- Kategori
- Sivil Toplum
Atatürk ve Özal...
Toplumumuzun önde gelen bazı aydınları da dâhil olmak üzere bazı insanlar yıllar boyu, Rahmetli Turgut Özal'ı bir şekilde 'İkinci Atatürk' olarak gösterme çabasında oldu. Şimdi bir durum değerlendirmesi yaparak, aralarında bırakın benzerlik olmasını, Rahmetli Özal'ın yapıyormuş gibi göründüğü ancak yapmadığı hatta tam tersini yaptığı icraatlarıyla nasıl da topluma zarar verdiğini ve de Cumhuriyet ve Aydınlanma Devrimine indirdiği darbelerin bazılarını sizlerle paylaşmak isterim.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki yapı ve de yaşanan geçmiş olarak, Ulu Önder'le, Rahmetli Turgut Özal arasında her hangi bir benzerlik kurulamaz, kurulmamalıdır da. Böylesine tarihi bir hatayı yapmaya kimse cüret dahi etmemelidir. Neden mi? Müsadelerinizle hemen izah edeyim...
Bir tanesi, daha askeri okul sıralarındayken arkadaşlarına 'Türk Milletine en çok yakışacak yönetim şekli Cumhuriyettir' diyebilecek, erdeme, akla ve de ön görüye sahipken, diğeri onun yaşlarındayken tarikatlardan beslenen bir çevrede hayat mücadelesi içerisindeydi. Rahmetli Özal dünyasını, tarikatlardan beslenen bir ortamdan çıkarak, sadece bir mühendis kafasıyla gözlemleyerek ABD'ye duyduğu hayranlıkla şekillendirirken, Ulu Önder binlerce kitabı okumuş, sayfaların yanlarına notlar tutmuş ve binlercesine de göz atarak şekillendirmiştir. Yani, birisi maneviyatla beslenirken, batı toplumunun gelişmişliğinin nedenini felsefi ve aydınlanma boyutlarında aramazken, bir diğeri okuduğu binlerce kitapla, hem batı hem de doğu toplumunu felsefi anlamda anlayabilmesinin sonucu elde ettiği gücün kendisine verdiği akıl kullanabilme yeteneği ile beslenmiş, Anadolu İnsanının gerçek sorunlarını görmüş ve ona göre çözümler üretmiştir. Aslında bu da başka bir insanüstü özelliğidir Ulu Önder'in. Günümüzde çoğu insan kitap okumaya vaktim yok derken, Ulu Önder hayatı cepheden cepheye geçtiği, sürekli ihanetlere uğradığı ve kısacası hayatı hep koşuşturmaca içerisinde geçtiği halde, binlerce kitabı sadece okumakla kalmamış, aynı zamanda özümsemiş ve tüm bu okuduklardan elde ettiği doğruları ve güzellikleri Türkiye Cumhuriyetinin temellerini atarken kullanmıştır.
Şimdi gelelim günümüzde yaşadığımız toplumsal bozulmanın temellerinin baş mimarı olduğunu düşündüğüm Rahmetli Özal'ın akıl kullanma, bilim ve aydınlanma gibi kavramlara yaklaşımına. İlk olarak Rahmetli Özal'ın iktidara geldikten sonra Genel Bütçeden Eğitime ayrılan payın 1983 yılından 1986 yılına kadar %15, 2'den %12, 2'ye gerilediğini belirtirsek sanırım, diğer ayrıntılardan bahsetmemize gerek kalmaz. Tüm Yükseköğretim ödeneğinde bilimsel araştırma ve yayın faaliyetlerinin payı 1984'te %2, 8'den, 1986'da %1, 9'a inmiştir. Aslında Rahmetli Turgut Özal'ın, Sayın Erdal İnönü için kullandığı 'babasının adıyla Profesör oldu' ifadesi onun bilime ve bilim insanına bakışının en açık göstergesiydi. Batı'da hiç kimseye babasının adından dolayı, kendisine ait bir bilimsel kuramı kimse hediye etmez olduğunu da anlamamış olduğunu bizler de anlamış olduk, bu ifadesiyle.
Şimdi durum böyle iken, eğer birileri çıkıp bizlere Özal İkinci Atatürk'tü demeye devam ederse, bizlere 'dur be adam, madem ikinci Atatürk'tü ülke neden günümüzde 1980 öncesinde olmadığı kadar cehalet batağında, herkes maddiyatçı, herkes çıkarcı herkes kendi cebini düşünür olmuş, toplum daha da muhafazakârlaşmışken ahlaki değerler neden bu kadar çöktü. Toplumda neden akıl kullanmak ve bilim yapmak değersiz bir hal aldı, toplum neden bu kavramlardan korkuyor' demek hakkı düşer. Düşünün; bir başbakan olarak hem Üniversite açıyorsunuz hem de Eğitime ve Bilimsel çalışmalara ayrılan payı düşürüyorsunuz. Düşünün; bir başbakan olarak hem özgürlükleri artırmak hem demokrasiyi geliştirmek istiyorsunuz hem de bunların olabilmesi için mutlak bir şart olan gerçek vatandaşlara sahip olabilmek için gerekli en önemli araç olan Eğitime ve Bilime ayrılan payı düşürüyorsunuz. Düşünün; hem ABD'deki gibi silahları serbest bırakıyorsunuz hem de silah bulunduran insanların bilinçli insanlar olması gerektiği koşulunu unutarak, bu kişilerin eğitiminde kullanılacak bütçe oranını düşünüyorsunuz.
Eğitilmemiş insan topluluklarının sonucu da, kullanılmaya hazır, tarikatların, İslami holdinglerin kucağına düşen, AKIL kullanımının ne olduğunu dahi algılayamayan kullara sahip olmaktır. Bu durumda da, ne süper güç olabilirsiniz ne de Dünyada söz sahibi olabilirsiniz. Bunu, paranız olsa dahi yapamazsınız.. Sadece para ile dünyada hükmedilecek olsaydı, Suudilerin şimdilerde sahip oldukları petrolün geliriyle tüm Dünyaya hükmediyor olması gerekirdi. Ancak edemiyorlar.. Aradaki tek fark da, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde bir aydınlanma, akıl kullanımı önündeki engellerin kaldırılması için bir girişimin henüz olmamasıdır. Tabiî ki, burada kısmen de olsa, tüm ihanetlere rağmen hala akıl ve aydınlanma yolunda ilerleyen Cumhuriyetimizi ayrı tutuyorum.
Toplumumuzun İkinci Özal'lara değil, İkinci Atatürk'lere ihtiyacının olduğunu bir defa daha hatırlatarak, Cumhuriyetimizin daha aydınlık, daha müreffeh, daha aydınlık yarınlarına çok kısa bir sürede ulaşacağımıza dair umudumu sizlerle paylaşmak istiyorum.