasetçilerinden.
Mustafa Kemal, işgal İstanbul'unda, limanda demirli işgal kuvvetlerine ait gemilerin arasından geçerken Cevat Abbas'a dönerek, ''Geldikleri gibi giderler...'' der. Yine aynı Cevat Abbas, Mustafa Kemal'in yaveri olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Bandırma gemisinde de, Ulu Önder'in yanındadır.
Cevat Abbas'ın tarihimizdeki yerine ait söylenmeden geçilmemesi gereken son iki not da, Türk Hava Kurumu (Teyyare Cemiyeti) ve Türkiye İş Bankası kurucusu olduğudur.
***
Bolulular uzun süredir, Gazi Paşa'yı ağırlamayı beklemektedirler. Nihayet 1934 yılının ortalarında Cevat Abbas, Bolu Valisi Ali Rıza Üner ve Belediye Başkanı Reşad Aker'e müjdeyi verir.
''Reis-i Cumhur, 17 Temmuz 1934'te Bolu'ya gelecek''tir.
Büyük bir heyecan ile hazırlıklara başlanır. Kalacakları yer ve ziyaret boyunca gerçekleştirilecek etkinlikler için gerekli olan her şey, hızla tamamlanmaya çalışılır.
Cevat Abbas, 15 Temmuz'da, Gazi'nin şehre gelişinden iki gün önce, hazırlıkları kontrol edip, yerinde görmek için geldiğinde, bir binanın içinde istif edilmiş halıları görünce, merak edip sebebini sorar.
''Halılar, Paşa'nın geçeceği yollara serilecektir...''
''Efendiler'' diye söze başlayan Abbas, ''Gazi, böyle şeyleri sevmiyor ve gösterişten de uzak kalınmasını istiyor'' dedikten sonra, O'nun bu konudaki düşüncelerini özetleyen, ''Ben saltanat heveslisi değilim, halktan biriyim. Cumhuriyet adamı olarak karşılanmak isterim'' sözlerini de yetkililere aktarır.
Mustafa Kemal, kararlaştırıldığı gibi 17 Temmuz 1934'de Bolu'ya gelir. Halkın büyük katılımı ile çok güzel bir ağırlama gerçekleşir ancak ne var ki, plan dışı bir gelişme yaşanır. Kuşadası'nda üç İngiliz subayı vurulmuştur ve bu sebeple de Paşa, acele olarak Ankara'ya dönmek zorundadır.
Şimdi de isterseniz Gazi'nin dönüş yolunda başından geçen ilginç olayı yazının sonuna bırakıp, 14 Temmuz'a, Kuşadası Kanapiçe Koyu'na dönelim.
***
Kanapiçe, Yunanistan'a ait Sisam Adası'nın tam karşısında, Karaburun çevresinde küçük bir koydur.
14 Temmuz 1934 tarihinde Sisam Adası'nda bulunan İngiliz harp gemisinden 4 subay bir sandalla, izinsiz bir şekilde sahillerimize gelirler. Kıyıda görevli askerler bu durumu farkettiklerinde sandalda üstelik de çırılçıplak bir vaziyette olan 'kaçak'lara ''DUR'' uyarısında bulunurlar. Ne var ki sandaldakiler bu ikaza karşın, denize atlayarak gerisin geriye, yüzerek kıyıdan uzaklaşmaya başlayınca, sahildeki görevli asker de ateş ederek şüpheli üç kişiyi vurmak zorunda kalır. Sandaldaki dördüncü şahıs ise kaçarak kurtulur.
Durum Ankara'ya 'Acil' kodu ile iletilir. 16 Temmuz'da İngiliz Harp gemileri limanın dört mil açığına kadar gelip demir atarlar ve bu durumu anlatması için de, Kuşadası Kaymakamı'nı ayaklarına çağırırlar.
4 kruvazör ve 7 torpido, ki kruvazörlerden bir tanesi de Queen Elizabeth'tir, kıyılarımızın hemen açığında beklerken, İngilizler Türk Hükümeti'nden olan isteklerini de bir emir şeklinde iletirler.
Kızılcahamam'da telgrafın başında bekleyen Mustafa Kemal tüm olan biteni en başından beri son derece dikkatle izlemekte ve her şeyi en ince detayına kadar da bilmektedir. İngilizlerin bu küstahlığı karşısında, tavrını net olarak ortaya koyar.
''Kaçaklar sahillerimize tecavüzde bulunurlarken, kendisine verilen emir çerçevesinde ve 1918 sayılı Kaçakçılığı Önleme Kanunu'na göre, Balıkesirli er Musa'nın ateş açması, tamamen kurallara uygundur. Kanuni vazifesini yapmış olan Türk eri Balıkesirli Musa, İngilizlerin isteği üzerine ne yerinden alınır ne de cezalandırılması istenebilir. Bunun için Britanya İmparatorluğu ile gerekirse savaş dahi göze alınır...''
Bu kararlı tavır karşısında İngiliz Donanması'nın yelkenleri suya iner. Ölenler adına denizde gerçekleştirilen cenaze merasiminin ardından sahillerimizden uzaklaşır ve geldikleri gibi de giderler.
O zamanki Kuşadası Kaymakamı Dilaver Argun, daha sonraları o günlerdeki duygularını şöyle anlatır, ''Bu emir, bu haysiyetli ses beni ağlattı. Genç bir kaymakam olarak bütün benliğim, gurur ve iftiharla sarsıldı. Atatürk'ün o günkü sözlerini hayatım boyunca hiçbir zaman unutmayacağım...''
Şimdi dönelim bu olaylar üzerine Bolu ziyaretini kısa kesip, şehirden ayrılmak zorunda kalan Mustafa Kemal'in dönüş yolunda başına gelene.
Gazi, haberi alınca beraberindekilerle beraber acele olarak Ankara'ya dönüş yoluna çıkar. Bu arada da yollarda hummalı bir çalışma vardır. Yollardaki çukurlar, kum ve çakıllarla doldurulmaya çalışılmaktadır. Yine bu çalışmalara denk geldikleri bir anda Mustafa Kemal, aracın durmasını ister ve durduklarında da yol çavuşuna, ne yaptıklarını sorar.
Mehmed Çavuş, yanına yanaşıp, kendisine onca işinin gücünün arasında soru soran kişinin yüzüne bakıp da zaman kaybetmeden yanıtını verir, ''Gazi Dolması'' yapıyoruz.
Mustafa Kemal şaşırır, ''O ne demek?'' diye sorar. Mehmet Çavuş ancak o zaman durumun ve kiminle konuştuğunun farkına varır. ''Paşam'' der, ''Sizin yolda sarsılmamanız için, çukurları dolduruyoruz.''
O anda yanlarına ancak yetişmiş olan Vali Ali Rıza Üner'e döner ve Mehmed Çavuş'un taltif edilmesini ister Gazi.
İşte bir kartvizitten, Atatürk'e ait, içiçe geçmiş iki anektod. Hala, 'itibar'ın saraylarda ve temellere dayanmayan boş konuşmalarda olduğunu sanan cahillere belki bir katkısı olur umuduyla yazdım.
Ne demiş atalarımız, ''Çıkmayan candan umut kesilmez''.