Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ekim '15

 
Kategori
Deneme
 

Baba'sızım

Baba'sızım
 

Yok oldu renklerim.. Ben hep siyah, hep karanlığım artık


"Bazı yaralar hep kanar, zamanla kapanmaz. Acısı hep oradadır; yüreğinin en kırık yerinde!"
 
Zaman herşeyin ilacıdır demiş eskiler. Ben buna inanmıştım, yüreğimdeki son yara açılana kadar inanmaya devam ettim. "Gitme" diye çığlık çığlığa babama yalvardığım o sabah ve O'nun yokluğuna alışmaya çalıştığım sonraki günlerde anladım, bazı yaralara zaman bile ilaç değilmiş. 
 
Her insanın hayatında bir kırılma noktası vardır, benim kırılma noktam babamı kaybetmem oldu. Önce sözler verdim kendime güçlü olacağıma dair, sonra o sözleri tutamadıkca daha çok kırıldım. Kalbimin yerini cam parçaları aldı, ve her nefeste daha fazla canımı yaktı. Siz hiç boğazınızdaki kocaman yumruya rağmen nefes almaya çalıştınız mı? Ben her nefeste o yumrunun varlığı ile acımı yeniliyorum. Geçen zamana rağmen ilk günkü kadar varlığını belli eden bu yumruya rağmen nefes alıp vermeye çalışıyorum. Öyle zor ki bu, boğazıma takılıyor nefesim ve ciğerlerim patlayacakmış gibi hissediyorum.
 
"Yaşamak nefes alıp vermekten çok daha öte Baba, yaşamak senin nefes alıp vermen" demiştim O gitmeden bir süre önce. "Benim yaşadığımı anlamam için O'nun nefesine ihtiyacım var" dediğim adam nefes almıyor artık ve ben yaşamıyorum. Gidişi O'nu soluğundan, beni ise solumdan etti, ve insan kalbi olmadan yaşayamaz değil mi? Son sözü "Gözde'm" olan babam olmadan eskisi gibi mutlu olamıyorum, çocukluğumdaki gibi içten gülüp, dolu dolu kahkahalar atamıyorum. Ama mecbur hissediyorum kendimi, acıma ve kanayan yaralarıma rağmen insanlara duygularımı belli etmemek için onları ördüğüm kalın duvarların ardına saklayıp, yüzümdeki maskeyle insanlara iyiyim görüntüsü sergilemeye mecbur hissediyorum. Çünkü bazı insanlar kolay sanıyorlar, nefes alıp vermeyi unutturacak kadar büyük bir acıyla yaşamayı. Anlatamıyorum onlara içimde kopan fırtınaları bu yüzden en ufak bir esintimi bile paylaşmak istemiyorum onlarla, çünkü insanlar hep aynı teselli cümlelerini tekrarlar. Babamın çok sevdiğim bir cümlesi vardı; "teselli edilmekten yorulduğunda insanlardan uzaklaşırsın" bence bu durumu gayet iyi özetliyor. 
 
Yalnız olunca insan, tek başına kalmayı umursamaz, bu yüzden uzaklaşır insanlardan. İkisi farklı durumlardır bana göre, yalnızlık içimizde yaşanırken ve çevremizdeki insan sayısıyla bir alakası yokken, tek başına olmak etrafımızdaki insan sayısıyla doğrudan alakalıdır. Kalabalıklar içinde bile yalnız hissedebilir insan. Tıpkı babam gidince benim hissettiğim gibi. Yalnızlığın bir seçim olduğuna inanıyorum ben, içine dönmektir yalnız olmak. Yaralarını tek başına sarmaya çalışmaktır, belki biraz da o yaraları saramamaktır yalnızlık. Kahramanını kaybetmektir, babanın gidişidir yalnızlık. O öldü diyememektir yalnızlık. İki yıldan fazla zaman geçti O olmadan, ama gitti demeye varıyor en fazla dilim. Oysa gitti kelimesi içinde umut barındırıyor. Bir gün döneceği umudu barındırıyor, fakat ölüm baştan sona umutsuzluktur bana göre. Çok isterdim dönmeyeceğini anlamayacak yaşta olmayı şimdi. Cennetin uzakta olduğuna ama oradan geri gelmenin imkansız olmadığına inanmak isterdim. Sahip olmak isterdim babamın bir gün döneceği umuduna
 
Sevdikleriniz hayattayken onlara sıkı sıkı sarılın, sevginizi belli edin, gittiklerinde yaralarınıza iyi gelecek güzel anılar biriktirin ve onların yokluğunda "keşke" dememek için, bol bol "iyiki'ler" edinin birlikte olduğunuz zaman içinde...
 
Toplam blog
: 9
: 475
Kayıt tarihi
: 30.09.15
 
 

Dokunduğu her hayata iyilik katmayı hedefleyen bir pedagog adayı. 1993 Kopenhag doğumlu bir deli...