- Kategori
- Felsefe
Beklerken yaşıyor muyuz?

Bekliyorsak yaşıyoruz cevabı bence sadece kendimizi avutmaktan ibaret!
Beklemek yaşamak değil, durmak...
Gerçekten beklemek diye bir durum var mı, akıp giden zamana karşı...
Varsa dahi, hiç düşüncede, hiç hareketsiz, taş misali; taş bile durduğu yerde yıpranmıyor mu?
Asıl olan ve tek beklenen sadece ölüm müdür?
Ölümü kim bekler, kim bu halinin farkındadır?
“Hayat nasıl da akıp gidiyor” dediğimiz de dahi, çaktırmadan ölümü anmıyor muyuz?
“ Ve Çeliğe Su Verildi” nin yazarı Nikolay Ostrovski “yaşamak için acele ediyorum diyordu” içinde bulunduğu sağlık sorunları nedeniyle… Sağlıklı çoğunluğu ise, donuk ve renksiz bir hayat yaşadıklarını düşünerek küçümsüyordu.
İstediklerimize ulaşmayı beklerken ya da bu yönde çabalarken hayatımızı nasıl tüketiyoruz?
Bir sevgiliyi beklemekte bu tükenişe dâhil mi?
Yoksa bu tür bekleyişler şanslı bekleyişler midir?
Ya da bu durumda, yanında hissetmeyi bilmek mi, beklememek...
Ya kavuşmak ne yana düşer?
Belki akabildiğince akmak kavuşana dek...
“Ak yelken, kara yelken
Halat demiri yedi.
Al iskele ver iskele,
Deniz gemiyi yedi.
Oynasana balık,
İnsan insanı yedi.”
(Cahit IRGAT, Balık)