- Kategori
- Sanat Tarihi
Atlar koşarken ayakları havada mıdır?

koşan_atlar
Hepimiz, “nesneler böyle görülmez” diye ayaküstü ve ivedi yargılar vermeye yatkınızdır. İşin tuhafı, doğanın hep geleneksel tablolardaki gibi göründüğünü sanırız. Çok yakın bir zamanda gerçekleştirilen şaşırtıcı bir bulgu, böyle bir kuramın temelsiz olduğunu kolayca göstermeye yetmiştir.
Yüzyıllar boyunca, binlerce kişi koşan atları seyretmiş, at koşularında ve sürek avlarında hazır bulunmuş, savaşlarda şahlanıp fırlayan veya av köpekleri ardında koşan atları betimleyen resim ve baskılardan hoşlanmıştır. Epsom at yarışlarının ünlü betiminde, tanınmış Fransız ressamı Géricault’un yaptığı gibi (Resim-13), ressamlar ve oyma ressamları, atları her zaman, sanki koşunun atılımı içinde havada süzülürcesine, dört bacağı da gerili olarak resmetmişlerdir. Bu tarihten elli yıl kadar sonra fotoğraf makinesi, hızla hareket eden atları anında tespit edecek yetkinliğe ulaşınca, hem ressamların, hem de seyircilerin yanıldıkları çıktı ortaya. Çünki dörtnala koşan hiçbir at, hiçbir zaman, bize “doğal”mış gibi göründüğü biçimde hareket etmez. Aslında, bacaklarını yerden biri biri ardına kaldırır (Resim-14). Bir an düşünürsek, bunun başka türlü olamayacağını anlarız. Yine de, ressamlar bu yeni bulguya dayanarak, hareket eden atları gerçekte gibi çizmeye başladıkları zaman bile, tabloları yanlış olduğu gerekçesiyle eleştirildi.
<ımg height="176" alt="" src="http://lh5.ggpht.com/_lj-a2SX2upM/SsS2mV3zypI/AAAAAAAABFQ/vInVbLL1BQg/s400/14_Horse_race.jpg" width="240">ımg>
Bu, kuşkusuz abartılmış bir örnek. Ne var ki, benzer yanılgılar, ilk bakışta sanıldığı gibi pek de seyrek değildir. Hepimiz, alışılmış renk ve biçimleri, biricik doğru renk ve biçimlermiş gibi sayma eğilimindeyiz. Çocuklar kimi zaman, yıldızların, aslında hiç de öyle olmadıkları halde, yıldız biçiminde olduğuna inanırlar. Bir tabloda gökyüzünün mavi, otun da yeşil olmasına direnen kimselerin, bu çocuklardan pek farkı yoktur. Bu kimseler, bir tabloda başka renkler görünce öfkelenirler. Oysa mavi gök ve yeşil çayırlara ilişkin her şeyi unutmayı bir denesek; sanki bir keşif yolculuğuna, başka bir gezegenden şimdi gelmişçesine dünyaya bakıp onu ilk görmüş gibi olsak, işte o zaman nesneler daha değişik ve şaşırtıcı renklerde görünürlerdi bize. Evet, ressamlar da bazen bir keşif yolculuğuna çıkmış sanırlar kendilerini. Onlar, dünyanın her türlü bayat algısının dışında; pembe ten, sarı veya kırmızı elmalara ilişkin her türlü önyargının dışında, dünyayı yepyeni görmemizi isterler. Bu basmakalıp düşüncelerden kurtulmak kolay değildir elbette, ama bu kalıplardan en çok kurtulan sanatçılar, çoğunlukla en ilginç yapıtları veriyorlar. Bize, doğadaki varlıkların hiç düşlemediğimiz yepyeni güzelliklerini görmeyi öğretenler de onlardır.
Eğer onları izleyip, onlardan bir şey öğrenirsek, pencereden dışarı bakmak bile heyecan verici bir serüvene dönüşecektir.