- Kategori
- Ankara
Ayrılış ve yolculuk üzerine

Görsel: vb.arabseyes.com
"Ankara Ankara, / Ey iyi kalpli üvey ana! " demiş (C.Süreya)
"Yedi Tepeli Büyülü Kent " gibi değildir başkent birçok açıdan. Denize özlemi bir yana bırakalım, geceleri Çankaya’dan, Yukarı Ayrancı’dan ya da Dikmen sırtlarından baktığınızda o dümdüz ışık selinin bittiği yerlerden başlar deniz hayali kıdemli Ankaralıların. Sanırım bunu ilk söyleyen de ben değilim, tıpkı son söyleyen de olamayacağım gibi. Hele de o karanlık alana serpiştirilmiş ışık kümeleri de varsa şileplerinizdir artık onlar sizin, gün ağarana kadar hayal dünyanıza demirli. Kent dışı tüm dostlarınız da içinde. Kimi kaptandır, kimi tayfa ya da miço. Kaçak yolcu bulunmaz bizim şileplerimizde. Biletler yıllar öncesinin o derin ve mücadeleli paylaşımları sırasında kesilmiş olup eski ve buruşmuş bir halde, ceplerdedir zaten her daim.Adeta bir dostlar filosu demirlemiştir ışıkların bittiği yerlerin açıklarında ışıklar saçarak. Kalbinizden bir el çıkar balkonunuz boyunca ve el sallar onlara tüm gece boyunca.”… Gördüler mi acaba..?” telaşı, bastırılmaya çalışılır anason kokusu ve “Eski dostlar” şarkısının içli nağmeleri eşliğinde.
Diğer bir açıdan daha homojendir başkent, semt, semt, bölge, bölge daha eş görünümler verir yaşayan gruplar. Zaman, zaman ararsınız İstanbul’un o rengârenk yamalı bohça gibi her yeri kaplayan görüntü ve insan manzaraları çeşitliliğini. Nasıl deniz ve su özleminize pansuman hafta sonları Gölbaşı ve Eymir acil nöbetleri ise, yamalı bohça özleminizi de Ankara Garları’n da giderebilirsiniz. Cumhuriyetin o ilk yıllarının o ilginç Bremen garı örneği tren garı, Cumhuriyetin son yıllarının post-modern ve soğuk mimarisi ile nitelikli tenhalığı elele olan hava limanı pek öyle olmasalar da, benim bildiğim üçüncü kez yeri değiştirilerek yinelenen otobüs garı bu açıdan rengârenk görüntüler sunar dört bir yandan size.
Bu her şeyiyle çok yerleşik gibi duran başkentte, doğa ve duygu yasalarının kesin emirlerine itiraz etmeden ister istemez yaşanan arayışlar sonucunda, zaman da geçtikçe gönüldeki katlar hep artar, ama daimi iskâna bir türlü kavuşulamazsa. Oysaki kaçak yapılaşmaya hep karşısınızdır. Sayıları da giderek artan sevgililer nedense burada yerleşik değillerdir çoğu kez. Başkentin o yerleşik ve planlı atmosferine nazire yaparcasına.
Yolunuz otogara düşer sık sık. Erkenci pastanelerin sıcak poğaça, fırınların ekmek kokuları karışır buruk özlemlerin beşiğindeki kavuşma telaşlarınıza. Köklersiniz gazı. Soluğu o güzelim yamalı bohçanın içinde alırsınız. Uğurlamalar da ise tam tersi, gaza hafif temas, zamandan çalmalar. Nasıl olsa hem oyuncu hem de hakem sizsiniz. Yeter ki zaman aşılmasın veda öpüşmelerinin buruk ıslaklığında. Bazen de “küs” yolcu edersiniz sevdiğinizi, gönlünüzde yeni açılan o katın tüm sevgi eşyalarının üzerine yine de tozlanmasın diye, itina ile, beyaz örtülerle örterek.
İşte bu tür bir ayrılış sonrası mısralar dizilir zihninizde birer, birer;
İsteksiz bir uğurlama öncesi
Apansız bir tartışma ertesi
Üstelik hesapsız ve hazırlıksız
bir yalnızlık içinde
Sevda ile elveda arasında salınan duygu ibresi
Bir kış öncesi akşamı
daha da üşütürse yüreğini
Dayan sen yine de, sıcak tut anılarını ve tenini
Bilinmez, belki de kırağı çalabilir özlemler
fazla da geç değil
Tan vaktine doğru.
Belki göç eden leylekleri
İlk kez gören masum çocuk gözleri
İniş de hemen arar seni
Yedi tepeli kentin buğulu silueti içinde
Yüreğine üşüşen kırağı taneleri
Gökyüzünde ise sıra, sıra
Umutlar devşiren kuş sürüleri
Muştular belki de gelecekteki
Apansız, teklifsiz ve sımsıcak
sevişmeleri
Bunlar, belki de bu anlar işte
Yaşamı doyumsuz ve katlanılır kılan
Direnç imgeleri... (İ.Ersin K.)"
Yine de iyi kalpli öz ana, denizi olan bir yer mi ola!
Ana rahmi mucizevi bir su kütlesi, vücudumuzun ve dünyanın dörtte üçü de su ile kaplı olunca bu söz de her halde doğru ola, C.Süreya'da haklı ola...
İ. Ersin KABAOĞLU,
17 / 01 / 2008