- Kategori
- Kişisel Gelişim
Barışma ve Kabullenme Çağı

Hayat denen değirmende nasıl ezilip, una dönüşüyorsak.. Bugün yolun yarısında artık kabullenme safhasına geçtiğimi hissettim.
Önce, elimiz ayağımız olan arabanın kolaylığın olduğu kadar hareketsizliğin de kaynağı olduğunu.. zorunluluk dışında ondan inmek gerektiğini...
Aşçıların elinden çıkmış ve sadece lezzeti hedefleyen güzel yemeklerde kullanılan yağların zararlı olduğunu ve onları yememek gerektiğini...
Göründüğü gibi olmadığını hissettiğimiz arkadaşımıza bu duyguyu hisseder hissetmez veda etmek gerektiğini..
Kötü şeylerin sadece bizim başımıza geldiği duygusundan kurtulup herkesin başına geldiğini de..
Bugün doğduğum ve 5 yaşına kadar acı tatlı yaşadığım evin önünden geçtim. Burası, belki 200 belki de daha fazla basamaklı bir merdiven boyunca sıralanmış evlerden biriydi. Merdivenin en altındaki komşudan en tepedekine kadar herkesin benim bile bildiğim pek çok sıkıntılarla mücadele ettiğini hatırladım. Mesela komşularımızdan birinin vaktiyle iflas yaşadığını hatırladım. Başka birinin 19 yaşındaki kızının MS hastalığına yakalandığını ve 28 inde öldüğünü, eşinin onu hastalanınca terk ettiğini, hem de öldüğünde küçük bir çocuğu olduğunu ve onu son bir kez daha göremediğini de..
Başka bir komşumuzun hep hasta eşine baktığını ve çocuklarından birinin geçen gün 40 yaşında kanserden öldüğünü... En üzücü yanı. Son günlerinde bundan tam 30 yıl önceki o komşuları, yani bizleri hatırlamış ve neden kimsenin kendisini ziyaret etmediğini sormuş. Ziyaret etmek için gittiğimde , kapıdaki ayakkabı ordusu ile karşılaştım. Geç kalmıştım.
Merdiven uzadıkça liste de uzuyor. Komşunun köpeklerini belediyeye vurdurtması.. ...Devam edemeyeceğim.. Diğer bütün evlerde de ya bir acı ya da boşanma vardı..
Bugün, kendimi aslında çok da sistem içinde önemli saydığımı, ancak önemsiz olduğumu anladım. Sanırım öğlen uğradığım semt mezarlığının da bunda etkisi vardı..
Ebediyete uzanan bütün bu ruhların aslında hep aceleleri, işleri, bakmakla yükümlü oldukları aileleri, görmek istedikleri mürüvvetleri... Son kez daha olsa da sarılmak istedikleri eller ve yürekler vardı.
Değirmenin önemli parçası olduğumuzu zannetmemin aptallık olduğunu düşündüm.
Gözle görülemeyecek kadar küçük bir miktar un olmaya adaytık. O kadar.. Öğüten Dünya değildik. Değirmeni çalıştıran güç ise hiç değil.
Sistem, kim ne derse desin bildiği gibi çalışıyordu. Veri depolanıyor. Güç kesintisi asla olmuyordu. Ve ben bunları düşünürken de sistem yine çalışmaya devam ediyordu.
Önce kendimi mi , yoksa diğerlerini mi affetmem gerektiğine karar verme aşamasında kaldım. Çocukken bacaklarımı uzattığım pencerenin demiri yenilenmiş; binanın önündeki akasya ağacının yerine nar ve asma dikilmişti.