Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mayıs '08

 
Kategori
Anılar
 

Ben bildiriyorum

Ben bildiriyorum
 

NO: 50


BUNLARI…

& Nostalji uğruna aşağıdaki yıllardan kalma alışkanlıklarımızı muhakkak zaman zaman ve kademe kademe yaşadığımızı ve diyeceklerimizin de bulunduğunu,

& 40’lı, 60’lı, 70’li ve 80’li yıllarda yaşayarak, bu günle mukayese devam edersek, ‘Her şeye rağmen, nasıl hayatta kaldık’ diye hiç düşündüğünüz oldu mu diye, bir kere de sizlere soralım dediğimizi

& Babamızın verdiği harçlığı aynı gün bitirdiğimiz halde, harçlık haftası gelip ‘Paran var mı?’ diye sorulduğunda, başımız önde ‘Var’ dediğimiz, şimdilerde harçlık vermeyen ebeveynin, oğullarınca katledildiğini,

& Eskiden playstatıon, video, Dolby suround, cep telefonu internet, bilgisayarımız yoktu. Onun yerine, hırçın, yaramaz, dünya tatlısı arkadaşlarımız vardı. İçlerinden birini de yavuklu diye ayırmıştık bile kendimize, şimdi bu işlerin, MSN ve chat’lerdan kotarıldığını,

& Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk.Aynı bardaktan içebiliyorduk. Kimse o yüzden ölmüyordu. Şimdi içtiğimiz kağıt bardağı da çöpe attığımızı,

& Yürüyerek veya bisikleti ile uzakta oturan arkadaşları ziyaret edebiliyorduk. Akıllı biletlere, kartlara paramızı aylarca bağlamıyorduk. Şimdilerde iki adımlık yere dahi otobüslere bindiğimizi, kartımız limiti bittiğinde emanet jeton dilenciliğine çıktığınızda, bazılarının başını çevirdiğini, bir gün aynı halin, kendi başına gelebileceğini de aklına dahi getirmediğini,

& Siyasilerin yüzlerini, rastlamayınca görmüyorduk. ‘Konya’ya liman yapılsın!’ diyen vekilin mürailiğini de görememiştik.. Ne vakit ki TV çıktı, ‘Bu çay radyasyonsuz ben içiyorum bakın’ diyen vekilin inandırıcı olmayan yüz hatlarına yeni yeni şahit olduğumuzu,

& Herkes sınıfını doğrudan geçemiyordu. Bu yüzden psikoloğ’un, pedegog’un ve pediatrist’in kapısını aşındırmıyordu. Nihayet öğrenci, o sınıfını da tekrarlıyordu. Kimsenin de pek gocunmadığını,

& O sarı şeritli, armalı ortaokul kasketini başımızdan hiç eksik etmediğinizi, tatilde, pikniğe bile giderken başımızda bulunan o şapka ile ‘Ortaokullu’ olmaktan kıvanç duyduğumuzu,

& Natpinkerton’lar, Pardayyan’lar serisi, Mister Moto’lar, Elvis Presley ve Nina Loblobrıgida’lar, Curt Jurgens’ler sevgililerimizdi. Onlarsız yapamazdık. Şimdi reklam dünyasının icat ettiği ipa sapa gelmeyen aktör ve aktrisler ile şarkılarını dizi boyunca aklımızda tuttuğumuzu, sonra da unutulup gittiğini,

&Tellallar vardı mahalle mahalle elinde çanı ile dolaşan. Gülhane hattı Humayun okur gibi ciddiyetle duyuru okurlardı. Çocuklar da peşlerinde, mahalle mahalle gezerlerdi. İçlerinden bir veletin: ‘’Amca bir daha söylesene anlayamadık’ dediğinde, tellalın ’Bre savulun kızancıklar’ diye hiddetlendiğini,

& Kapı kanatlarına sinema afişleri yapıştırarak, elindeki çanı, sırtında koskoca kapı ile mahalle mahalle dolaşan çığırtkanın da peşinde, mahalleli çocukların da mesai yaptıklarını,

& Sümerbank kumaş reyonlarına gelen ilk maldan, satıştan önce o şehrin ekabirlerine gösterilerek sipariş alındığını, bu özel muameleden memnun olanların dört köşe olduğunu

& Hırsızlık malı erik, tatlı oluyor’dan yola çıkarak kendi bahçemizi arkadaşlarla birlikte taşlayarak kaçışıp, koynumuza doldurduğumuz erik ve elmaları bir köşede hınzırca yediğimizi, şimdilerde hormonlu meyvelere bakarak, o tatlı hırsızlık günlerimizi andığımızı,

& Uçurtmalar uçururduk kalabalıklar halinde. Uçurtmanın kuyruğuna jiletler de bağlardık çokça ki, denk getirip de arkadaşın uçurtma ipini kesmek için. İpi kesilen uçurtma, yedi mahalle ötede bulunduğu zaman, kaybettiği eşeği bulan Hoca gibi sevindiğimiz günlerin tadına varılamayacağını,

& Tiyatrolara giderdik.İsmail Dümbüllü’yü seyrederdik. Bol bol da gülerdik. Şimdiki TV yapımlarına dıştan efektlerle müdahale edilip, ağlanacak hallerine zorla güldürülmek istendiğimizi,

& En büyük oyunumuz topaç çevirmek, aşık atmak, çember çevirmek olduğu, birdirbir oynarken söylenen manilere bayıldığımızı, şimdilerde poker, bezik okeylerin bizi kesmediğini, tombalaların yılbaşından yılbaşına torbasından çıkarıldığını,

& Eskiden hem, ‘ Ümit, hem de şükür’ edilirdi. ‘’Şükür’ler’’ torbaya atıldı amma, ’Ümit’ ler mukaddes olarak kaldı. Ümit etmek bile fakirin en güzel gıdasıydı. Onlar da oylarını kömürle, nohutla takas ederek karlı duruma geçtikleri günden beri de ortalıkta fakirin de ümitlerin de kalmadığını,

& Ümitsiz, dümensiz, hesapsız yaşamak adet oldu. Ümitlerin köküne kibrit suyu ekildiğinden beri, ’ümitsiz’ hayat, çekilmez oldu. Bu yüzden kargalı çınar, civcivsiz tavuğun olmayacağı kümesler aranmağa başladığından beri de hayatın kulağına kar suyu kaçtığını,

BİLİYOR MUYDUNUZ?

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..