Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Atatürk ve sanat... Yoksa zanaat mı?

Atatürk ve sanat... Yoksa zanaat mı?
 

Zanaat ve sanatın kaynaştığı bir eser - Dolmabahçe Sarayı'nın hazine kapısı...


SANATSIZ KALAN BİR MİLLETİN HAYAT DAMARLARINDAN BİRİ KOPMUŞ OLUR... (M.Kemal Atatürk)

Atatürk'ün, genellikle sanat çevrelerinde ya da kendilerini sanatçı sayan kişilerin oluşturduğu gruplarda sık sık tekrarlanan bu sözünü ne zaman, nerede ve ne maksatla söylediğine geçmeden önce, "sanat" kavramına kısaca değinmek istiyorum.

Sanat, bazı soyut kavramlar gibi, günlük yaşamda fazlaca tartışılan - örneğin "kültür" gibi - ama anlam bakımından üzerinde tam olarak düşünce birliğine varılamayan kavramlardan biridir.

Sanat.. .Güzel sanatlar... Küçük el sanatsanatları... Kültür ve sanat festivali... Esnaf ve sanatkarlar... Türk sanat müziği... Heykel sanatı... Tiyatro sanatı... Askerlik sanatı... Sanat filmi... Sanat olayı... Konuşma sanatı...vs.

Atatürk, acaba yukarıdaki sözü, bu örneklerden hangisi için... Ya da bu sözü hangi sanat etkinliği öncesinde verdiği bir beyanatta söylemiştir?

Buna yanıt vermeden önce, Atatürk'ün "sanat" sözcüğünü kullandığı bir iki konuşmasına bakalım...

* 17 Mart 1923... İzmir İktisat Kongresi Açış Söyevi'nde, halkımızın, menfaatleri yekdiğerinden ayrılır sınıflardan değil, aksine mevcudiyetleri ve mesaileri yekdiğerine lazım olan sınıflardan oluştuğunu söylerken; "çiftçinin sanatkara, sanatkarın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunların hepsinin yekdiğerine muhtaç olduğunu kim inkar edebilir?"(1)

*1 Kasım 1934... Büyük Millet Meclisi'nin dördüncü toplanma yılını açarken ; Güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu, yapılmaktadır. Ancak, bunda en çabuk ve en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir(2)

Şimdi Atatürk'ün, farklı zaman ve zeminlerde söylediği yukarıdaki sözlere bakarsak, Atatürk'ün "sanat" sözcüğünü de farklı anlamlarda kullandığını görüyoruz...

Atatürk, İktisat Kongresi açış konuşmasında "sanat" sözcüğünü, "çiftçi, tüccar, amele..." gibi sanattan çok "zanaat" ve "zanaatkar" ; Büyük Millet Mecisi'nin dördüncü toplanma yılını açarken yaptığı konuşmada ise, günümüzde anladığımız şekilde "sanat" ve hatta "güzel sanatlar" anlamında kullanmıştır.

SANAT - SANATKAR / ZANAAT - ZANAATKAR...

Bloğumun burasında, "sanat" ve "zanaat" sözcüklerinin anlamına bakmamız gerekiyor...

Bu iki kelimenin, Türkçe sözlükteki anlamları şöyledir :

Sanat(Ar. şan'at): 1-Bir duygunun, tasarının veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık...2. Bir şeyi yapmada gösterilen ustalık... Bu sözcüğün, en son anlamı da "zanaat" ın ifadesi içindir... Sözlükte şöyle bir örnek verilmiştir(3) :

Sanat Enstitüsü: Endüstrinin türlü dallarına ve küçük sanatlar alanına usta, işçi ve teknisyen yetiştirmek amacını güden öğretim kurumu...

Ama, sözlükteki "santçı" ve sözcüğünün karşılığına baktığımızda, ""usta, işçi ve teknisyen" gibi elemeanlardan söz edilmiyor; "sinema, tiyatro, müzik " gibi sanat eserlerini oynayan, okuyan, yorumlayan kimseler konu ediliyor.

Yani, Subay okulundan, subay; polis okulundan, polis çıkıyor ama sanat okulundan ya da sanat enstitüsünden sanatçı çıkmıyor... Ne çıkıyor? Usta, kalfa, işçi ve teknisyen çıkyor...

Sanatçı nereden çıkıyor?

Sanatçı, her yerden çıkıyor... Girin bir müzik stüdyosuna, bastırın parayı, karga gibi sesinizi tornistan etsinler bülbül sesine çevirsinler; sonra da kıytırık bir kaset doldurun ve bir yerde okuyun; bir sinema filminde ya da bir dizide küçük bir rolde oynayın işte oldunuz sanatçı... Ha, unutmadan, Güzel Sanatlar Akademisi'nden ya da konservatuardan da sanırım sanatçı çıkıyor; ama "çakma" sanatçılardan onları görme imkanımız pek olmuyor.

Şimdi de "zanaat" sözcüğünün anlamına bakalım:

Zanaat(Ar. şina'at) : 1. İnsanların maddeye dayanan ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte tecrübe ve ustalık gerektiren iş, sınaat (Ar. şina'at = zanaat)...2. El ustalığı isteyen işler...(4)

"Sanat" ve "zanaat" sözcüklerinin anlamlarına baktığımızda, sanat ve zanaatın, zaman zaman farklı anlamlarda kullanıldığını kimi zaman da aynı anlamı içerdiğini görüyoruz....

Şimdi de, Atatürk'ün bloğuma başlık yaptığım sözlerini, ne zaman, nerede ve ne maksatla söylediğine gelelim... Ne diyor Atatürk, bir kez daha anımsayalım : "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur".

Atatürk, bu sözleri, kendi zamanında kurulan ne "Musiki Muallim Mektebi' nin, "Devlet Konservatuarı"nın açılışında, ne Gazi Eğitim Enstitüsü'nün "Resim-İş ve Müzik Bölümü'nün hizmete girişinde, ne bir "Devlet Resim ve Heykel Sergisi"nin temeli atılırken, ne Dolmabahçe Sarayı'ndaki Velihad dairesinin "Resim ve Heykel Müzesi" haline getirilirken ve ne de "Konya Eski Eserler Müzesi'nin açılışında söylemiştir...

Atatürk, bu sözleri, 16-Mart-1923 yılında Adana'da , Adana Esnaf Cemiyeti'nin verdiği bir çay partisinde söylüyor... Dinleyenleri de, bildiğimiz ve algıladığımız sanatkarlar değil; Adana'nın esnafıdır; yani, el zanaatları ve küçük ticaretle geçinen kimselerdir.

Atatürk konuşmasına, "Adana'nın muhterem sanatkarları" diye başlıyor ve şöyle devam ediyor:

"...Bir milleti yaşatmak için birtakım temeller lazımdır ve bilirsiniz ki, bu temellerin en mühimlerinden bir sanattır. Bir millet, sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve âlil bir kimse gibidir. Hatta kastettiğim manayı bu söz de ifadeye kafi değildir. Sanatsız kalan milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur...(5) (Oldukça uzun konuşma bu doğrultuda devam edip gidiyor. Koyu harflerle vurgulama bana aittir).

NOT : Atatürk, 3-Nisan 1922 tarihinde Konya Askeri Nalbant Okulu'nun diploma töreninde yaptığı konuşmada da, Askerliğin ve kahramanlığın bir sanat olduğunu ifade ederken, askeriye içindeki "nalbantlığı" da "sanat" kavramı içinde sayıyordu(6).

Aklınıza şöyle bir soru gelebilir...Atatürk, Adanalı esnafa yaptığı bu konuşmada yanlış bir kelime mi kullandı?... "Zanaat" demesi gerekirken "sanat" mı dedi acaba? Yoksa, söylediklerini, onun "Söylev ve Demeçleri"ne aktaranlar mı bir hata yaptılar?

Bence Atatürk, "sanat" sözcüğünü bilinçli olarak kullanmış da olabilir..Yukarıda, "sanat " sözcüğünün anlamını yazarken, bu sözcüğün en son anlamının da, "zanaat" olduğunu belirtmiştim.

"Sanat" sözcüğünün anlamını bir kez daha hatırlayalım... "Bir duygunun, tasarının veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı ve veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık"

Sanat, özetle, "hayal gücü, duygu, tasarı, güzellik ve yaratıcılık" kavramlarının sonucu ortaya çıkan bir iştir... Eski eserlerin çoğu böyle değil midir?

Bir Süleymaniye Camii, mimari ayrıntılarına bakınca bir sanat eseri değilmi dir?...Eski bir sarayın duvar ve tavan süslemelerini yapan "nakkaş(bezekçi) ustası" bir "sanatkar" değil midir?... Bir demirci ustası, bir evin penceresinin demir parmaklığını yaparken "yaratıcılığını" ortaya koymaz mı?... Bir eyer ustasının yaptığı süslemeli bir eyer, bazan görenlerde hayranlık uyandırmaz mı?... Bir halıyı, bir resim tablosu gibi işleyen bir halıcıya, sıradan bir halıcı demek biraz haksızlık olmaz mı? O bir "sanatkar" değil midir?

Kimbilir, belki de Atatürk, bu şekil düşündüğü için "zanaat" yerine "sanat" sözcüğünü tercih etmiştir..

Ben, duygusunu, hayal günü, içindeki güzelliği demir çubukları kullanarak somutlaştıran bir demirci ustasını, makinelerle tornistan edilmiş sesiyle doldurdu bir kasetle kendisini sanatçı sayan kıytırıklara tercih ederim.

cdenizkent

____________ : .

(1) M.Kemal ATATÜRK, Söylev ve Demeçler, Cilt-II, 1989, s.116

(2) A.g.y., Cilt-I, s.396

(3) Türkçe Sözlük, Milliyet Yayınları, 1992

(4) A.g.y.

(5) M.Kemal ATATÜTK. A.g.y. Cilt-II, s.129

(6) A.g.y., s.35

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..