Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Ayrılık travması ve ardından gelen yas süreci

Ayrılık travması ve ardından gelen yas süreci
 

İnsanoğlu doğası gereği birşeylere bağlanma ihtiyacı taşır ve bu bağlandığı nesne veya kişilerden, aradaki bağın kuvvetine göre, kolay kolay vazgeçemeyebilir. Bağlanma duygumuzun gelişmesi bebeklik cağlarımıza uzanır. Bebeklik çağlarında, duygusal, fiziksel ve sosyal ihtiyaçlarımızı karşılayacak birinin olmaması durumunda, hayatta kalmamız ve sağlıklı bir şekilde büyüyebilmemiz mümkün değildir. Sahip olduğumuz hayatta kalma içgüdüsü, bizim birine ya da bir nesneye olan bağlanma ihtiyacımızın temelinde yatan etmendir. Bebekken annemize ya da bize bakan kişiye karşı geliştirdiğimiz bağlanma şekli, ileride arkadaşlarımıza, ve özellikle de romantik ilişki yaşadığımız kişiye olan bağlanma stilimize oldukça benzer. Bebekken ihtiyaçlarımızın karşılanması adına devamlı birine ihtiyaç duyduğumuz için, bu kişiden ayrılmak bizde belirli bir düzeyde “kaygı” yaratır. Bu olguya “ayrılma kaygısı” denir. Yaşımız ilerledikçe, annemizle ya da bize bakan kişiyle geliştirdiğimiz bu ilişki ya da ayrıldığımızda duyduğumuz kaygı düzeyi değişse de, içgüdüsel olarak hayatımızdaki birinden ya da birşeyden ayrılmak bizde belirli bir ölçüde “kaygı” ve “endişe” yaratır. Bu kaygının derecesi kaybettiğimiz ilişki, kişi ya da nesnenin bizim icin ne anlam ifade ettiğine, derinliğine, ne kadar süredir bizimle olduğuna ve hayatımızdaki önemine göre değişir.
 

İlişkinin bitimi ardından yaşanan süreç de tıpkı kaybettiğimiz diğer kişiler veya ölüm ardından yaşanan süreç gibi bir yas sürecidir. Birlikte olduğumuz kişinin hayatımızdan çıkmasının ardından yaşanan yas sürecini sağlıklı bir şekilde yaşamak ve bununla halleşebilmek, süreçten güçlenerek çıkabilmek adına büyük önem taşır. İlişkinin ardından yas süreci yaşamayan bireyler, ya ilişkilerine fazla sıkı bağlanan ya da hiç bağlanmayan kişilerdir. Her kayıp bizde farklı sürelerde ve yoğunlukta da olsa, kaçamayacağımız bir keder süreci yaratır. İlişkinin bitimiyle girilen süreçte de kendimize bu yas sürecini yaşamaya izin vermek, sağlıklı bir kapanış yapabilmemiz ve ayrılıktan güçlenerek çıkabilmemiz açısından önemlidir. İlişki bittiğinde, özellikle karşı taraf ilişkiyi noktalandırmaya karar verdiğinde, bilinçaltımızda kendimizi terkedilmiş, ihanete uğramış ve yalnız bırakılmış hissedebiliriz. Bu hisler ve ayrılık sürecimiz, önceden yaşadığımız ayrılıklar, terkedilişler ya da kayıplarla tetiklenebilir. 

Ayrılık sürecinde yaşanan yas sürecini zorlaştıran veya sağlıklı bir şekilde yaşanmasını engelleyen çeşitli faktörler vardır: 

1) Terkedilen kişinin duygusal yapısı  Daha önce birçok kayıp yaşamış, çocukluğunda ebeveynlerinden yeterince destek, ilgi ve şefkat görmemiş kişiler, ayrılıklarını daha yoğun ve zor yaşayabilir. Bu kişiler, ayrılığı kabullenme ve yas sürecini yaşama konusunda daha dirençli ve kaygılı olabilirler.

2) İlişkinin doğası 

Partnerimize duygusal veya fiziksel olarak bağımlı olduğumuz ilişkilerde, ya da ilişkinin zihnimizde henüz yarım kalan ve tamamlanmamış olması durumunda, ayrığı kabullenmemiz ve üstesinden gelebilmemiz güçleşir.

3) Ayrılığın yaşandığı durum  Ani ya da kötü bir şekilde biten (aldatma, şiddet ya da bir anda sebep gösterilmeksizin noktalandırılan) bir ilişkinin ardından bu durumun üstesinden gelebilmek daha da güçleşebilir.

4) Yasın yaşanmasına ve ifade edilmesine karşı olan bir kültürün içinde yaşıyor olmak Bazı kültürlerde yasın yaşanmasının ve bu süreçte ortaya çıkan öfke, keder, kaygı gibi duyguların gösterilmesinin zayıflık ya da uygunsuzluk olduğuna dair normlar ve inanışlar vardır. Bu kültürlerde kayıp yaşayan kişinin güçlü durmasına, kırıganlığını göstermemesine veya ağlamamasına dair beklentiler vardır. Bu durumda ilişki ardından yaşadığı duyguları gizlemesi gerektiğini düşünen kişiler, yas sürecini yaşamakta sıkıntı çekerler. Bu bastırma da kayıplarıyla sağlıklı bir şekilde halleşememelerine, ve bu ilişkinin onları ilerideki hayatlarında veya ilişkilerinde takip etmesine yol açabilir.

Her kaybın ardından keder yaşamak normaldir. Bu süreci inkar etmek ya da görmezden gelmek, kolunuzdaki açık bir yarayı görmezden gelmeye benzer. Nasıl ki vücudumuzdaki hastalıkları veya yaraları ihmal etmek onların daha da kötüleşmesine ve bize daha da acı vermesine yol açarsa, kaybı ihmal etmek de, ruhumuzdaki bir yarayı daha da kötü hale getirmekten başka bir işe yaramaz. Yaralarımızın iyileşme süreci yaramızın derinliğine, bağışıklık sistemimizin ne kadar güçlü olduğuna, iyileşmek adına olan inancımıza ve uyguladığımız tedaviye göre değişiklik gösteriyorsa, ayrılıklar ardından yaşadığımız yas ve iyileşme sürecimiz de duygusal ve psikolojik anlamda ne kadar güçlü olduğumuza, yaşadığımız ilişkinin derinliği ve bizim için olan anlamına, yas sürecini nasıl yaşadığımız ve kendimize bu süreçte nasıl davrandığımızla ilgilidir.

Bir ilişkinin bitimini kabullenebilmek, ve bundan vazgeçebilmek, önceki yaşadığımız ayrılıklara verdiğimiz tepkiler ve bir sonraki adımı atmaya ne kadar istekli olduğumuzla doğru orantılıdır. Yas sürecini tamamlayıp hayatımıza devam edebilmeye ne kadar istekliysek, ve bu bitişle ilgili olan korkularımız ve kaygılarımızla yas süreci boyunca ne kadar sağlıklı yüzleşebilirsek, bu süreci atlatmamız o kadar kolay olacaktır.

 
Toplam blog
: 10
: 3784
Kayıt tarihi
: 23.12.10
 
 

Merhaba, İlişki ve aile problemleri, çocukluk çağı travmaları, cinsel, fiziksel, duygusal istismar ..