- Kategori
- Şiir
Babamın çarıkları
Çocuktum, miniciktim, çok eskidendi,
Alabildiğine fakirlik-fukaralık vardı.
Babam bağda, bahçede, tarlada çalışırken,
Her zaman, ayağına çarık giyerdi.
Çok becerikliydi benim babam,
Çarıklarını, dana derisinden kendi yapardı.
Zaten hepi topu, iki çift çarığı vardı.
Bazen birini, bazı gün diğerini giyerdi.
Bazen çamur olur ıslanırdı çarıkları,
Onları yıkar, temizler gözü gibi bakardı.
Bugün gibi hatırlıyorum dünleri,
Mevsim sonbahar, günlerden de pazardı.
Hava kasvetliydi.
Bulutlar kapkara olmuş, oradan oraya koşuşuyorlardı.
Çok sıkılmış olmalı ki yürekleri,
Bir anda göz yaşları, yağmur olup boşaldı.
Babam, tarlada öylesine ıslanmıştı ama son derece mutluydu.
Umutluydu.
Ektiği ürünler yeşerip, boy veriyordu,
Bazısı tomurcuk, bazısı çiçek doluydu.
Yıllar kendileri gibi eskitmişti onu da,
Yorgun bedeni direndikçe direniyordu.
“Doğmak kadar, ölmekte mukadder“ diyordu,
Ulu Çınar.
Ölümü umursamıyordu.
Sonbahar bitmiş, mevsim artık kıştı.
Hak vacip oldu ona da ömrü tükendi.
"Bu dünyaya çıplak geldik, çıplak gideceğiz,
Ne var ne yok her şey kalacak" derdi.
Biricik çarıkları bile, vefasızlık etti babama,
Zaten çarıksız gelmişti bu dünyaya,
Öte dünyaya da çırılçıplak, gitmek isterdi.
Saadettin Güven