Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '07

 
Kategori
Günübirlik Turlar
 

Bal gibi bir gezi

Bal gibi bir gezi
 

Geziye çıkmak için yeteri kadar istekli olmayan ben ve bir grup arkadaşım ile bu işin pir-i diğer bir grup arkadaşlar ile aramızda; "bu havada trekking yapılmaz ki ama, ne ki şimdi bu yani, kayaların üzerinde yürüyeceksin, üstüne orta derece zorluğu olan bir parkur ben dayanamam, hem bak ballıkayalarda insan fena halde kayar" kıvamında bir sohbet ile geziye çıkmayı iptal etmeğe çalıştık.

Ama azılı trekking'ci arkadaşlarımız sayesinde, "yok canım ne olcak, hem bak hava da açacak, ayrıca parkur da inanılmaz güzel" şeklindeki konuşmaları ile onlar daha baskın çıktı ve biz İstanbul'un hemen yanıbaşındaki Ballıkayalar/Gebze parkurunda soluğu aldık.

Birgün önceden normal şartlarda da tüm ayrıntıları düşünen bir arkdaşımız almamız gerek tüm kalori, enerji, karbonhidrat ihtiyaçlarımızın raporunu çıkardı ve ev ödevi verdi bize; şunları şunları hazırlayın, bunları bunları da muhakkak alın. Uzman trakking'ci arkdaş ise, üstüne şunu giy, bak ayağına da şunu giy, aaa o olmaz bir tanede gömlek al, yedek çorabı unutursan hapı yutarsın uyarılarını yaptı ve bu ödevleri sabah saat 09:00 tamamlamış bir şekilde hazır beklememizi söylediler ve bizde öyle yaptık ve kendimiz arkdaşlarımıza teslim ettik.

Araba ile İstanbul'dan yavaş yavaş uzaklaşırken, dışarıda karamsar ve boğuk havaya inat, içerde biz Joan Baez şarkıları ve sıcacık sohbetimiz ile çok keyifliydik. Yaklaşık 45 dakikalık bir seyahatten sonra Ballıkayalar'a vardık. Ben arbadan inip tesisim bulunduğu yere indiğimde, Gebze'nin o bacalı sanayisinin, fabrikalarının kasvetli havasının hemen arkasında, biraz aşağısında, havası ve suyu bu kadar temiz bir yer ile karşılaşmanın verdiği şaşkınlık, gölet yüzen yeşil başlı ördekleri seyre daldım.

Hemen geletin başucunda bulunan banklarda, küçük ve şirin çay bahçesinden bir demlik çay ısmarlayarak kendimize İstanbul'da yapamadığımız iştahla kahvaltımızı yaparak, yürüyüş yapacağımız parkura ilerledik.

6 kişilik ekibimizde biz 2 arkadaş ilk defa trakking'e katılıyoruz. Hadi hadi şeklinde önden koştur koştur, parkurun ilk dönemeçlerini tamamladık. tabi giderek tempomuz düşüt ve biz başladık acıktık, susadık, ama bizim suyumuz bitti şeklinde feryat-ı figanlara. İlk bir saatten sonra yemek molası verdik ve inanın yarım saat kalkamadık mola yerinden. Ne kadar antrenmansızmışız meğer. Ama o temiz hava insanın bu kadar mı iştahını açar. Herkesin çıkınından çıkan kıvır-zıvırların hepsinden tırtıkladık.

Sonra parkurun sonu olan en büyük şelaleye ulaşmak için yola koyulduk. Tabi büyük şelaleye varmadan küçük sürprizlerle karşıladık. İple tırmanış yapaları gördük, başka küçük bir şelalecik ile karşıladık. ardaşalarımızdan bir kaç tanesi ne kötü ki trakkin'i daha önce yapanlardan 2 tanesi düştü ve tabi siz tahmin edin, trakking yapmayan bizim nasıl gevrek gevrek güldüğümüz. ve nihayet küçücük güzel bir gölet ve bu gölete dökülen yine küçücük ama çok güzel bir şelale ile karşılaştık. İstanbul'a en yakın cennetlerden birisiymiş meğer Ballıkayalar.

Ve tabi geldiğimiz yolu dönmek biz trakking'i ilk defa yapanlar için biraz çile oldu ve dönene kadar bizi bu yollara sürükleyen/getiren arkdaşların başına kalkmaya başladık. Bir daha bizimle birlikte herhangi bir geziye gelmemeye kesin karar vermişlerdir son tahlilde, ama renklerini de belli etmemeye çalıştılar. Ama ben bu geziden sonra trakking'i fırsat buldukça yapmaya karar verdim, hatta artık toy değilim, bu parkurda beni zorlamadı tripleri ile de daha zorlu bir parkur seçelim muhabbetlerine girmeye bile başadım.

 
Toplam blog
: 13
: 1277
Kayıt tarihi
: 13.07.06
 
 

ben bir denizim, ben bir denizim, kendi içinde taşan.....