Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '12

 
Kategori
İlişkiler
 

Bahçe katından insan manzaraları

Bahçe katından insan manzaraları
 

 

Artık bahçeli ev kalmadı. Olsa bile devede kulak, google earthtte nokta. Benim çocukluğum bahçeli evler arasında geçti oysa. O zamanlar öyleydi. O zamanlardan şimdiki zamanlara yadigar kalan, sadece ismi oldu. Her şehirde nerdeyse bir Bahçelievler semti var.

Şimdi apartmanların giriş katlarında bahçeler var. Kimi apartman dairesi, yönetimine bırakmış, öyle sararmış solmuş otlarla bakımsız bahçeler... kimi bedeninden ruhu çıkmayan gerçek insanlarsa oturup bahçesiyle uğraşıyor, çiçekler, güller, ağaçlar ekiyor.

Kimi lüks sitelerdeyse, burgu gibi dönen makarna şekilli çam ağaçları var. Her şey nizami, bir boyda. Doğaya insan eli, fabrikasyon bir şekilde değiyor. Evet yeşilden uzak değil, ama gene de hiç sevmiyorum bu tarzı.

Sokaklarda dolaşırken bazen de bahçenin tamamına seramik ya da beton döşenmiş apartman giriş katları görüyorum. Evet güya bahçe ama... daha doğrusu bahçe morgu desem yeridir. Soğuk buz gibi, boş bir alan. İşte bahçeyi bu hale getiren insan tipi benim en gıcık olduğum insan tiplerindendir. Çünkü bahçeyi o hale getirerek, orda kendisinden başka hiç bir varlığın yaşamasına tahammül etmez. Bahçede ağaç olmasın, yaprakları dökülür! Kim süpürecek? Çiçek yeşillik olmasın çok su gideri olur! Hem toprağı gören kedi köpek gelir tebelleş olur, tuvalet ihtiyaçlarını giderirler. Kim uğraşacak bunca şeyle? Ne gerek var? Ben böyle insanlara bla bla balaaa....

Bu tip insanlar sadece doğaya değil kendisinden başka kimseye bir faydası dokunmayan, dokunsa da; atalarımızın dediği gibi yaralı parmağa işemeyecek insan türüdür. Bununla birlikte herkesten en fazla yararı sağlayan kişidr. Rabbena hep bana yaşam amacıdır. O bahçeyi o hale getirmekle kışın ıvırı zıvırını koyar, yazında kasaptan aldığı etleri cızbız yapıp rakıyla içmek için muhteşem bir yerdir. Onun için bahçenin yegane amacı budur. Kendisine fayda. 

Bir insanla tanıştığı zaman nerde oturduğunu, mesleğini sorar önce. Bakalım işine yarayacak bir insan mı? Değilse anında döner sırtını.

Evlenecek mesela diyelim. Hiç bir varlığa sevgi duymadığı sadece faydaya yani kendine sevgi duyan bir bencil olduğu için karşı cinse aşk, sevgi duymadan; “sahibinden eş” arar. Mesela avukat olsun, doktor olsun, boyu şu şu santim aralığında, kilosu şu kadar olsun. Esmer ya da sarışın olsun gibi. Ama sevgiden ya da fiziksel hoşlanmadan önce meslek önemlidir. Meslek yoksa cüzdanının kabarık olması önemlidir. Sosyal statüsü olsun ister. Yani kalbi he-sap ki-tap, sap, tap diye atar. Hayatına yoldaş değil, evlilik şirketine uygun ortak arar. Ruhu yoktur ki zaten, ne diyoruz biz!

Diyelim siyasi görüşü var. Yoktur aslında onun siyaşi görüşü falan. Vatan, millet, sakarya edebiyatı yapar sürekli, hangi görüşte olursa olsun. Hemen bir partiye anında üye olur. Bana bundan ne fayda gelir diye. Canhıraş partide çalışır. Zannedersiniz memleket aşkıyla yanıp tutuşuyor. Evet yanıyordur, yanarım yanarım kendime yanarım, kendime yanarım türküsünü diline dolamıştır. Bir yerlerden bir şeyler koparmaya çalışır sürekli. Particilikten yani canım. En çok istedikleri meslek de danışmanlıktır. Çevresine iş bulur! Yardımseverdir de aynı zamanda!

Böyledir işte.

Bu hayat böyle...

 

 

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..