- Kategori
- Gündelik Yaşam
Bana söyledikleri...
"Bak" diyor "Görüyor musun?" İşaret parmağının uzandığı noktaya bakıyorum. Mavi gökyüzü, köpük köpük bulut... "Asma şu suratını artık" diyor gülümseyerek. Onun bu hayat dolu hali bir kez daha şaşkına çeviriyor beni. "Bunu nasıl yapıyorsun?" diyorum. Gözlerinin içi gülüyor "Neyi?" diyor. Sorum cevaplanmış oluyor. Bu, onun hamuru, onun doğası. Hayran oluyorum.
Bu doğuştan getirdiğimiz bir şey mi? Bu olumlu bakış, bu dingin hal ve bu net görüş... Yoksa sonradan kazanılan mı? İkincisine inanmayı tercih ediyorum aksi halde umut yok demektir. Umutsuz olmaz. Olmaz olmaz olmaz... İnsan kendi hamurunun kıvamını beğenmeyip yeniden yoğuramaz mı yani? Yoğurur. Dedik ya; Umutsuz olmaz. Olmaz olmaz olmaz.
"Böyle değildim eskiden." diyor uzun bir sessizlikten sonra. İnanasım gelmiyor. Sanki her dakika çiçek çiçek açıyor. Aynı olayın içindeyken ikimiz, ona yapılmış olana, ben öfke duyarken o sakin kalmayı beceriyor. Dedim ya; her yanından huzur akıyor. Kendi öfkemi düşünüyorum. Kızıl bir alev gibi boğazıma dolan ve çıldırmış gibi kustuğum o kezzap gibi öfkeyi. Utanıyorum. Bu kadar kendimi işlemeye, dikenlerimden arındırmaya çalışırken bu çalının ayağıma hala dolaşıp duruyor olmasına akıl sır erdiremiyorum. "Sakin kalan her zaman doğruyu bulur." diyor babam. "Peki inandığın değerler dağılsa da yerle bir olsa da sakin kalmak mümkün mü?" diyorum. "Bunu yapmazsan zarar gören yine sen olursun." diye cevap veriyor. Haklı. Dizginlerimi bıraktığım tek an öfke halim galiba. Aslında temelinde olan şu; tüm değerlerin kendi değerlerinle örtüştüğünü düşünmek. Başkasının yerine kendini koyamamak ya da olayı geniş bir çerçevede görmeyi becerememek. Utanıyorum. Tüm bu saydıklarıma kurban ettiklerimi düşündükçe ve kendimi hala bu konuda eğitemediğimi düşündükçe diyorum ki: "Tüm öğrendiklerini çöpe atabilirsin."
Öfke marifet değil. Dürüstlük adına, doğru bildiğini yapma adına bile olsa, değil. Belki bu yüzden; ben yapamadığım için yani sakin ve soğukkanlı olamadığım için, böyle olan insanlara hayranlık duyuyorum. Kendimden ve aniden çıldıran öfkemden söz ediyorum ona. Gülümsüyor. Bana diyor ki; "Öfke hep kurban alır. Sen o kurbanı öfkene muhatap olan sanırken asıl kurban sen olursun."
Gökyüzü hafifçe kızıla boyanıyor. Konuşmadan öylece duruyoruz. Söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu, düşündükçe daha çok anlıyorum. O gökyüzüne bakıyor ve gözlerinin içi gülüyor. Yaydığı huzur üzerime bulaşıyor. Seviniyorum...
FOTOĞRAF:http://stockhf.deviantart.com/art/People-6-4078223
Bu doğuştan getirdiğimiz bir şey mi? Bu olumlu bakış, bu dingin hal ve bu net görüş... Yoksa sonradan kazanılan mı? İkincisine inanmayı tercih ediyorum aksi halde umut yok demektir. Umutsuz olmaz. Olmaz olmaz olmaz... İnsan kendi hamurunun kıvamını beğenmeyip yeniden yoğuramaz mı yani? Yoğurur. Dedik ya; Umutsuz olmaz. Olmaz olmaz olmaz.
"Böyle değildim eskiden." diyor uzun bir sessizlikten sonra. İnanasım gelmiyor. Sanki her dakika çiçek çiçek açıyor. Aynı olayın içindeyken ikimiz, ona yapılmış olana, ben öfke duyarken o sakin kalmayı beceriyor. Dedim ya; her yanından huzur akıyor. Kendi öfkemi düşünüyorum. Kızıl bir alev gibi boğazıma dolan ve çıldırmış gibi kustuğum o kezzap gibi öfkeyi. Utanıyorum. Bu kadar kendimi işlemeye, dikenlerimden arındırmaya çalışırken bu çalının ayağıma hala dolaşıp duruyor olmasına akıl sır erdiremiyorum. "Sakin kalan her zaman doğruyu bulur." diyor babam. "Peki inandığın değerler dağılsa da yerle bir olsa da sakin kalmak mümkün mü?" diyorum. "Bunu yapmazsan zarar gören yine sen olursun." diye cevap veriyor. Haklı. Dizginlerimi bıraktığım tek an öfke halim galiba. Aslında temelinde olan şu; tüm değerlerin kendi değerlerinle örtüştüğünü düşünmek. Başkasının yerine kendini koyamamak ya da olayı geniş bir çerçevede görmeyi becerememek. Utanıyorum. Tüm bu saydıklarıma kurban ettiklerimi düşündükçe ve kendimi hala bu konuda eğitemediğimi düşündükçe diyorum ki: "Tüm öğrendiklerini çöpe atabilirsin."
Öfke marifet değil. Dürüstlük adına, doğru bildiğini yapma adına bile olsa, değil. Belki bu yüzden; ben yapamadığım için yani sakin ve soğukkanlı olamadığım için, böyle olan insanlara hayranlık duyuyorum. Kendimden ve aniden çıldıran öfkemden söz ediyorum ona. Gülümsüyor. Bana diyor ki; "Öfke hep kurban alır. Sen o kurbanı öfkene muhatap olan sanırken asıl kurban sen olursun."
Gökyüzü hafifçe kızıla boyanıyor. Konuşmadan öylece duruyoruz. Söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu, düşündükçe daha çok anlıyorum. O gökyüzüne bakıyor ve gözlerinin içi gülüyor. Yaydığı huzur üzerime bulaşıyor. Seviniyorum...
FOTOĞRAF:http://stockhf.deviantart.com/art/People-6-4078223