Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '09

 
Kategori
Dostluk
 

Ben bir ağaç değilim...

Ben bir ağaç değilim...
 

Hem tek ve hür hem kardeşçesine...(Görsel alıntıdır)


İkiz de olsa üçüz de yalnız doğarmış insan; tek tek tek, çok da sevse birisini, hani derler ya canı kadar bile olsa, yaşamın bittiği yerde herkes kendi mezarında yine yalnız.

Kişinin en çok sevdiğiyle bile aynı mezara girme ihtimali yok, en fazla olabilecek yan yana mezarlara yatırılmaktır.

Fakat hissetmek, üzülmek, sevinmek gibi bizleri diğer canlılardan ayıran özelliklere sahip olduğumuz için, doğduğumuz gibi tek ve yalnız yaşama şansımız yok.

Tıpkı Nazım’ın dediği gibi; "Bir ağaç gibi tek ve hür bir orman gibi kardeşçesine" yaşamayı bilmek gerek. Bir ağaç gibi, tıpkı birsürü ağaçla dolu bir bahçede yaşam bulan elma, armut, erik, kiraz ağaçları gibi tek tek. Güneşten tek tek faydalanmak, dibine verilen sudan tek tek sebeplenmek ancak tek ve hür yaşayabilen ağaçlara mahsustur. Öyle ya yan tarafta dikilip duran erik ağacının dibine verilen su diğer yandaki elma ağacını ne kadar ilgilendirir, ya da bahar gelmişse ve güneş, o kış aylarında karın altında kalıp üşümüş, solmuş ve sonrada yapraklarını atmış, sevimsiz hale gelmiş elma ağacına bütün sıcaklığıyla dokunmuşsa erik ağacına ne ki. O erik ağacı kii; sadece dibine verilen su, onu besleyen toprak, onu canlandıran güneş kadar kendidir ancak.Ve her biri kendince verimli, her biri kendince faydalıdır, biri a vitamini, diğeri c diğeri e, derken böyle uzar gider bize yaranma çabaları ağaçların.

Bir ağaç kadar tek ve hür olmak ne kadar mutlu eder insan denen canlıyı kardeşçe yaşamayı başaramadıktan sonra tıpkı bir orman gibi...

Üzül(e)medikten sonra yandaki komşunun hasta çocuğuna, alt taraftaki komşunun geceleri at yatmasına, hergün başka başka evlerde can hıraş vaziyette temizlik yaparak “güle güle kirletin” diye çıkıp giderken aldığı o günkü yövmiyesiyle evine ekmek götürmenin sevincini yaşayan bir annenin mutluluğuna, elleri nasır tutma pahasına da olsa bedeninin üç beş kat üzerinde güç harcayarak sadece bir ekmek parası için sabahtan akşama kadar koşturan bir babaya, soğuk ve sevimsiz sokaklarda dolaşan, elleri ayakları buz tutmuş yüzü kirden gözükmeyen ıslak kirpikli, gözleri kara kara zeytin gibi çocukların sıcacık bir simidi eline verdiğinde yüzünde doğuveren o buruk gülümsemeye, küçücük bir kır kahvesinde bir çay içimi yanına oturduğun amcanın hazin hayat hikayesine…

Sevin(e)medikten sonra üst kattaki ismi lazım değil beylerin oğlunun doktor olduğuna, yıllardır para biriktirip “dünyada mekan ahrette iman” diye başını sokacak bir ev alabilmenin mutluluğunu yaşayan bir arkadaşımın sevincine, yıllarca koynuna bir bebek almayı umutla bekleyen bir annenin bebeğini kucakladığındaki mutluluğuna…

Hissedemiyorsam eğer çevremdeki hüzün dolu bakışları, kırılmış kalpleri, görmüyorsam akan gözyaşlarını ya da sevinçten ışıl ışıl olmuş gözleri, ben tek ve hür yaşamaktan mutlu muyum?

Paylaş(a)mıyorsam hüznünü, sevincini, heyecanını; sıkıntının, üzüntünün yarısını içime alıp senin için uykumu kaçır(a)mamışsam, coş(a)mamışsam sen mutluluktan havalara uçarken ben neyim? Duygularım nerede benim? Kocaman bir ormanın içindeki sadece kendinden sorumlu bir ağaçtan farkım ne?

Ben sadece bana verilmiş olan can suyu, sadece benim dallarıma dokunmuş güneş ışığı ile beslenemem, güçlenemem, çünkü ben bir ağaç değilim…

 

N.ÖRS

Bilecik

 
Toplam blog
: 153
: 1584
Kayıt tarihi
: 18.12.08
 
 

Yaşamayı seven, yaşamı dürüst ve içten yaşayan, evi, eşi ve iki yavrusunun annesi... ..