- Kategori
- Gündelik Yaşam
Ayrılıkçı terörle mücadele; yaşanmış süreçler

Önceleri kırsal alanla sınırlı olan ayrılıkçı terörist faaliyetler, yirmi beş yıl sonra büyük kentlerin cadde ve sokaklarını da terörize edebilir noktaya gelmiş, hemen her kentte çeteleşmeler, kamuda ise informal yapılanmalar tırmanışa geçmiştir. Olayların dünyadaki etkilerinin ise lehimize seyrettiği söylenemez.
Üzülerek kabul etmemiz gerekir ki çeyrek asırdır ayrılıkçı terörle mücadelede biz, nerdeyse tüm enerjimizi silahlı mücadelede harcamaya mecbur edildik. Davranış sürecindeki (bkz. http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=68164.) menfi sapmalara yol açabilecek etkenleri dikkate almadık. Bu konudaki sorumluluklarımızı günlük politik endişelerle ya sürekli erteledik, ya üstünü örttük ya da Güvenlik Kuvvetlerine göçerip ayrılıkçı terörle mücadeleyi teröristlerle mücadeleye indirgedik (konuyla ilgili bkz. http://www.usakgundem.com/makale.php?id=57); mücadeleyi son aşamasında kabullenmek zorunda bırakıldık.
Söz konusu kaçışların yarattığı boşlukların, teröristler ve yandaşları tarafından nasıl istismar edildiğini hayretle ve nefretle izlemek zorunda kaldık. Kamuoyu baskısı karşısında sorumluluklardan kaçışa da -dış güçlerin telkinleriyle- sözde demokratik ve sözde insan odaklı gerekçeler icat edebildik. Ve bugüne geldik…
Oysa davranış sürecindeki etkileşimleri 1970’li yıllardan itibaren doğru algılayabilseydik, ortaya çıkabilecek menfi sapmalara meydan bırakmayabilir, toplum içindeki etkileşimlere yön verebilir, ayrılıkçı terörü ve silahlı mücadeleyi -kuvvetle muhtemel- münferit olaylarla sınırlı tutabilirdik.
Düşünen her insanımızı üzen diğer bir husus, bu gibi gerçekleri öne çıkartan hemen her çalışmanın süreç sorumluları tarafından söz birliği yapılmışçasına “Abartılmış moral bozucu politik söylemler…” olarak nitelendirilebilmesidir.
Oysa rahatsızlıklarımızı gizlemek veya bunlarla mücadeleyi ertelemek, bizi rahatsızlıklardan kurtarmaz; aksine kısa sürede daha güçlenmiş ve tüm bedenimizi sarmış olarak tedavisi imkansız durumlara sokabilir. Nitekim ayrılıkçı terör örgütünün içeride ve dışarıda yayılmasında, organize suçların ise ivme kazanmasında, davranış süreci ile ilgili etkileşimlere dair gerçeklerin üstünü örtmeyi ve sorumlulukları sürekli ertelemeyi politik beceri olarak gören tercih ve yaklaşımların büyük vebali olduğunu herkesin kabullenmesi gerekir. Bu vebal, sadece yakın bir döneme ait değil, politika algılamalarındaki bozulmanın başladığı dönemlere; 1950’li yıllara kadar uzanıyor.
O yıllarda başlayan politik çekişmeler, 1960 politik çirkinlikler ve acılar sürecini yaşattı. Bu süreçte, ne yazık ki terbiye ve eğitim sisteminde özgür iradenin yer almadığı insanların önüne Özgürlükçü Demokrasi kondu. Özgür iradeden yoksun yığınların menfi sapmalarıyla bir başka acı; 1971 süreci yaşandı. Yine 1970’li yıllarda Politik endişelerle kıyasıya istismar edilen kesimlere ait zaaflar, acılar ve değerler… Seçim mitinglerinde şahit olduğum yöreye göre söylenmiş; “Halklara özgürlük!”, “Mezhebinden dolayı horlanan benim halkım…”, “Mahkemede tercüman kullanmak zorunda bırakılan benim insanım…”; “İnancını yaşayamayan milletim…” gibi yürek burkan söylemlerin halâ kulaklarımda çınladığını itiraf etmeliyim.
Politik endişeyle sınırlı, fakat maksadını aşan söylemlerdi bunlar; bir neslin mahvına da neden olmuştu. Sonuçta; bu defa yürekler ezen 1980 süreci yaşandı; özgürlükler askıya alındı. Etkisini nesiller boyu sürdürecek bir başka eziliş… ortadan kaldırılması güç başka ikiliklerin başlangıcı…
Geçen neredeyse yarım asırlık süre zarfında, o söylemlerin sahipleri maksadı ifa için neler yaptılar da bugünlere geldik? Politik endişeyle söylenmiş o günün eylem ve sözleri maksadını aşarak bugün, birilerinin amacı veya istismar aracı olmuştur… dersek abartmış mı oluruz?
Ayrılıkçı terörle mücadelede Birinci Safhayla (Birinci Safha ile ilgili bkz. a.g.y.; İkinci ve Üçüncü Safha ile ilgili bkz. http://www.sucbilimi.org) ilgili ciddi çalışmaların yapılmaması durumunda kesin başarıyı yakalamak mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle; öncelikle tüm menfi sapmalara temel teşkil eden insanın davranış sürecine ve bu süreçteki temel faktörlere ve etkileşimlere odaklanmak, istismarlara açık kapı bırakmamak gerekiyor
İkinci ve Üçüncü safhalarla ilgili sorumlulukların objektif yaklaşımlarla yerine getirildiği üzerine endişeler vardı ancak; benimsenen “Teröristlerle mücadelede birliklerin profesyonelleştirilmesi…” yaklaşımı (bkz. http://www.milliyet.com.tr/2007/06/27/son/sonsiy16.asp). buruk da olsa sevinçle karşılanmış, başarı umutları yeniden filizlenmiştir
Geçmişi değiştiremeyeceğimize göre, yaşanmış süreçlerden dersler çıkartıp objektif çözümler üretmemiz ve geleceği buna göre biçimlendirmemiz gereklidir diye düşünüyoruz.
Yaygın kanaat; ayrılıkçı terörist faaliyetler ve organize suçlarla mücadelede başarının davranış sürecine odaklanmaya bağlı olduğu; aynı zamanda, eylemler öncesi ve sonrası evrelerdeki toplam başarıyla ilgili olduğu yönündedir.
Siyasi iradenin ve politikacıların, ağızlarından çıkacak her sözün nesilleri etkileyebileceğini hatırlarından çıkartmamalarını, tüm yapıcı eleştirilere dikkat kesilmelerini, şartlar ne olursa olsun geçmişte olduğu gibi sorumlulukları ertelemeye asla tevessül etmemelerini; kısaca yaşanmış süreçlerden ders çıkartmalarını temenni ediyoruz.
Hataları görmek sorumluluk, kabullenmek şeref, önlemek ise bilgeliktir. Siyasetçilerimizden, politikacılardan ve tüm yöneticilerden bu bilgeliği beklemek Milletimizin temel hakkıdır diye düşünüyoruz.