Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Başka bir yerde, başka bir zamanda, başka bir ben, başka bir sen...

Başka bir yerde, başka bir zamanda, başka bir ben, başka bir sen...
 

http://www.deviantart.com/


Başka bir yerde ve mutlaka başka bir zamanda...
Mesela, dar bir sokakta bir bahar sabahında...
Yağan sağnaktan kaçıpta, sığınmışken aynı tentenin altına...
Fark etsen varlığımı...
Fark etsem diğerlerinden farkını.

Bilsem anladığını,
Anlasan bildiğimi...
Yine de sussam,
Yine de sussan...

Az sonra dursa yağmur... sırtımı dönsem gideceğin yönün tersine,
Ve yürüsem ileri doğru...
Adımlarken ben kendi yolumu, sen ardımdan bir an için baksan....
Bu umulmadık yakınlaşma arkamı döndüğümde bir anı olsa
Yerini alsa fotoğraf gibi hafızada...

Bilsem, saklayacağını...
Bilsen, benim de aynını yapacağımı....

Bir daha karşılaşmasak ve ummasak da bunu.
Fakat unutulmasa da...

"Bir daha ki defaya" denmese...
Yürüsen yolunda,
Yürüsem yolumda....

Aynı yalnız gecede, ayrı hayatlarn içindeyken; aynı rüyayı gördüğümüzü bilmeden, arasıra misafir olsak birbirimize...
Uyansan sen gezegenin bir yerinde ve aynı rüyanın aynı yerinde ben de uyansam, sebebini bielmeden...
Aklına takılsam, paylaşılmış olanları anımsasan..elin uzansa başucunda duran telefonuna... sonra vazgeçsen.

Ben de aynı an da, aynı duyguyu yaşasam seninle, ayın öteki yüzünde...
Sonra aynı vazgeçişle bitse, yarım kalan gece de...
Bir diğer rüya ile buluşsa özleyen bedenler...unutsak uyanınca...
Böylelikle aynı gecede , bir dejavuda paylaşılsa zaman seninle...
Sen bilmesen,
Ben bilmesem..
Yine de aynı olsa o gecede yaşanan...

Yada bir otoparkta, bir manevra anında...
Yanyana geçmek için eşzamanlı hareketlenen iki ayrı araçta... aramızda yaşanması beklenen ve sıradan olan ; geçiş önceği anlaşmazlığıyken;...
Birbirimize yol vermek için çabalarken karşılaşsak seninle...

Gülümsesem...zaten baktığımda çoktan gülümseyen gözlerine.
Bilsem ki, yol vermen gibi o sıcak gülümsemen de içtenliğindendi...
Anlasam, riya ve beklentiden uzak oluşunun, hayata karşı duruşundan doğduğunu...

O an sen de anlasan; yanyana geçerken tüm bunları düşünebildiğimi...
Anlaman bana yetse, anlamak sana yetse...

Bu defa: Bir daha hiç karşılaşmayacağımız da bilerek. Bir daha göz göze gelsek ve gülümsesek. ..
Buna gerek olmadığı bilgisini sezerek, içimiz burkulmasa...

Zaten bu yaşan karşılaşmanın; an içindeki, o sonsuz ve o değerli kavrayışı tadabilme şansı için olduğunu anlasak...
Ve yetinebilsek bununla...yetebilse bu kadarı...

Taşımasak anı zamanda, ileriye çekerek...
Uzaklaşabilsek oradan, yaşananları zamana teslim ederek...

Gülümseyen gözlerine, bir gülümseme de benden yansıyanlarla eklense...
Uzaklaşsak iki çelik kafes içinde... sen bir yöne, bense diğerine...

Bir temmuz öğleden sonrasında, okyanus kıyısında yürüyüşe çıkmış olsak...
Bu yolculuğun dönüşe dair kısmında, hemen hemen yolun ortalarında...
Islak kumlardaki renkli taşlardan birine uzansam, kaydırmak için onları okyanusta...

O an ve tam da orada... şimdiğe değin o kıyıda yakınımda olupta varlığını hissetmediğim bir el daha olsa yanımda; aynı taşa doğru uzanıyorken rastgelsek onunla...

Milyonlarca taş arasında, onun istediğin benim elimin uzandığı olsa...
Anlayamadığımız yasaların bizde ki adını çağısak: "Tesadüf" desek biz yaşanana...

Almak istediğini belli etmekten çekinilmese herne kadar yabancı da olunsa...
Her iki tarafta utanmasa, tutkusunda ki ısrardan...
Kaçınmsa ne biri, ne de öteki...
Çekmese elini ne biri, ne de diğeri...

Bakışların deyse gözlerime, gülümsesem...
Belki biraz çekinmemden, başımı bir an için önüme eğsem saklasam heyecenımı...gözlerin gözlerime değdiğinde, içimde hissettiklerimden olduğunu bilmeden kaçırsam ben bakışlarımı, senin kesiksiz bakışlarından.
Saklayabilsem böylelikle utandığımı...

Sen alsan eline o anlık boşlukta istediğim taşı ve uzatsan bana doğru... tam da kaptırdığımı sanarken ben bu oyunda ki sıramı...
Ben kaydırmak için uzandığım o taşı alsam senden çekinmeden ve devam etsem kaldığım yerden yürüyüşüme üzülmeden.

Ben de tek değişen, taşı okyanusa doğru fırlatmak yerine, bilinçsizce de olsa saklamak için cebime koymama olsa...

Eve dönüşümde bende o andan tek kalan, cebimdeki taş olsa...
Ona anlam katmaya yeltenmesem...onun kendi rengi yetse... ... boyamasam onu bir de gülüşünün rengiyle .

Giydirmesem onu, bir geçmiş zaman düşüyle....
Taşın doğası, onu sevmiş olmam için yeterli gelse....

An, an da saklı kalsa, zamana hiç yayılmasa...
Yaşananlar sonsuzlukta yankılansa da yankı, çarparak kırmasa...

Kumsaldaki ayak izlerinden anlaşılsa bir süre için yanyana aynı yolu adımladığımız...Bir süreliğine yanyana sonra ayrı ayrı kıyı boyunca uzansa adımlarımız...
Bu bile hafıza da kalmasa...

Yaşarken ardımızda kalan izlerin tüm ömrü; kıyıya doğru yapılan iki okyanus dalgasının ziyaretindeki aralığa denk düşse..

Sevgi ve ışıkla,
Ayna

03.04.07


 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..